Araştırma şirketi KONDA'nın Genel Müdürü
Bekir Ağırdır, üzerinde düşünülmesi gereken şeyler söylüyor.
Örneğin:
"Türkiye'de geleneksel muhafazakarlık,
dindar muhafazakarlığa kayıyor. Ben ataya saygı diye
babamın önünde sigara ve
içki içmiyorum. Ataya saygı diye... Bu geleneksel muhafazakarlıktır. Ama bunu günah diye yapmaya başladığınız andan itibaren dini muhafazakarlık olur."
"Aslında bu ülkede muhafazakarlık yükselmiyor. Bu ülkede geleneksel muhafazakarlığın, geleneklerden gelen referansları çözülüp, dini referanslara dönüşüyor." (Neşe Düzel ile söyleşi,
Taraf, 16
Mayıs)
***
Kişiler arasındaki güç ilişkileri açısından bakıldığında, Ağırdır'ın "geleneksel muhafazakarlık" dediği toplumsal ağ, "yüz yüze" kurulan bir "gayri resmi
kontrol" biçimidir.
Bilhassa
dede, baba, amca, ağabey ve çevre (mahalle), çocuğu/genci birebir yönlendirir. "Sakın babanın yanında bacak bacak üstüne atma" der mesela...
Bu anlamda geleneksel muhafazakarlık "somut" bir denetim biçimidir. Gündelik hayatta anbean tecrübe edilir.
***
Peki, insanlar büyük kente geldiklerinde ne olacak?
Dede ölmüş, baba
küçük kentte kalmış, amca yazlığa taşınmış, ağabey ise kentin öteki yakasında çalışmaktadır artık...
Ailenin ve mahallenin somut denetimi ortadan kalkınca, yani ilişkiler anonimleşince, bireyler hangi referanslara göre davranacak? Benim, "
TOKİ Türk'ü" dediğim insanlar, "ahlaklı, doğru, makul" davranış biçimini nasıl bulacak?
İşte din burada devreye giriyor.
Dinin ortaya koyduğu
kural, ilke ve yasaklar, geleneksel kontrolün yerini alıyor.
Artık büyüğün yanında sigara içmemek, dine başvurarak gerekçelendiriliyor.
***
Niye başka şey değil de din?
Çünkü din, zaten bu kişiler tarafından çocukluktan beri bilinip yaşanan bir değerler sistemi. Bu nedenle, geleneğin kelimelerinden, dinin kelimelerine geçmek en kolayı...
Böylece, kişilere dayalı "somut" denetimin yerini, yüce değerlere atıfta bulunan, "soyut" denetim alıyor.
Kentleşme ve kapitalistleşmenin yarattığı "birey"; bizzat kendi inancı ve vicdanı (süperegosu) tarafından kontrol edilir oluyor.
Faraza taşradaki ana-babasına, (amcası ya da ağabeyi söylediği için değil) dinsel kaygılarla para gönderiyor.
***
"Mahalle baskısı" lafının nasıl bir palavra olduğunu şimdi daha iyi anlıyorsunuz değil mi? Türkiye'de mahalle kalmıyor ki baskısı olsun!
Metropollerde kümelenen vatandaşlarımız, mahalleyle değil, "mahallesizleşmeyle", "anonimleşmeyle", "bireyleşmeyle" baş etmeye çalışıyor.
Bu şartlarda, referans sisteminin din,
arkadaş grubunun da cemaat olması normal değil mi?