Bold Medya'daki habere göre Kanter, “Türkiye derinleşen bir insan hakları krizi yaşarken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun kolu yurtdışındaki on binlerce Türk vatandaşına ulaştı” dedi.
Freedom, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’deki İnsan Hakları Uygulamalarına ilişkin 2022 Ülke Raporu’na dikkat çekerek, Ankara’nın 2016’dan bu yana 100’den fazla Türk vatandaşını Türkiye’ye göndermek için diğer otoriter devletlerle işbirliği yaptığını söyledi. Freedom, Türk hükümeti tarafından “terörist” faaliyetlerle suçlanan inanç temelli bir gruba atıfta bulunarak, “Türkiye’nin kampanyası çoğunlukla Gülen Hareketi’yle bağlantılı kişileri hedef aldı” dedi.
Kenya’dan kaçırılan Selahattin Gülen, Kırgızistan’dan Orhan İnandı ve Tacikistan’dan Koray Vural gibi grup üyelerinin kaçırılmasına ilişkin örnekler verdi. Ayrıca mağdurların genellikle geri döndüklerinde işkenceye maruz kaldıklarının altını çizdi.
Afrika, Balkanlar ve Orta Asya’da gerçekleşen kaçırma ve diğer zorla transferlere ek olarak Freedom, alt komiteyi Batı ülkelerinde yaşayan gazeteciler gibi hükümet muhaliflerinin taciz edilmesi ve sindirilmesi konusunda da bilgilendirdi. “Freedom House’un görüştüğü bir Türk gazeteci, muhtemelen Türk hükümetinin boş terörizm suçlamaları nedeniyle ABD’deki banka hesaplarının kapatıldığını deneyimledi. ABD’de yaşayan ve hesapları hâlâ kapalı olan düzinelerce insan var” dedi. Ayrıca “Yayınlanan listelerde isimleri yer alan kişiler, hesaplarının dondurulması ya da kapatılması, olumsuz kredi puanları ve Batı ülkelerinde çeşitli diğer kişisel ve finansal zorluklar da dahil olmak üzere çeşitli yansımalarla karşı karşıya kaldılar” bilgisini paylaştı.
Freedom, bir NBA oyuncusu olarak Türkiye’deki insan hakları ihlallerini açıkça eleştirmesinin ardından yaşanan ulus ötesi baskılarla ilgili kişisel deneyiminin altını çizerek şunları söyledi: “Türk hükümeti ABD hükümetinden beni iade etmesini istedi, pasaportumu iptal etti, adımı Interpol listesine koydu, babamı hapse attı ve başıma 500.000 dolar ödül koydu. 2017 yılında Endonezya’ya yaptığım bir ziyaret sırasında, beni Türkiye’ye geri göndermek isteyen yerel hükümet yetkilileri tarafından neredeyse kaçırılıyordum. İyi bir yerel memurun yardımıyla hemen ülkeden çıkabildim. Aynı yılın ilerleyen günlerinde Romanya havaalanında Türk hükümetinin peşime taktığı polis memurlarından zor kurtuldum. Beni tutuklamaya ve Türkiye’ye geri göndermeye çalıştılar. Neyse ki Senatör Lankford devreye girdi ve ABD’ye geri dönmeme yardımcı oldu.”
Son yıllarda yayınlanan pek çok ulusötesi baskı raporunda Türkiye’nin başlıca faillerden biri olduğu belirtilmiş, kaçırma olayları, ev sahibi ülkelerle işbirliği içinde yapılan gözaltılar, kötüye kullanılan malvarlığı dondurma listeleri yoluyla mali taciz, yabancı kökenli hükümet yanlısı Türk topluluklarının casusluk ve sindirme amacıyla silahlandırılması ayrıntılarıyla ele alındı. Bu uygulama esas olarak Gülen Hareketine odaklanmış olsa da, yurtdışında yaşayan önemli Kürt şahsiyetleri ve Avrupa’da yaşayan hükümeti eleştiren tanınmış gazetecileri de etkiliyor.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, aile üyeleri ve yakın çevresinin adının karıştığı 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmalarından bu yana Türk Müslüman din adamı Fethullah Gülen’den ilham alan Gülen hareketinin takipçilerini hedef alıyor. Soruşturmaları, Gülen Hareketi’nin bir darbesi ve hükûmetine karşı bir komplosu olarak niteleyen Erdoğan, hareketi bir terör örgütü olarak tanımladı ve üyelerini hedef almaya başladı. Erdoğan, 2016’da Fethullah Gülen’i planlamakla suçladığı başarısız bir darbenin ardından harekete yönelik baskıları yoğunlaştırdı. Gülen ve hareket darbe girişimine karıştıklarını ya da herhangi bir terör faaliyetinde bulunduklarını şiddetle reddediyor.
Hapse atılan binlerce kişiye ek olarak, çok sayıda Gülen hareketi takipçisi de hükümetin baskısından kaçmak için Türkiye’den kaçmak zorunda kaldı.