Mısırlı gazeteci Ahmed Mansour geçtiğimiz cumartesi günü Almanya’nın başkenti Berlin’de Tegel havalimanında gözaltına alındı. Katar merkezli Al Jazeera televizyonunun kıdemli gazetecilerinden Mansour, çalıştığı kanalın Doha’daki merkezine gitmek üzereydi. Mansour, Berlin’de 3 gün boyunca özgürlüğünden alıkonuldu. Yoğun protestolar altında toplanan Alman mahkemesi pazartesi günü Mansour’u serbest bıraktı. Mısır yönetiminin “onu sınır dışı edin ve bize teslim edin” talebi reddedilmiş oldu. Peki, bu konunun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile ne ilgisi var? Önce olayın nasıl gerçekleştiğine bakalım.
Ahmed Mansour’un gözaltına alınması Almanya adına utanç verici. Neden mi? Avukatları Mansour’un nasıl olup da Alman makamlarınca tam da uçağa binecekken gözaltına alındığını araştırmış. Çıkan sonuç şu: Uluslararası polis teşkilatı Interpol, Mısır makamlarınca daha önce yapılan tutuklama talebini reddetmiş. Yani Mansour Interpol aracılığıyla değil doğrudan Alman hükümetinin tasarrufuyla gözaltına alınmış. Bu da Mısır’ın Almanya’ya yaptığı talep üzerine gerçekleşmiş. Tabii bağımsız Alman mahkemesi hukuk dersi niteliğindeki kararıyla gazetecinin özgürlüğüne kavuşmasına yardımcı oldu. Ancak Alman hükümetinin Mısır’la ekonomik ilişkileri sebebiyle bu adımı attığı eleştirileri hız kesmiyor. Malum kısa zaman önce Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin Almanya’yı ziyaret etmiş ve Siemens firması ile 8 milyar avro tutarlı bir yatırım anlaşması imzalamıştı. Siemens de firma tarihinde tek seferde alınan en büyük işin bu anlaşmayla üstlenildiğini açıklamıştı.
Erdoğan Mısırlı’ya Güvercin Türk’e şahin
Ahmed Mansour’un tutuklanması Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için eşsiz bir fırsat oldu. Pazar akşamı katıldığı bir iftar programında Almanya ve Mısır’a verdi veriştirdi. 8 milyar avroluk ihale üzerinden Avrupa devletlerinin ikiyüzlülüğünü dile getirdi. Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesinden beri sürdürdüğü şiddetli Sisi eleştirisini de ihmal etmedi.
Mansour’un tutuklanmasının kabul edilecek tarafı yok. Dünyanın neresinde olursa olsun gazeteciler özgürce işlerini yapabilmeli. Bu sadece Mısır için değil Türkiye ve tüm ülkeler için de geçerli. Lâkin ülkemizde basın özgürlüğünün hali içler acısı. Türkiye 2014 dünya basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke içinde 154. sırada yer alıyor. Onlarca gazetecinin tutuklu olduğu, daha da fazlası hakkında davaların sürdüğü ülkemizde özgür medya devlet ve hükümet baskısı altında faaliyet gösteriyor. Samanyolu ve Zaman medya gruplarına 14 Aralık 2014’te yapılan baskınların izleri halen taze. Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca 191 gündür tutuklu. Daha doğrusu 133 gündür tutuklu, 58 gündür esir. Neden mi? Çünkü 26 Nisan’da İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Karaca ve tutuklu polislerin tahliye edilmesine karar verdi. Derhal tahliye edilmeleri gerekirken ne mi oldu? Tahliye kararı veren hâkim tutuklandı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir hâkim verdiği karar sebebiyle tutuklanmış oldu. Üstelik kanun gereği bir hâkimin ancak ve ancak ağır cezayı gerektiren bir suçüstü halinde tutuklanabileceği şartına rağmen… O günlerde “elimizde ses kaydı var, hâkim Pennsilvanya’dan talimat aldı” diyen eski hocam Başbakan Davutoğlu ise maalesef tarihe kara harflerle geçecek.
Bu tablodan anlayacağınız şu aziz okuyucularım, “Ben gazetecinin Mısırlı olanını sever, onun için yeri göğü inletirim.” Anladınız değil mi? Anladınız, anladınız…