Geçenlerde "Koltuk Talebi" başlıklı kısa bir yazı daha yazmıştım. Ancak yer yokluğundan sayfaya girememişti.
Ekranda ve radyoda da dile getirdiğim bir fikrin yazıya dökülmüş haliydi... Şöyle:
Kürt/
PKK sorununa, "
terör olayı" demek nasıl eski paradigma ise, "
isyan" demek de eski paradigmadır.
Silahlı mücadele yanlısı bir avuç okumuşun;
yoksul köylülere, işsizlere ve güçsüz aşiretlere dayanarak başladıkları harekette, bugün Kürt burjuvazisi ciddi bir yere sahiptir.
Dolayısıyla sosyalizmden alınmış kavramlar söylemden (laftan) ibarettir. Bu olay bir "Kürt
Ulusalcılığı" hareketidir.
Artık mesele, "Ezilmeyelim" çığlığı değil, "Biz yönetelim" talebidir. Amiyane tabirle arkadaşlar
koltuk istiyor.
***
Neşe Düzel'in BDP milletvekili
Bengi Yıldız ile yaptığı söyleşiyi okusanız, yukarıda söylediklerimin neredeyse kelimesi kelimesine ifade edildiğini görürsünüz. (
Taraf, 25 Temmuz)
Ben bu söyleşinin birkaç noktasına değineceğim. İmkanı olanlar lütfen internetten o söyleşiyi bulup tamamını okusun.
Çünkü gerçekten "
zihin açıcı" bir konuşma... Kürt ulusalcı hareketinin nasıl
akıl yürüttüğünü apaçık ortaya koyuyor.
***
Örneğin benim önemsediğim bir meseleyi Neşe Düzel, Bengi Yıldız'a soruyor: "Siz bütün Kürtleri temsil ediyor musunuz?"
Nasyonalist (milliyetçi/ulusalcı) hareketler, "ulus/millet" adını verdikleri bir
halkın/kitlenin tamamı adına konuşurlar ve onun bütününü temsil ettiklerini iddia ederler.
Türkler bu ideolojik meşrulaştırma mekanizmasını çok iyi tanır:
Atatürk tamamen kendi düşüncesinin sonucu olan bazı kararlar alır... Sonra da bunları "
Millet böyle istiyor... Ben milletimin arzusunu yerine getiriyorum" diye savunurdu.
***
Bakın Bengi Yıldız o soruya nasıl
cevap veriyor:
"Kürtlerin tamamını temsil etme meselesi,
oy oranı itibarıyla değildir. Bu mücadeleyi yürütenler... Bu yapının tamamı... KCK, PKK, DTK ve BDP... Biz Kürtlerin yüz yıllık arayışının ifadesiyiz."
Sonra da Kemalist metinlerde sıkça karşılaştığımız bir iddia ile taçlandırıyor bu temsil fikrini:
"Bir toplumun dili, onun bilinçlenmiş aydın kesimidir. O kesim halk adına, o halkla birlikte, o halk için o mücadeleyi yürütür."
Düşünce sistematiği ve tutarlılık açısından gülünç bir durum:
Bir yandan, "
demokratik özerklik" dediğin düzeni yüzde 50 oy aldığın yerlerde uygulayacağını söylüyorsun...
Ama "Kürtlerin ne kadarını temsil ediyorsun" diye sorulduğunda, aniden aritmetiği bir yana atıp, ideolojik bir gerekçe öne sürüyorsun.
***
Neyse... Bildiğiniz gibi benim bir iddiam daha var: Bu hareketin kullandığı sosyalist söyleme aldanmamak gerek.
Mademki "ulusalcı" bir hareketle karşı karşıyayız... Onun ardında Kürt burjuvazisinin bir bölümü yer almakta.
Bakın Düzel'in "Demokratik özerkliğin olduğu iller devletten
yardım alacak mı, yoksa tamamıyla kendi yağıyla mı kavrulacak" sorusunu Bengi Yıldız nasıl cevaplıyor:
"Merkezin pozitif ayrımcılık yaparak orayı desteklemesi gerekir. Yani
Ankara'ya
vergi vermemesi ama devletten yardım alması lazım".
***
Vergi, mühim meseledir! Günümüzde vergi kelimesini duyduğunuz an, arkasında bilhassa işadamlarını yani burjuvaları aramalısınız.
Bengi Yıldız'ın dile getirdiği "Biz vergi vermeyelim ama Ankara bizi desteklesin" talebi, bir kısım Kürt burjuvazisinin arzusudur. (Bana inanmayan has bir Kürt burjuvası olan Altan Tan'a sorabilir.)
Siyasi açıdan ise önce federasyon, ardından mümkünse
bağımsızlık hedefini Ankara'ya finanse ettirme çabasıdır. Yalan mı?