MURAT ÇETİN
Geçen haftaki “İmamoğlu ateş hattında” başlıklı yazıma aslında bu hafta da devam edecektim. Ama yakılan bir başka büyük ateş Türk siyasetindeki ateşi gölgede bıraktı. Öyle bir ateş yakıldı ki sanki birileri biran önce kıyametin gelmesini istiyor gibi. Zira Hamas’ın (sivillere saldırması hiçbir şekilde kabul edilemez) saldırısı ile yakılan ateşin harareti birden ve çok hızlı bir şekilde bütün başkentler gibi Ankara’yı da sarmış durumda. Ortadoğu’da yakılan bu ateşin ne anlama geldiğini dini ve mezhepsel açıdan ele alacak değilim, o konuda yetkinliğim yok. Zaten bu konuda yazılan birçok makale de var; Hristiyan dünyasında (Evanjelistler) Mesih’i, Şii ve Sünni dünyada Mehdi’yi getirme gayretleri ayrıntıları ile anlatılıyor o makalelerde…
Hamas’ın başlatmış olduğu saldırısı sonrasında komplo teorileri de ortada dolaşıyor. Kimileri bu olayı İsrail’in 11 Eylül’ü olarak yorumluyor kimileri de Netanyahu Hükümeti’nin İsrail devlet yapısını bozduğunu, bunun istihbarat boşluğu oluşturduğunu ileri sürüyor. Bu görüşe göre İsrail, oluşan istihbarat boşluğu nedeni ile Hamas’ın saldırılarını göremedi ve engelleyemedi. Her ne olursa olsun önemli olan bundan sonra ne olacağıdır. Eğer bu olayların arkasında derin bir planlayıcı varsa; neyi hedefliyor? Rusya-Ukrayna savaşı ile başlatılan bölgesel savaşları Azerbaycan-Ermenistan savaşı ile Kafkaslara taşınmıştı. Şimdi ise her iki bölgeyi de aşacak şekilde Ortadoğu bölgesine indi savaş. Doğu Akdeniz’deki deniz unsurları yoğunluğu bunun en büyük ispatı. ABD’nin gönderdiği uçak gemileri eşliğindeki deniz gücü, Rusya’nın askeri gücü, İngiltere ve Fransa’nın bölgedeki deniz varlığı ve son olarak Çin’in de bölgeye uçak gemisi gönderme kararı alması bunun en büyük göstergesi..
Savaş şu anda bir anlamda Hamas ve İsrail arasında sürüyor. Ancak ABD ve İngiltere’nin hemen İsrail’in yanında konuşlanması savaşın bundan sonra genişleyeceği anlamını taşır.
Kuşkusuz Hamas’ın saldırıları İran, Afganistan ve Suriye’de sevinç gösterileri ile karşılandı. Suudi Arabistan, Yemen ve Mısır ülkelerdeki belirli gruplar da arasında da destekleniyor Hamas saldırıları. ABD’nin bölgeye gönderdiği uçak gemileri Hamas-İsrail savaşını Suriye veya İran üzerine taşıması bölgeyi tam bir felakete sürükleyebilir. Nitekim Hizbullah, ABD’nin savaşa müdahil olması halinde dünyanın neresinde olursa olsun ABD hedeflerine saldırılar düzenleneceğini açıkladı. Yemen'deki İran destekli Husilerin lideri Abdulmelik el-Husi, ABD'nin İsrail-Filistin çatışmasına doğrudan askeri müdahalede bulunması halinde Husilerin İsrail'e karşı savaşa hazır olduğunu söylüyor. Bir diğer Şii milis gücü Haşdi Şabi ile aynı tonda bir açıklama yaptı. Yani ABD'nin olası bir askeri hamlesi, bölgeyi geri dönülemez bir sıcak çatışma sarmalına sokabilir.
Peki Ankara ne yapıyor? Muhalefet partilerinin özellikle CHP’nin Hamas’ın yanında saf tuttuğunu gördük. CHP bir anlamda Hüda Par ile aynı noktada hizalandı. Tabi aynı hizada olan SP ile Gelecek Partisi’nin bulunmaması düşünülemezdi. Muhalefet kendince net bir duruş sergiledi. Nitekim aynı duruşu MHP de gösterdi, İsrail’i yerden yere vurdu MHP lideri Bahçeli.
Tüm bunlar olurken ise yıllardır Kudüs üzerinden Türkiye’deki siyasal İslamcıların oylarına talip olan ve Kudüs konusunu her zaman bir dini-siyasi istismar malzemesi olarak gören AKP ve lideri Erdoğan ise garip bir şekilde taraflar arasında “arabulucu” olma hevesine soyundu. Aynen Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi. Aynen Azerbaycan-Ermenistan savaşında olmak istediği gibi. Erdoğan’ın bu “arabulucu” olma hevesi nedeniyle Ak-troller tam anlamıyla şaşkın durumda kaldı. Ne diyeceklerini bilemediler İsrail’e karşı. Liderlerin ağzından yeni bir “one minute” bekliyorlardı ama çıkmıyordu bir türlü. Derken ne olduğu ise aradan 4 gün geçtikten sonra oldu. Erdoğan çıktı ve Ak-trollerin beklediği türden bir açıklama yaptı; "Gazze’ye yönelik orantısız ve her türlü ahlaki temelden yoksun saldırıları İsrail’i hiç istemediği bir konuma itebilir. İsrail devlet gibi değil örgüt gibi davranırsa, örgüt gibi muamele görmeye başlayacağını unutmamalıdır." Peki ne oldu da 4 gün sonar Erdoğan birden bire değişti, ne oldu da İsrail ve dahası ABD’yi hedef almaya başladı. Erdoğan’ın bu tavrının ne olduğunu anlamak için yoğun bir şekilde telefon diplomasisi yürüttüm. Herkes farklı bir şey söylüyordu ve belki de herkes söylediği konusunda haklı idi. Ama beni asıl ikna eden görüş bir askeri kaynağımdan geldi. İşte onun söylediklerini birebir aktarıyorum;
“Erdoğan, 1 Ekim Pazar saldırısı ile Suriye operasyonlarını başlattı. Zaten üç aydır TSK’da bu yönde bir hazırlık vardı, yani yeni bir Suriye operasyonuna karşılık batıdaki bazı birlikler ve hava unsurları kademeli olarak doğuya kaydırılıyordu. Nitekim Ağustos ayında yapılan Yüksek Askeri Şura toplantısı ile TSK’nın komuta kademesi ile birlikte atama ve terfiler belirlenirken belki de kapsamlı bir Suriye operasyonuna karşı çıkmayan isimler tercih edildi. 1 Ekim saldırısı işte bu süreç için bahane oluşturdu. Erdoğan’ın amacı derinleşen ekonomik krizi başka bir kriz ile aşmakta. Bunun için de Suriye’nin kuzeyi biçilmiş kaftandı. TSK’nın operasyonları, buna karşın ABD’nin bir Türk SİHA’sını vurarak “Suriye’ye girme” mesajı Erdoğan’da soğuk duş etkisi oluşturdu. Şimdi ise ABD, bölgedeki savaşı bahane ederek büyük bir güç ile Doğu Akdeniz’e konuşlanıyor. Hem de arkasında Yunan deniz kuvvetleri filosunu takarak. Erdoğan, Doğu Akdeniz’e bu kadar büyük bir askeri güç yığan ABD’nin Türkiye’nin Suriye operasyonunu tamamı ile engellemesinden korkuyor. İsrail’e birden yüklenmeye başlamasının nedeni aslında bu! Erdoğan ön almaya çalışıyor, asıl hedef İsrail değil ABD zira. “
Türk ekonomisi her geçen gün derinleşiyor. Bölgesel gelişmeler AKP iktidarı aleyhine gelişiyor. Tüm bu krizlerden çıkmak için kontrollü Suriye operasyonu düşünen Erdoğan’ın bu hevesi sanki olmayacak gibi duruyor. Peki Erdoğan, kontrollü Suriye operasyonu yapamazsa Türkiye’yi bölgede daha büyük bir krize sürekler mi? Öyle ise Erdoğan kimin yanında yer alır, İsrail’e destek için gelen ABD’nin yanında mı? Yoksa ABD-İsrail birlikteliğine karşı Rusya-Çin-İran ekseninde mi yer alır? Erdoğan, hangi yabancı ülke askeri unsurlarını Türkiye’ye davet edecek. Bunu da mı nereden çıkardım? Tabi ki Saray’ın TBMM’ye gönderdiği Irak ve Suriye tezkeresinden. Bakın ne de diyor o tezkerede; ”Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması…”
Tezkeredeki cümle tam olarak bu şekilde : “Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması…” Peki Erdoğan hangi ülkenin askeri unsurlarını Türkiye’ye davet eder? Bunları şimdiden kestirmek güç. Zira bölgedeki hızlı gelişmeler dengelerin nasıl oluşacağı konusunda net bir fikir vermiyor. Erdoğan’ın ne yapacağını kestirmek de zor! İnşallah Türkiye, “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmaz.”