Barışı sağlaması için Apo'nun ev hapsine alınması şart mı?


Sürekli okurlarımız hatırlar, bundan altı- yedi yıl önce Nur Cemaati ve Gülen Cemaati üzerine bir yazı dizisi hazırlamıştık. Laikçiliğin gemi azıya aldığı, Kemalist askerlerin darbe hazırlıkları yaptığı bir dönemde yayınlanan bu "yermeyen ve övmeyen" dizi çok ses getirmişti. Ordunun kuyrukçusu olmayan TV programları da ilgi gösterdi tabii. Bunlardan birine "cemaatten" gazeteci Mehmet Gündem ile çıkmıştık. "Fethullah Hoca, ABD'den dönecek mi" diye sordular. "Tabii ki vatanına gelmek ister ama cemaate yol gösterebilmesi için burada olmasına gerek yok" demiştim. Hayat değişiyor ama biz eski alışkanlıklarımızı sürdürüyoruz. Dijital teknoloji çağında, Hocaefendi'nin üst katta oturmasıyla, ABD'de oturması arasında bir fark yok. Fark "yüz yüze" temas gerektiğinde ortaya çıkıyor. Eğer bir talebesi Hocaefendi'nin elini öpmek isterse, o zaman ABD'ye gitmek zorunda. Onun dışındaki bütün görüntülü, sesli ve yazılı iletişim, internet üzerinden sağlanabilir. Nitekim Cemaat de bunu yaptı: Fethullah Hoca, Mehtap TV'de sohbetler ediyor. İstediğinde Zaman gazetesine yazı yazıyor. Bazı önemli olaylar sonrasında yaptığı yorumlar internet sitelerinde yayınlanıyor. Hocaefendi 1999'dan beri ABD'de yaşamasına rağmen, geçen 12 yılda Gülen Cemaati daha da büyüdü. *** Bu olayı aklımızda tutarak gelelim asıl konumuza... Bildiğiniz gibi bazı devlet görevlileri, İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşüyor. Bu çabaların sonucu olarak Öcalan, "15 Temmuz'dan sonra savaş" kararının kalktığını, bir Barış Konseyi'nin kurulacağını açıklamıştı. Bunun üzerine PKK'nın bir kolu saldırdı. Silvan'da 13 asker şehit oldu. Böylece barış süreci bir kez daha darmadağın edildi. Öcalan son açıklamalarında bu duruma bozulduğunu ortaya koydu. "Bu şartlarda barışı sağlama rolümü oynayamam. Önümü açmazsanız bu iş yürümez. Ben çekiliyorum" dedi. BDP-PKK tabanı üzerinde büyük bir otoritesi olduğu için Öcalan'ın çıkışı Kürt ulusalcılarını telaşlandırdı. DTK bir bildiri yayınlayarak özeleştiri yapacağını ve bundan sonra liderlerinin şartlarını iyileştirmek üzere yoğun biçimde çalışacağını açıkladı. "Öcalan'ın şartlarını iyileştirmek"... Onun İmralı adasındaki cezaevinden çıkartılıp, ev hapsine konulmasını sağlamak anlamına geliyor. Son günlerde bu yönde yorumlar başladı. Özetle şöyle deniyor: "Akan kanı ancak Öcalan durdurur... Ancak Öcalan'ın ev hapsine çıkarılması gerekir ki PKK'yı etkin biçimde yönlendirebilsin..." *** Gülen örneğini niye anlattığım şimdi daha iyi anlaşılıyor herhalde. Öcalan'ın, (tabii böyle bir gücü varsa) PKK'yı yönlendirmesi için ev hapsine alınmasına gerek yok ki! Günümüz imkânları içinde İmralı'yı her türlü iletişim aracıyla donatmak mümkün: Bir kamera ve bir verici yerleştirin, TRT6'dan savaşçı Kürtlere seslensin... Koyun önüne bilgisayarı, e-mail ile Cemil Bayık'a fırça çeksin... Bir cep telefonu verin Öcalan'a, Aysel Tuğluk başta olmak üzere hareketin kadınlarına 8 Mart günü "dijital gül" göndersin. Velhasıl Öcalan'ın barış için çalışmak üzere "önünün açılması" ile "ev hapsine alınması" arasında doğrudan bir ilişki bulunmuyor. Öcalan, İmralı'nın bir iletişim merkezi haline getirilmesiyle söz verdiği her şeyi yapabilir. (Elini öptürmek hariç!) Ama tabii asıl niyetin, Kürt ulusalcılığının liderini, İmralı'dan kurtarmak olduğunu herkes biliyor. O da ayrı konu...
<< Önceki Haber Barışı sağlaması için Apo'nun ev hapsine alınması... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER