Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu, yılın 3’üncü Enflasyon Raporu’nu açıkladı. İlk raporda yüzde 9,4 olarak tahmin edilen yıl sonu enflasyonu 2’nci raporda yüzde 12,2’ye çıkarılmıştı. 3’üncü raporda da yıl sonu enflasyon tahmini 1,9 puan daha yükseltilerek yüzde 14,1 olarak açıklandı. Son yıllarda tekrarlanan senaryo bu yıl da değişmedi. Yılbaşındaki tahminler bu yılda da yıl ortasında revize edildi. Buna karşılık yüzde 14,1’lik tahmin ekonomistler tarafından inandırıcı bulunmadı. Kavcıoğlu sunumunu yaparken topu şirketlere attı ve TCMB’nin enflasyonla mücadelede yalnız bırakıldığını iddia etti. Kavcıoğlu enflasyonla mücadelede devletin üzerine düşeni yaptığını ama firmaların daha insaflı olması gerektiğini şu şekilde dile getirdi; “Biz Merkez Bankası, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı olarak bu konuda müthiş bir mücadele vermeye veriyoruz ama her şeyi de serbest piyasa içinde hareket ettirmeye çalışıyoruz. Bunun sahada firmalara ve odalara büyük görev düşüyor. Firmaların enflasyonla mücadelede daha duyarlı olmaları ve makul oranlarda zamlar yapmalarını rica ediyoruz. Yapılan zamlara baktığımızda artık ‘falanca zam yaptı ben de yapayım' şekline döndü. Bunların kendi içinde dengelenmesi gerekir. Bunun için de mikro çalışmalar yaparak bu işleri hep beraber toplumsal mutabakat şeklinde çözmemiz lazım.”
Kavcıoğlu’nun bu açıklaması şaşkınlık yaratırken, ekonomi yönetiminin çaresizliğinin de itirafı oldu. Türkiye ekonomisi enflasyon sorununu çözemedikçe, bu durum ekonomide zincirleme biçimde başka sorunlara neden oluyor. En önemli sonuç ise halkın alım gücünün giderek erimesiyle gelen yoksulluk. Bugün enflasyonun Türkiye’deki nedenlerini ve sonuçlarını derledik.
NEDENLER
1-Kredi genişlemesi
Piyasaya para pompaladıkça oylarının arttığını gören iktidar, kredi genişlemesinden vazgeçemiyor. Faizler düşürülerek kredi talebi sürekli canlı tutuluyor. Piyasaya pompalanan krediler paranın değerini düşürüyor. BDDK verilerine göre 2019’un Mayıs ayında bankaların kredi alacağı 2,55 trilyon lirayken, bu yılın mayıs ayında bu tutar 3,85 trilyon liraya yükseldi. 2 yılda piyasaya kredi mekanizması ile 1,3 trilyon lira para pompalandı. Faizler düşük tutulduğu sürece piyasaya akan krediler genişlemeye devam ediyor. Ekonomi yönetimi kredi genişlemesini durdurduğunda ise bu sefer işsizlik oranları artıyor. Hükümet 19 yılın sonunda ekonominin kontrolü kaybetmiş durumda.
2-Lira’nın değer kaybı
Bir yandan kredi genişlemesi diğer yandan bütçe açıkları ve dış açıklar liradaki değer kaybının ekonomik nedenleri. Bunun yanı sıra güven vermeyen politik hat ve plansızlık liradaki dalgalanmanın politik nedenleri. Sonuç olarak lira, Dünyadaki diğer para birimleri karşısında hızla değer kaybediyor. 2018 yılının Temmuz ayı ortasında 4,85 TL seviyesinde seyreden dolar kuru bugün 8,5 TL seviyesine kadar yükseldi. 2013’ten itibaren sürekli değer kaybeden liranın değerini hükümet koruyamıyor. İthalata bağımlı ekonomi, lira değer kaybettikçe enflasyon yaratıyor. Haziran ayı tüketici enflasyonu (TÜFE) yıllık yüzde 17,53 ama döviz kurlarındaki yükselme nedeniyle üretici enflasyonu (ÜFE) yüzde 42,89.
3-Petrol fiyatlarındaki yükselme
Pandemi nedeniyle 2020’de sanayi üretimi sert şekilde azalmış, böylece petrol fiyatları düşmüştü. Ancak özellikle sanayileşmiş ülkelerde aşı çalışmalarının hız kazanmasıyla birlikte sanayi üretimi arttı ve petrol fiyatları da yükselmeye başladı. Geçen yılın temmuz ayında 35 dolar seviyesinde olan Brent Petrol’ün varil fiyatı bu yılın aynı döneminde 75 dolara yükseldi. 1 yıl gibi kısa bir zamanda 2 katına fırlayan petrol fiyatları Türkiye gibi enerji ithalatçısı ülkelerin enflasyon oranlarını yükseltiyor. Sanayi üretimindeki en önemli girdi kalemlerinden biri olan petrol fiyatlarındaki yükselme her türlü mal üretiminin maliyetini artırıyor.
4-Fiyatlamadaki bozulma
Normal şartlar altında, Türkiye gibi enflasyon hedeflemesi uygulamasıyla fiyat istikrarını hedefleyen ülkelerde Merkez Bankaları tahminler yoluyla piyasaya ışık tutmaya çalışır. Ancak Türkiye’de TCMB’nin hiçbir tahmini tutmayınca fiyatlamayı özel sektör kendi analizleriyle yapıyor. 1 yıl sonra fiyatın çok yüksek olacağını tahmin eden firmalar bugünden sipariş vererek talebi öne çekiyor. Talepteki bu olağandışı artış enflasyonu tırmandırıyor. TCMB ise bu yaşananı izlemekten başka bir şey yapmıyor. Yıl sonu yüzde 14,1 olarak açıklanan enflasyon tahmini ise analistlerin eleştirilerine neden oldu.
SONUÇLAR
1-Çalışan yoksulluğu
Enflasyon en çok sabit ücretli çalışanları etkiliyor. Fiyatlar günbegün artarken, sabit kalan gelirin alım gücü düşüyor. Peki ya ücretli çalışan kesimlerin alım gücündeki bu erime karşısında tasarrufları mı azalıyor yoksa tüketimleri mi? Türkiye’deki ücretli çalışanların büyük çoğunluğu açlık sınırının dahi altına düşen asgari ücretle geçiniyor, ay sonunu zor getiriyor. Enflasyon ise zaten cebine gireni ay sonuna kadar tüketen bu kesimlere darbe vuruyor. Ek maliyet anlamına gelen enflasyon nedeniyle tüketim kısılmak zorunda kalıyor. O kadar ki geniş halk kesimleri artık boğazından kısmaya başlamış durumda. Bunun delili ise asgari ücretle geçinen çalışan sayısı.
2-Gelir ve servet adaletsizliği
Enflasyon geliri TL cinsinden olan herkesi olumsuz etkiliyor ancak enflasyona karşı gelirin korunabilmesi için büyük tasarruf sahibi olmak gerekiyor. Tasarruf sahipleri, paralarını, altın, döviz, vadeli mevduat gibi yatırım araçlarında değerlendirerek enflasyon karşısında alım güçlerini koruyabiliyor hatta reel getiri elde edebiliyor. Buna karşılık tasarrufu olmayan milyonlar alım güçlerindeki erimeyi çaresizce seyretmek zorunda kalıyor. Bu kesimler için artık ithal girdiler nedeniyle fiyatı hızla artan beyaz eşya, televizyon, bilgisayar, telefon gibi dayanıklı tüketim mallarını satın alabilmek giderek zorlaşırken, küçük bir azınlık enflasyon ortamından faydalanabiliyor.
3-Dolarizasyon
Geçici olmayan, Türkiye’deki gibi uzun yıllara dayanan enflasyon, ekonominin çarklarının yabancı parayla dönmesine neden oluyor. Hem yurttaşlar enflasyondan korunabilmek için tasarruflarını dolar gibi daha istikrarlı paralarda tutmaya başlıyor, hem de borçlanma döviz üzerinden gerçekleşiyor. 2011’in Mayıs ayında bankalardaki mevduatın yüzde 28’i yabancı para ve kıymetli maden olarak kullanılırken 2021’in Mayıs ayında bu oran yüzde 54,3’e tırmandı. Yerli paraya olan talep azaldıkça paranın değeri düşüyor, paranın değeri düştükçe yerli paraya olan talep azalıyor. Böylece bu durum enflasyonun bir sonucuyken aynı zamanda nedenine dönüşüyor.
4-Daha fazla enflasyon
Enflasyonun sonucu eğer müdahale edilmezse daha fazla enflasyon oluyor. Piyasa mekanizması içinde zincirleme olarak nedenler sonuçlara, sonuçlar ise nedenlere dönüşüyor. Fiyatlama davranışı bozulan firmalar yıllarca çift haneli enflasyonla yaşayınca, karşısında enflasyonun nedenlerine müdahale eden bir hükümet de görmedikçe, fiyatlama davranışını yine çift haneli enflasyon üzerine kurguluyor. TL uzun yıllar değer kaybettikçe, ekonomik aktörler TL’ye gelecek dönemde de güvenmiyor ve dövize ilgi devam ediyor. Her defasında tahminleri suya düşen TCMB’nin bu durumda da payı var. Temel görevi fiyat istikrarı olan kurumun 3 yıl içinde 4 başkan görmesi kuruma duyulan güveni sarsıyor.