Türk Lirası'ndaki sert değer kaybı ve Türk ekonomisi önündeki riskler, bugünkü Alman basınındaki yorumların başlıca konusunu oluşturuyor.
Frankfurter Allgemeine Zeitung, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ekonomi politikasını eleştiriyor ve IMF'nin kapısını çalmanın yakında kaçınılmaz olacağı görüşünü savunuyor.
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mali konularda vurdumduymaz bir otokrat olduğu her geçen gün daha da açığa çıkıyor. Türkiye enflasyon, yatırımcı paniği ve borç krizinden oluşan girdaba daha da battığında tek yapacak şey Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) kapısını çalmak olacak. Erdoğan gururlu edasıyla buna karşı koyuyor, IMF'ye gitmeyi küçük düşürücü bir avuç açma olarak görüyor. Ama bu adım muhtemelen yakında kaçınılmaz olacak."
Badisches Tagblatt gazetesi ise Türkiye ile ABD arasındaki krizde Suriye politikalarının rolüne dikkat çekiyor:
"Türkiye ve tek muktediri, Suriye'de ABD'nin müttefiki Kürtlere saldırarak Amerikalıları gülünç duruma düşürdü. Şimdi imparatorluk karşı hamle yaparak parmağını Türkiye'nin yarasına basıyor. 'Sultan' zor durumda. Bunda Erdoğan'ın kurduğu sistemin tamir edilemeyecek durumda olması da rol oynuyor. Eleştirel ögelere hükümette de idari düzlemde de yer yok. Hükümete akrabalarını getirirken idari pozisyonlarda liyakate değil sadakate bel bağlıyor. Erdoğan'ın Türk ekonomisinin durumunu düzeltebileceğinden kuşku duyanlar haksız sayılmaz."
Passauer Neue Presse, "Rambo" politikalarının sıcak çatışma risklerini beraberinde getirdiği yorumunda bulunuyor.
"Siyasi mantığın yerini Rambo politikası aldığında neler olacağını Türkiye ile ABD arasında tırmanan gerilim örneğinde görmek mümkün. Erdoğan 'sultan'ı oynuyor, halkını milliyetçi söylemlerle gaza getirip büyük projelerle etkilemeye çalışıyor. Erdoğan gibi Donald Trump'ın da baskı uygulamasının ardında net bir şekilde hesaplanmış bir hedef yok. Onlar için konu, öfkelerini dışarı vurmak. İki Rambo da mevcut ittifak ilişkilerini bir kenara atıp bölgesel ve uluslararası yerleşik sistemleri istikrarsızlaştırma riskini göze alıyor. Bunun sonucunda sadece ticaret savaşları riski artmakla kalmıyor, aynı zamanda sıcak çatışma tehlikesi de doğuyor. Rambo politikaları döneminde savaş artık gerçek bir seçenek haline geldi."
Neue Osnabrücker Zeitung ise mevcut durumun nedeninin geçen yıllarda izlenen ucuz para ve kredi politikalarında yattığı görüşünü savunuyor:
"Her zaman başkaları suçlu. Türkiye Cumhurbaşkanı ülkesindeki krizden ABD'nin güç gösterisini sorumlu tutuyor. Saçma! Türkiye geçen yılların ekonomik atılımını ucuz para ve krediler üzerine kurdu. Ekonomide yapısal reformlar yerinde saydı. Şimdi yatırımcılar Erdoğan'ın ekonomi ve para politikaları üzerindeki nüfuzunun kestirilemeyecek hale gelmesinden ötürü kaçıyor. 'Senin doların varsa bizim Allahımız var' gibi laflar eden ve eleştirel sesleri susturan biri piyasaların güveninin kaybolmasına şaşırmamalı."
Berlin'de yayımlanan Tagesspiegel Erdoğan'ın mevcut durumda yapabileceği en makul şeyin, AB'ye yakınlaşmak olduğu görüşünde.
"Kredilerle finanse edilen ekonomide çöküşün sorumlusu, Erdoğan'ın ekonomik bağlantıları görememesi ve uyguladığı personel politikasıdır. Liyakata değil sadakate bel bağlıyor. Damadını Maliye Bakanı yapması piyasaları yatıştıracak bir önlem değildir. Pekin ve Moskova ona ekonomik istikrar getiremez. Şu an Erdoğan'a yararı olabilecek tek şey, Avrupa'ya daha fazla yakınlaşmak ve Batı'ya sırtını dönmemektir. Ama hukuk devletine geri dönmeden bunu başaramaz. AB, iyi politikanın en gürültülü politika olmadığı konusunda Türkiye'yi ikna edebilirse bu herkes için yararlı olacaktır."
Düsseldorf kentinde yayımlanan ekonomi gazetesi Handelsblatt, Türk ekonomisindeki krizin yatıştırılmasında AB'nin ne yapabileceği sorusuna odaklanıyor.
"Aslında bu kriz bazı fırsatları da beraberinde getiriyor. Avrupa Türkiye'ye Euro kredileri sunabilir ya da her ne kadar Erdoğan reddetse de IMF kredilerine destek verebilir. Ancak böyle bir teklif öncesinde Erdoğan'ın çok net ve somut siyasi taahhütlerde bulunması gerekir. Türkiye, desteği hak ediyor. Çünkü Türkiye, sadece seçmenlerin yarısının oyunu alan Erdoğan'dan ibaret değil. Dünyaya açık, istikrarlı bir Türkiye, Avrupa için hayati önemdedir. Sadece haklı olarak eleştirilen mülteci mutabakatı nedeniyle değil, Doğu ile Batı arasında kilit ülke olduğu için de. Tarihin ironisi, dünyaya açık bir Türkiye uğruna verilen mücadelede piyasaların en iyi müttefik olması."
Süddeutsche Zeitung'un yorumunda ise şu satırları okuyoruz:
"Erdoğan ülkesini sarsan mali krizde ekonomik aklın her türüne aykırı hareket ediyor. Merkez bankasının faizleri düşürmesini istiyor. Halbuki Lira'nın düşüşünü durdurmak için tam tersine faizleri büyük oranda yükseltmesi gerekiyor. Bu tür bir adım acılı olacaktır, büyümeyi yavaşlatacak, yatırımları zorlaştıracak, istihdama mal olacaktır. Ama faiz artırımı aynı zamanda paranın kitlesel kaçışını durdurmaya da katkı sağlayabilecektir. Sermaye, riskle bağlantılı olarak en fazla kazancı elde edebileceği yere gider. Dolayısıyla yüksek faizler, yatırımcı gözünde Lira satın almak için, Erdoğan'ın halka sürekli yaptığı 'Euronuzu, Dolarınızı Liraya çevirin' çağrılarından daha fazla ikna edici olacaktır.