Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyfettin Gürsel demokrasi olmadan, demokratikleşme sağlanmadan büyümenin olmayacağını ifade etti.
Ekonomik aktörlerin yargıya güvenmediğini söyleyen Prof. Dr. Gürsel; her yıl işsizler ordusuna 900 bin ile 1 milyon genç işsizin katıldığını kaydetti.
Yüzde 3-4 lük büyüme ile işsizlik sorunun kabul edilir düzeye gelmeyeceğini aktaran Prof. Gürsel;’ iş gücü piyasasında kadınların payının yüzde 32 civarında, bu oran Avrupa’nın en kötüsü durumunda olan Yunanistan’da 55-56 civarında. Bu rakamlara bakıp da kadınlar evde otursun diyemezsiniz’ dedi.
İşsizliğin giderek Türkiye’nin kanayan yarası haline geldiğini söyleyen Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, her yıl iş gücü piyasasına 900 bin ile 1 milyon arasında genç insanın iş gücü piyasasına katıldığını ifade etti. Geçen yılın Mayıs ayından buyana işsizliğin iyice baskı oluşturduğunu aktaran Prof. Dr. Seyfettin Gürsel; ‘2016 yılının başlarında ekonomik faaliyetin belirgin ölçüde yavaşlaması ile birlikte geçen yılın Mayıs ayından itibaren işsizlik oranında artış söz konusu. Mayıs ayında aktif işsiz iş arıyordu. Aralık ayı sonunda , 8 ayda 3 milyon işsize 700 bin işsiz daha eklendi. 15 Temmuz şoku yangına körükle gitti. 2016 üçüncü çeyrekte ekonomi küçüldü, istihdam artışı tamamen durdu. Oysa nüfus artışı , kadın işgücünün son yıllarda ivme kazanması gibi yapısal etkenlerle işgücü artışı devam etti. Tarım dışında işsizlik artışı Aralık ayında yüzde 14.2’ye kadar yükseldi. Bu çok yüksek bir oran. Ama daha vahimi genç işsizlik oranı yüzde 23’ü buldu. Geçen yılın son aylarında ekonomide görülen canlanma istihdamı bir miktar artırdı. Bu yılın ilk aylarında da ekonomi nispeten canlı görünüyor. Sanayi hariç istihdam devam ediyor. Bu sayede Şubat dönemi itibariyle işsizlik oranında 0.2 puanlık bir düşüş söz konusu. İşsiz sayısında artış durdu’ dedi.
Kadınlar Evde Otursun Diyemezsiniz !
Her yıl 900 bin ile 1 bir milyon insana iş yaratmanın kaçınılmaz olduğunu kaydeden Prof. Dr. Seyfettin Gürsel;’ Yüzde beşlik büyüme yaraya azda olsa merhem olur. Tedrici olarak işsizlik azda olsa azalır. ‘ Kadınlar evde otursun’ diyemezsiniz. Kadınların iş gücü piyasasına katılım oranı eğitim ve modernleşme ile artış gösterdi bu iyi bir şey. Ama kadınların işgücü piyasasına katılımı hala çok düşük: Yüzde 32 civarında. Avrupa’nın en kötüsü Yunanistan da bile yüzde 55-56 civarında. Çalışabilir yaştaki kadınların en azından yarısının iş gücünde olmadığı gelişmiş ülke yoktur. O zaman ne yapacaksın? Her yıl işgücü piyasasına katılan 900 bin – bir Milyon insana iş yaratmak zorundasın’ diyor.
Büyüme Demokrasi ile Olur
İşsizliğin azaltılmasının yüksek büyüme ile olacağını belirten Prof. Dr. Gürsel, büyümenin motoru yatırım olduğunu kaydetti.
Geçen yıl GSYH artışın yüzde 3lerde kaldığına değinen Gürsel; Daha fazlası gerektiğini dile getirdi. Bu yıl GSYH yüzde 4 ‘e yakın olabileceğini düşündüğünü söyleyen Prof. Gürsel şöyle konuşuyor:’ Türkiye’nin yüksek istikrarlı büyümeye ihtiyacı var. Bu sadece ekonomiden ibaret değil, siyaset işin içinde . AB ile ilişikler ne olacak? Demokrasi ne olacak? Yabancı sermaye (spekülatif sıcak paradan ve yabancıların konut yatırımlarından söz etmiyorum). Türkiye’ye yatırım yapılabilir ülke olarak yeniden görülmesi gerekir. 2016 Nisan itibariyle sözünü ettiğim yabancı sermaye net girişi yıllık bazda 9 milyar dolardı, bu rakam nispeten düşüktü. Bu yıl Mart itibariyle 6 Milyar dolara geriledi. Sonuç olarak çok yatırım ve teknolojik ilerlemeye ihtiyaç var. Bu da demokrasi, özgürlükler ve AB Çıpası olmadan olmaz. Ama bundan sonra Türkiye’nin ne yöne hareket edeceğini bilmiyoruz’
Ekonomik Aktörlerin Yargıya Güvenmesi Gerekir
15 Temmuz darbe girişiminden sonra uygulanmaya konulan KHK’lerin yatırımcıyı olumsuz etkilediğini aktaran, Prof. Gürsel, ekonomik aktörlerin yargıya güvenmesi gerektiğini kaydetti. Kötü işleyen, belirli sınıfları kayıran kurumların büyümenin önünde engel teşkil ettiğine vurgu yapan Prof. Gürsel ,’ iyi insanların ekonomik aktörlerin yargıya güvenmesi gerekir. Denetlenen banka sistemi şeffaf kamu maliyesi gibi kurumlardan söz etmiyorum. Girişimcilerin bilim güvencesi altında olduğundan emin olmaları lazım. Böyle bir ekonomik düzen , ekonomik aktörleri daha fazla yatırıma ve çalışmaya , daha fazla risk almaya , daha önemlisi de daha fazla yaratıcı olmaya sevk eder. Siyaset kurumlarında ki bozulma ekonomik kurumlarını da bozmaya başladı. Büyük ekonomik kriz beklemiyorum. Türkiye ekonomisi büyük hatalar yapmasa kendiliğinden yüzde 3-4 oranında büyür. Ama bu büyüme ne işsizliğe çare olur nede Türkiye’yi gelecekte kalkınmış ülke yapar’ ifadesini kullandı.
Bankalar Açılıp Saçılmamışlar
‘Konut sektörü balon mu? Patlar mı?' sorusunu yanıtlayan Prof. Gürsel, doğrusu hiçbir zaman ‘balon patladı’ sözüne inanmadım diyor ve ekliyor:’ Balonu nasıl tarif ettiğiniz önemli. Balon nedir? Konut fiyatları hızla yükselir, çünkü talep çok şiddetlidir. Bu durumda konut üretimi hızlanır, bankalar kredi musluklarını sonuna kadar açar , fiyatlar nasıl olsa yüksek diyerek ipotekler yeterince garanti teşkil eder diyerek bol kepçe dağıtmaya başlar. Ama sonunda aşırı yükselen fiyatlar bir noktada inişe geçer ve balon patlar. Geri dönmeyen kredi oranı yükselir, bankalar zarar yazmaya başlar, her türlü krediyi kısmaya başlar ekonomik kriz çıkar. Türkiye’de halen böyle bir gelişme yaşandığını düşünmüyorum. Bir başka senaryo üzerinde duran Gürsel;’ konut fiyatları taleple birlikte yükselir, inşat firmaları talebin yükselmeye devam edeceğini düşünür konut üretimine hız verir. Bankalar konut kredilerini artırmışlardır ama fazla açılıp saçılmamışlardır. Talep umulduğu gibi artmayınca satılmayan konutlar elde birikmeye başlar. Konut üreticileri frene basar eldeki konutları satmak için karlarından feragat ederler ve dolaylı fiyat indirimlerine giderler. Peşinatlar düşer sıfır faiz gündeme gelir. Hükümet dolaylı destekler icat eder, stoklar erisin diye. Bu koşullarda bazı firmalar batar ama bankalar sağlam durdukça kriz çıkmaz’
Döviz Yıl Sonunda 3.80'e Yaslanır
Geçen yılın Ekim ayından itibaren döviz kuru hızla değer kaybetmeye başladı. Kayıp Ocak ayında yüzde 30’a yaklaşarak zirveye çıktı. Bu hızlı değer kaybının nedenleri arasında siyasi belirsizlikler birde para politikasına yönelik ağır siyasal söylemin eklenmesi TL’ye olan güvene dip yaptırdı. Cumhurbaşkanı’nın ısrarla savunduğu faiz görüşünün hilafına döviz kurunda ki başıboş gidiş hızla artmaya başlayan enflasyon Merkez Bankası’nı fonlama faizini artırmaya para musluklarını kısmaya mecbur etti.
Kurun 3.60 civarına gerilemesi ve enflasyonun hızlanmasıyla birlikte reel kur endeksi 100’e doğru yol alıyor. Diğer bir ifadeyle TL yeniden değerlenmeye başladı. Bir kısım ekonomist ise ben de onlara katlıyorum, yüksek enflasyonla birlikte dolar kurunun 3.60 civarında kalması pek olası değil. Yine de Merkez Bankası parayı sıkı tutmaya devam ettiği takdirde birkaç aylık dönemde kur daha düşebilir. Geçmiş yıllarda TL’nin ciddi değerlendiği zamanlar oldu. Yüksek faizle Türkiye varlıklarının nominal getirisi sıcak parayı çekiyor. Ama eninde sonunda fazla değerli TL yükselen cari açığın etkisiyle yeniden değer kaybetmeye başlar’.
Riskler Hala Devam Ediyor
Para politikası üzerindeki siyasal baskının hala devam ettiğini söyleyen Prof Dr. Gürsel konuşmasını şöyle sürdürdü:’ Ekonomik büyüme düşük kalmaya devam ederse bu baskı daha da artacaktır. Mali disiplinde geçen yıl biraz gevşeme görüldü. Kamu harcamaları hızla arttı. Dahası hesabı kitabı iyi yapılmayan mega projelere hem kredi hem de gelir garantisi verildi. Şimdiden eksik köprü ve tünel gelirlerini hazine ödüyor. Küçük girişimcilere 200 milyar kredi dağıtıldı. Geri dönüşler ne ölçüde olacak belli değil. AB ile tansiyon yavaş yavaş düşüyor gibi ama yabancı yatırımcıları ikna edecek yeni bir ilişki çerçevesi kurulabilecek mi kestirmek güç. Velhasıl döviz kurunun gidişatını tahmin etmek birazda siyasa falcılık işine dönüştü.’
Enflasyon Yüzde 10’un Altına Düşmez
Çok uzun süredir resmi ağızların tüketici enflasyonun yıllık yüzde 5’e indirileceği yönünde söylem olduğunu aktaran Gürsel’in son sözleri şöyle:’ Enflasyon denince tüketici fiyat seviyesi esas göstergedir. Her yıl Merkez Bankası yıl sonu tahminlerini yayınlar, birkaç yıl içinde hedeflerini tutturacağını iddia eder. Sonra bu tahminler yukarıya revize edilir, çünkü tutturulamayacağı belli olur. Bu yılda aynı şeyi yaşıyoruz. Yıl sonu tahmini yüzde 8 açıklandı. Nisan ayında yüzde 8.5’e çıkartıldı. Temmuzda bir tık daha yükseleceğine iddiaya girerim. Nedeni basit; döviz kurudaki yükselme son tahlilde yüzde 20 civarında bir yükseliş söz konusu. İlk olarak üretici fiyatlarını yukarı çeker, üretici fiyatları da zaman içinde tüketici fiyatlarını yükseltir. Üretici fiyatları yeterince tartışılmıyor. Son bir yılda muazzam bir artış yaşandı. Mayıs ayı itibariyle yıllık artış yüzde 16’yı buldu. Tüketici enflasyonu ise yüzde 12’de Daha gideceği yol var. Üstelik bir ara sakinleşen gıda fiyatları yeniden yükselişe geçti. Bu yapısal bir sorun çare bulunamıyor. Çaresizliği ilgili bakanlarda itiraf ediyorlar. Gıda fiyatlarını izlemek kontrol altına alıcı yapısal reformlarla ilgili komite kurulalı iki yılı buluyor, elle tutulur sonuç yok. Bir türlü tutturulamayan hedef gerçekleşmeyen tahminler nedeniyle enflasyon katılaştı. Bunca yıl Merkez Bankası şöyle yapacağım böyle yapacağım dedi , yapamayınca inandırıcılığını ve güvenirliliğini yitirdi. Kuru mutlaka kontrol altına almak gerekiyor. TL gereğinden fazla değerlense bile buda yüksek faiz sıkı para demek. İktidar bu duruma ne kadar tahammül edebilir?’