Önce "YGS sınavının şifresi var" dediler. Sonra bu şifrenin birileri tarafından öğrenilmiş olabileceğini öne sürdüler. Ardından da
ÖSYM Başkanı Prof.
Ali Demir'in
bıyıklarına dayanarak, "Dinciler yapmıştır" dediler. Birkaç genci
Gülencilerin kurduğu
dershanenin önüne gönderip bağırttırdılar. Ve son aşamaya geçtiler: "Kesin Fethullahçıların işidir."
Sınavla ilgili iddiaların tamamen zırva olduğu ortaya çıktı. Ama fark etmiyor. Üfürükten lafları yaymaya devam ediyorlar.
Not 1: Ali Demir de "Acemilik yaptık" diyecek kadar acemiymiş hani...
Bu yaygaracıların, gerçeğin değil şaibenin peşinde olduğunu kavrayamamış.
Ders aldı, tecrübe kazandı elbette ama iş işten geçti. Çünkü seneye zaten böyle bir hücum olmayacak.
Not 2: Bıyık konusunu da es geçmeyin.
İnternet bu saçmalıklarla dolu... Bence Ali Demir'in asıl acemiliği başkan olduğunda bıyıklarını kesmemesiydi.
Tabii kesmek yerine bıyıklarını,
Alevi dedelerini
taklit eden solcularınkine de benzetebilirdi ama o zaman takiye yaptığına hükmedilirdi.)
***
Bunun ardındaki
psikolojik operasyonu geçenlerde yazmıştım: Kuru
iftira değil de, kara iftira kampanyaları bunlar...
Fol yok, yumurta yokken iftira atmıyorlar artık... Yalanı belli bir gerçeğin üzerine inşa ediyorlar: "Fol varsa yumurta da olsa gerek. Tavuk burada, hani yumurta? Yok. O halde çalınmıştır." (Gel de horozun olmadığını anlat.)
Birinci gerçek: YGS Sınavı...
İkinci gerçek: Sınav kelimesi, her Türk'e
kopyayı çağrıştırır. Bu ülkedeki okula giden herkes, kendi çekmese dahi birilerinin kopya çektiğini gördü, duydu... Öğretmenleri atlatma tekniklerini öğrendi.
Bu ikisini toplarsan ne çıkar? O halde YGS şaibelidir.
İşte koca bir yalanı, bu gerçek üzerine inşa ediyorlar. Yani algıyı, olgu gibi sunuyorlar.
Medyadaki gazeteci maskeli Ergenekoncular bunu sürekli yaptıkları için olup biteni anlamak bizim için zor değil.
***
Bir başka numara da Gülen
Cemaati'ni öcüleştirmek üzerine kurulu...
Ergenekoncularla ortak hareket ederek kendilerine ikbal sağlamaya çalışan polis şeflerinin kuklası ve borazanı haline gelmiş bir gazeteci...
İlk sayfasından, son sayfasına kadar Gülen Cemaati'ni suçlayan koskoca kitap yazıyor...
Ama kitapta hani ilaç olsun diye; bir tane bile somut suç yok, isim yok, tarih yok...
Böylece bir "heyula" yaratılıyor. Büyük, ürkütücü, ne olduğu tam bilinmeyen bir yaratık: CEMAAT... (Masalcı Dede kıvamında da okunabilir Hasan Mutlucan tarzında da...)
İşte öcüleştirme bu!
Çocuk kandırır gibi, değil mi?
İşin tuhafı yetişkin insanlar, koskoca adamlar, kadınlar, üniversiteler bitirmiş doktorlar, mühendisler, avukatlar bu gulyabaniye, bu umacıya inanıyor.
Peki, kimler inanıyor?
Formül basit: İnanmak işine gelenler inanıyor.
"
Asker kışlasına çekilmesin, siyasete müdahale etmeye devam etsin" diyenler bunlar. Vesayet Rejimi yanlıları...
***
Bitmedi. Seçime iki ay kala, daha öne sürülecek kartlar var.
Her zaman geçerli olan
PKK kartını saymak bile gereksiz. Güneydoğu'dan şehit tabutlarının gelmesini sağlamak o kadar kolay ki...
Başka? 1
Mayıs geliyor. İşçilerini sokağa dökecekler. Koca bir yıl boyunca
İstanbul büyük sermayesini yıkayıp yağlayan kalemler, o birkaç günde başımıza solcu kesilecek.
Dananın kuyruğunun kopacağı
12 Haziran ile aramızda daha 23
Nisan,
19 Mayıs ve
27 Mayıs var.
Tonlarca palavrayı,
iletişim araçlarından halkın üzerine boca etme fırsatını kaçırmayacaklardır.