Erdoğan geçtiğimiz pazar günü yapılan seçimlerde ses getirecek bir başarıya imza attı. Sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerini daha ilk turda kazanmakla kalmadı, aşırı milliyetçi MHP ile yaptığı ittifak sayesinde, Meclis çoğunluğunu da aldı.
Henri Barkey, The National’da kaleme aldığo yazısında, “Dolayısıyla bundan sonraki beş yıl boyunca, noter dairesine indirgenmiş bir meclis ve geniş yetkilerle donatılmış bir icracı başkanlık sistemi ile istediği gibi hüküm sürebilmesi için her şey hazır” diyor.
Berkey’in yazısı şöyle devam ediyor:
Seçim sonuçları Erdoğan için bundan daha iyi olamazdı. Tabii, oyları %49’dan %42’ye düşen Adalet ve Kalkınma Partisi oy kaybetti. Ama Erdoğan açısından can sıkıcı olsa da, bu durum kısa vadede sonuç doğuracak bir şey değil.
AKP’nin HDP’nin önünü kesmek için sandık müşahitlerini ve görevlilerini gözaltına almak, oy sandıklarını taşımak, toplantılarını yasaklamak için OHAL yasasını kullanmak da dahil olmak üzere, elinden gelen her şeyi yapmış olmasına rağmen, HDP %10’luk seçim barajını aşarak meclise girmeyi başardı.
Ancak garip bir biçimde muhalefetin bu başarısı bile, Erdoğan’ın işine yarayacak. Özellikle Avrupa’dan seçimlerde hile yapıldığı yönünde gelebilecek eleştirilere, Kürtlerin sonuçta meclise girebilmiş olduğunu söyleyerek yanıt verebilecek.
Eğer muhalefet mecliste çoğunluğu kazanmış olsaydı, HDP’nin meclisteki varlığı bir anlam ifade edebilirdi ki, Erdoğan’ın elindeki tüm devlet araçlarını onları engellemek için kullanmış olmasının nedeni de zaten buydu.
Muhalefetin düşkırıklığına uğraması kaçınılmaz, zira ana Muhalefet adayı Muharrem İnce, muhalefet cephesinde, daha önceki seçimlerde görülmemiş bir heyecan ve dinamizm yaratmayı başardı. Sıkıcı ve modası geçmiş fikirler saçan, temkinli CHP yöneticilerinin yerini, mitinglerini hevesli kitlelerle tıka basa dolan, karizmatik, enerjik, hazır cevap bir aday aldı. Bir çok gözlemcinin seçimlerin ikinci tura kalacağını düşünmesinin temel nedeni İnce’nin bu performansıydı.
Ancak muhalefetin heveslenirken gözden kaçırdığı iki şey vardı. Bunlardan ilki Erdoğan ve yandaşları açısından kaybetmek hiç bir zaman ihtimallerden bir olmadı. Devletin tüm kaynaklarını ve kontrolları altındaki medyayı (ki bugün yazılı ve görsel medyanın 90’unu onlar kontrol ediyor) kullanmaya hazırdılar ve kullandılar da. AKP seçim yasalarına bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş boşluklar yerleştirerek, eskiden güvenilirliği tartışılmaz olan oy verme sisteminin adaletinin altını oydu.
Diğer kurumlar gibi, artık seçim sistemi de, partinin kontrolu altında.
İkinci olarak, AKP sürekli seçim seferberliği halinde yaşayan bir parti. AKP’nin mahalle teşkilatları çok etkili, mahallelerdeki seçmenlerle ilgili doğrudan bilgi sahibiler, destekçilerini seferber edebiliyor, sandığa götürebiliyor ve yüksek katılım oranlarını garantiliyebiliyorlar.