DARBECİLİĞİN GENETİK ŞİFRESİ

1960 darbesinin, "ilk" cunta hareketi değil, olsa olsa "başarıya ulaşan ilk" girişim olduğunu yazdım.


Bırakın Demokrat Parti'yi ... Ordu içindeki cuntalaşma, taa İnönü devrine kadar uzanıyordu. İkinci Dünya Savaşı tüm dehşetiyle Avrupa'da sürerken, birtakım subaylar Cumhurbaşkanı İnönü'yü ve Hükümeti devirme planları yapıyordu. (Yıl: 1942, hatta 1941 !) Benim okumalarına göre Cumhuriyet döneminin ilk cuntalaşması buydu. Okurumuz, araştırmacı Hüseyin Yürük, " tam " bir cunta sayılamasa da, benzeri (" çeyrek "!) bir oluşumun 1938'de şekillendiğini, Emekli Kurmay Albay Kenan Kocatürk'e dayanarak gösteriyor. Bakın ' Bir Subayın Anıları' isimli kitabında Kocatürk neler anlatıyor: " 1938 baharında bizim akademi eğitim ve öğrenimimiz yukarıda, Yıldız Sarayı'nda sona yaklaşıyordu. Fakat aşağıda Dolmabahçe Sarayı'nda sevgili Atatürk'ümüz ecelle pençeleşiyordu. Bu durum hepimize çok dokunuyordu. Uzaktan, Dolmabahçe önünde yatan Savarona'yı gördükçe içimiz kan ağlıyordu. Celal Bayar, Başbakan idi. Atatürk ölürse yerine kim geçecek idi? Devletin iç siyasal planı, düzeni, Büyük Millet Meclisi'ndeki politik cereyanlar hakkında herhangi esaslı bilgimiz yoktu. Yalnız ve yalnız kafamızda ve kalbimizde büyük bir endişe!.. Atatürk ölürse ne olacak, vatanı kim kurtaracak ? İşte, bu sorunların cevabını bulmak ve bu cevabın bizlere vereceği vazifeyi tespit etmek üzere, güvenli arkadaşlar sözleşmiş, bir gece özel sivil bir lokalde sanki gizli bir komite kuruyor gibi toplanmış ve bir şeyler kararlaştırmıştık. Hatırımda kalan isimler şunlar: Kıdemli Üsteğmen Memduh Tağmaç, Üsteğmen Naci Aşkun, Üsteğmen Kenan Kocatürk, Üsteğmen Nüzhet Bulca . Evet işte bu çocuklar henüz daha dünyadan bihaber. Ama Atatürk ölürse vatanı kurtaracaklardı." ( Kastaş Yayınevi, s. 190-191 ) Okurumuz bu alıntıdan sonra şu yorumu yapıyor: "Bu anekdot cunta girişimlerinin genetik olduğu kadar, psikolojik bir vaka olduğunu da gösteriyor." Birkaç açıklama gerek: 1) Ben canlılara ilişkin kavramları, toplumlar için pek kullanmam. Çünkü yanıltıcıdır. Dün burada " ordunun genetik yapısı " derken, subay kadrolarındaki " kuşaktan kuşağa geçerek kendini tekrarlayan düşünce ve davranış biçimini " anlatmaya çalıştım. Bu zihniyeti taşıyan insan olduğu için, olayın elbette " psikolojik " yönü de var. Ama bence o talidir. 2) Sanırım darbeci zihniyetin, " hiçbir zaman tatmin olmamak " gibi bir özelliği var. Sivil iktidar ne yaparsa yapsın, darbeci hep bir " mazeret ", bir " sözde gerekçe " bulur. Mesela " DP'ye karşı niye darbe yaptınız " diye sorarsınız... Hemen, " Tahkikat Komisyonu... " diye saymaya başlar darbeci (ama menfaatperest damgası yememek için 1957 devalüasyonuyla içine düştüğü sıkıntıyı asla gerekçeler listesine eklemez!) Halbuki ortada bunlar yokken, ekonomik ve toplumsal koşullar hiç de fena değilken, taa 1954'te girmiştir cuntaya. 3) İlginçtir: Cuntalar, orduda aslında iddia edildiği şekilde bir disiplinli yapının bulunmadığını da gösteriyor. 1980 darbesi hariç, üst kademenin ipleri elinden yitirmesi ya da üst kademede çatlak olarak karşımıza cuntacılık çıkıyor. Özetle: Bu tip bilgileri alt alta yazınca, sanırım, Genelkurmay'ın Ergenekon çetesinden (ki aynı zamanda bir cunta oluşumudur) " artık " niye kurtulmak istediği de anlaşılıyor.
<< Önceki Haber DARBECİLİĞİN GENETİK ŞİFRESİ Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER