OHAL üç ay daha uzatıldı.
Bunu hiç beklemiyormuş gibi yaparak hala şaşıranlar var.
Arkadaşlar, ta ne zaman yazdım, OHAL bin yıl sürecektir.
İçimizde hala, dibine girilen bu kabus sürecin mahiyetini, çapını, stratejisini kavramayanlar var.
Bu sürece hala ıkına sıkına ad bulmaya çalışanlar var.
Erdoğan'ın, Türkiye'de iktidara her gelene cennet yaşatan kodları 2011'den itibaren birer birer nasıl çözdüğünü, şifreleri teker teker ayıklayarak o ceberrut yapıyı kendisi ve çevresi lehine nasıl çevirdiğini, AKP iktidarının berdevam kılan yolsuzluk ve saadet zincirinin kırılmaması adına 'sonuna kadar' gideceğini anlamayanlar, o köhnemiş Sol ve Kemalist şablonlarıyla başarı vaat eden bir mücadele vereceklerini sanıyorlar.
Hayal içinde yüzüyorlar.
Karşılarında süreci istediği gibi yöneten, evirip çeviren kişinin zekasındaki oynaklığa koşut bir karşı zekanın, her türlü şablonun dışında ve muhakkak ki beraberce bir mücadele gerektirdiğini anlayan sayısı son derece az.
Adını koyamadığınız bir süreçte nasıl bir mücadele?
Kalabalık bir kesim, Saray ve çevresinin ustaca tedavüle soktuğu FETÖ kavramını meşru veri kabul ederek, onun üzerinden pozisyon alıp kavga vermenin sonuç vereceğini sanıyor.
İktidar size neyi kavram olarak sunuyorsa, baştan reddedeceksiniz.
Suçun şahsiliği esastır.
Bir ara sevilmeyen herkes komünistti, ve uyanıklar 'aman ha ben komünist değilim, aman ha o arkadaş komünist değil Kemalist, yanlışlık olmasın' diye debeleniyordu.
Yazması bile yorucudur ama...
Gene de yazayım:
Bugünkü süreci, 'aman ha, temizlik mücadelesi rayından çıkıyor, sınırı iyi çizin, öyle yaparsanız sesimiz daha az çıkar' noktasına geri çekerseniz, havanızı alırsınız.
Arkadaşlar, rejimin adını koyun artık.
Telefonu açtığınızda kulağınıza yeni rejimin yüce lideri sesleniyorsa, 'yetti artık' refleksi göstermek, manalı bir iş değil.
Bunun manasını çözün.
Orwell okuyun mesela.
10 insan hakları savunucusunun tutuklanma istemiyle mahkemeye sevkinin manası nedir?
Manası şudur:
Yanına ve arkasına 'eski ve baki devlet'in tüm unsurlarını alan bu rejimi yöneten kişi nezdinde karanlık bir kadro, Türkiye'nin vicdanını karartmaya ve köküne kibrit suyu ekmeye and içmiştir.
Vicdanın bittiği yerde faşizm kök salar.
Tek tip elbise, idam cezası, vatandaşlıktan atma...
12 Eylül yarım kalmış bir Türk-İslam projesiydi.
Misliyle geri geldi.
Uzatmayayım, zaten canım hiç uzatmak istemiyor.
Bakın, Ahmet Türk hakkında şu söylenenler bile tek başına yeterli.
Ne dedi?
Şunu:
'"Adalet Bakanımız da burada. Yürüyüşe katılanlardan bir tanesi de çok hasta olduğu için Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı hastalığı sebebiyle serbest bırakıldı. Bu nasıl bir hasta, serbest bırakılıyor ve ondan sonra yürüyüşte maşallah yürüyor. Sayın Bakan bunlar tam teşekküllü hastaneden rapor almıyorlar mı? Rapor aldılar mı? Bu raporu size gösterdiler mi? Nasıl bunlara çıkma şeyi verildi? Bunlar kontrollü göz hapsinde olması gerekirdi."
Sözünü ettiği kişi, bu lafları edenden yaşça başça büyük. Hapis yatmaya gelince, bu lafları edenden misliyle fazlasını yaşamış.
Hiçbir şey olmasa bile, hani her şeyi bir yana bırakın, insan bu sabır ve akıl timsali insanın 12 Eylül'de gördüğü işkencenin ona yaşattıklarına saygı duyar. Ve susar.
Tam tersi.
Ne demektir bu?
Gayet açık.
1930'ların Avrupa'sına bakın.
Anlaşılmıyor mu?
Bu sözleri okuyun.
Muhalefetin o rengi bu rengi, o şablon bu şablon demeden, insanlığı savunma noktasına savrulduğu noktadayız.
Bakın, tekrar ediyorum:
* OHAL sonsuza kadar sürecektir, çünkü bu artık AKP rejiminin olmazsa olmazı haline geldi. Kalkmayacaktır.
*Bu iktidar seçimle gitmeyecek, diyenler her gün biraz daha haklı çıkıyor.
*Erdoğan korktu, ürktü, sıkıntıda vs diyenler yanılıyor. Çünkü bunun ölümüne bir mücadele olduğunu kavramadılar. Sonuna kadar gidecek. Varsa eğer, Erdoğan'ın tek sıkıntısı, attığı kararlı adımların aslında ne manaya geldiğini muhalefetin kendisini akıllı sanan, ama esasında bi-idrak kesimine anlatamamak. Kızmayın, hakikat bu.
*15 Temmuz'dan bu yana 365 küsur gün bu millete yaşatılanlar bundan sonra olacakların sadece peşrevi, fragmanıdır.
*Türkiye'de muhalefet insanlığın temel değerlerini savunma konusunda birleşemezse, filmin sonu bellidir.
*Bunun da birinci adımı şaşırmamayı, şoke olmamayı, 'bu da olmaz' demekten vazgeçmeyi öğrenmektir. En kötüsünü bekleyip, en serinkanlı şekilde, demokrasi adına ve birlikte, tek ses olarak karşı hamleyi hazır etmek ve adımı atmaktır esas olan.
Olur mu? Umudum az, ama göreceğiz.
Yavuz Baydar
artigercek.com