Eleştiri meselesi ve Hizmet...

Son zamanlarda Hizmet’i eleştiren bir çok yazı ve röportaj okudum. Bunların kahır ekseriyetinin meselenin özünü, yani Hizmetin mahiyet ve misyonunu yeterince anlamadığını düşünüyorum. Bu vesileyle bu tür yazı ve mülakatlarda gördüğüm ve bana temel yanılgı olarak görünen bazı hususları ifade etmek istiyorum.

SHABER3.COM

Prof.Dr. Adnan Aslan / Tr724


Eleştiri meselesi bu gibi mülakatların önemli konularından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hizmet’e yönelik eleştirilerin isabetli olup olmadığı hususu tamamen Hizmet’in gaye ve misyonunun nasıl anlaşıldığıyla alakalıdır. Ben Hizmet’i bir ‘tecdit hareketi’ olarak görüyorum. Tıpkı İmam Gazali, İmam Rabbani ve Halidi Bağdadi gibi Bediüzzaman’ın kurduğu temeller üzerinde Fethullah Gülen Hocaefendi dini yaşayışı yeniden tanımlamış ve dini yaşayışı ferdi ve cemaat planında yeniden inşa etmiştir. Hizmetin asıl misyonu budur. Bu perspektiften bakılınca Hizmet eşittir dini hayatın inşası denebilir. Bu inşa özü itibarıyla manevi bir inşadır ve fikri değildir. Hizmet mensupları Hocaefendi’nin vaaz ve sohbetlerinin manevi tesiriyle, aynı zamanda bu cemaate üye olma süreci içinde dini yaşayışında belirli bir değişim yaşadılar ve yaşamaya devam etmekteler.

Bu süreç manevi ve sosyal alanda icra edilen aksiyonla bir kimlik, daha doğrusu “cemaat” kimliği oluşturdu. Türkiye ve dünyada yüzbinlerce insan İslami yaşayışa Hizmet yoluyla girmiş ve bugün de Hizmet’le olan iltisakı sebebiyle dini yaşayışını belli bir kıvamda devam ettirmektedir. Eğer bu tespitimiz doğruysa, şunu rahatlıkla iddia edebiliriz: Bugün Türkiye ve dünyada belki de yüzbinlerce insan Hizmet’i tanımasaydı İslami bir yaşayıştan uzak olacak ve hatta beş vakit namazı dahi kılmayacaktı. Şimdi bu şartlarda sorulması gereken soru şudur: Hizmetin bu misyonu devam ediyor mu? Evet; içinde bulunduğumuz şartlardan dolayı kemiyet ve keyfiyette biraz düşüş olsa da, Hizmetin bu misyonu devam etmektedir. Bugün dünyanın dört bir yanında yüzbinlerce insan haftalık sohbetlerle, Risale ya da Hocaefendi’nin kitaplarını okuyarak dini yaşayışına nitelik kazandırma gayreti içinde olmaktalar ve samimiyetleri ölçüsünde de bu niteliğe ulaşıyorlar.

MENSUPLARINA KAZANDIRDIKLARI ÜZERİNDEN ELEŞTİRİ


Eğer Hizmet eleştirilecekse öncelikle bu misyon bağlamında, yani mensuplarına dini nitelik kazandırmada başarı ve başarısızlığına göre eleştirilmelidir. Fakat Hizmet bu nokta-ı nazardan eleştirilmiyor. Eğer Hizmeti misyonu açısından, yani yüklendiği tecdit vazifesindeki başarı ve başarısızlığı noktasından eleştirilseydi, eminim yapılan bu eleştirileri kimse göz ardı edemeyecekti. Bence yapılan bunca eleştiriyi uygulayıcıların ciddiye alınmaması eleştirilerin mahiyetinden kaynaklanmaktadır.

Hizmet sadece dini yaşayışı yeniden inşa etmekle kalmamış aynı zamanda, bu nitelikli dini yaşayıştan mülhem ahlaki standardı esas alarak bir iktidar ve güç oluşturmuştu. Bu iktidar ve güç kurumlar üzerinden; dershaneler, kolejler, üniversiteler, sivil toplum ve bürokratik yapılanmalar üzerinden varlık kazanıyordu. 15 Temmuz meşum hadisesinden sonra, Hizmet kurumlar yoluyla elde ettiği gücü ve iktidarı tamamen kaybetti. Şimdi Hizmeti bu ilişkiler ağında oluşmuş müesses yapılardan ibaret görenler ve Hizmet’in dini hayatı tecdit hareketi olduğunu unutanlar, Hizmet’in tamamen bittiğini düşünüyor ve onu ölüm döşeğinde bir hasta olarak niteliyorlar. Bunları bu vahim hataya sevk eden şey, Hizmet’in dini misyonunu yeterince idrak edememiş olmalarıdır.

GÜCÜNÜ KAYBEDENLER NE YAPIYOR?


Buna ilaveten Hizmet’le ilişkilerini bu müesseseler üzerinden kuranlar ve bu müesseselerin bir parçası olanlar, müesseseler yıkılınca kendi kısmi iktidar ve güçlerini de kaybetmiş oldular. Bu insanların çile ve imtihanın ağırlaştığı bu dönemde Hizmet’in manevi kanatları altına iltica edip, dini ve ahlaki yaşayışlarını daha da kuvvetlendirmeleri beklenirdi. Ama verdikleri mülakatlarda ileri sürdükleri tenkitlerde meselenin öyle olmadığı anlaşılıyor. Aksine, Hizmetteki yerlerini iktidar ve güç yoluyla tayin edenler, ya da Hizmet’i müeseselerden ibaret görenler, veya Hizmeti formel ve informel ilişkiler ağı olarak telakki edenler isyan bayraklarını çektiler. Bu hezimete sebep olanlardan hesap sormak istiyorlar. Aslında onlar daha önceki iktidarlarını veya müesselerini ya da müessese içinde, kendi kimliğini tayinde önemli rol oynayan ilişkiler ağı içindeki konumlarını ve dolayısıyla güçlerini geri istiyorlar; talepleri bu. Talepleri o kadar güçlü ki bu durum, bunca muazzam muaffakiyete sebep olan sistemi bir lahzada müflis ve başarısız ilan etmelerine sebep oldu. Bununla da yetinmiyorlar sorgulama ve eleştirilerini sistemin ‘Mimarı’na yöneltiyorlar. Mimar’ı doğrudan hedef alamayanlar eleştiri oklarını ‘Abi’lere yöneltmekle tatmin olmaya çalışıyorlar. Abiler eleştirisinde Lider’i olan bitenlerden habersiz biri olarak gördüklerinin farkında bile değiller.

15 TEMMUZ HİZMETE BAKIŞIMIZI DEĞİŞTİRMEDİ

Eğer mesele Hizmet’in misyonuna bağlılık ve dini yaşayışın yeniden inşası ise, 15 Temmuz’un öncesi ile sonrası arasında mahiyet farkı yoktur. Diğer taraftan, 15 Temmuz sonrası manevi yaşayışın yoğunlaşıp derinleşmesi için daha uygun bir ortam hazırladığını bile iddia etmek mümkündür. Hizmet’le olan ilişkisini dini yaşayış merkezli tayin edenler; gücü, iktidarı ve müesseselerin bir parçası olmayı ikinci plana koyanlar bu çile dönemini manevi ve uhrevi açıdan verimli bir dönem haline getirmenin bir fırsatı olarak görme gayreti içindeler. Meseleye bu ‘varoluş noktayı nazarından’ bakıyorlar. Öyle değil mi? Ağır çile ve mihnet dönemi İslami varoluşumuzu daha da güçlendirmektedir. Bu ağır imtihanlar içinde çeliklenen karakterler, ahlaki niteliklerini güçlendirip manevi seviyelerine seviye katanlar büyük sorumlulukları yüklenmeye hazır hale geliyorlar. Farid Esack’ın Quran, Liberation and Pluralism isimli kitabında söylediği gibi Kuran-ı Kerim İslami mücadelede içinde bulunduğun çile ve mihnet halinin her bir safhasında bize başka şey söylemektedir. Bunu şimdi en iyi hapishanede çile dolduranlar anlarlar.

Hizmet’i bir fikir hareketi ya da modern bürokratik yapılanma olarak tasavvur edenler Hizmet’in dini ve manevi misyonunu fazla ciddiye almamış görünmüyorlar. Zira eleştirileri hep rasyonel bir fikir hareketine yöneltilen eleştiriler cinsinden. Bunlar Hizmeti liberalizm ya da sosyalizm gibi bir fikir hareketi gibi tasavvur ediyorlar ve böyle bir fikir hareketini eleştirir gibi eleştiriyorlar. Dolayısıyla fikri eleştirilerin bir önemi olduğunu düşünüyor ve bu yolla yeni düşünceler oluşturacaklarını, bu düşüncelerin Hizmete yön vereceğini hayal ediyorlar. Doğrusu başladıkları nokta yanlış olduğu için nihayetinde ulaşacakları noktada yanlış olacaktır. Dolayısıyla bu tarz eleştirenleri icranın içinde bulunanların afaki bulması ve ciddiye almaması normaldir.

MODERN DEVLET YAPILANMASININ GETİRDİKLERİ

Diğer yoğun eleştiri ise hizmetin yapılanmasına yönelik, özünde bürokratik modern devlet modelini esas alarak yapılan eleştirilerdir. Bu eleştirilerden ben modern devlet yapılanmasının ta iliklerimize kadar işlemiş olduğunu görüyorum. “Kargadan başka kuş tanımam” fehvasınca modern bürokratik devleti ideal yapı olarak telakki etmekten kurtulamıyoruz. Tarihten ve Nebevi tecrübenden süzülerek oluşturulmuş örnekleri kendinden olan bu hareketi modern devlet yapısına mahkum etme gayretini de bir türlü anlayamıyorum. Yok efendim bütçe olacakmış, alttan yukarı seçimle insanlar sorumluluk alacakmış, yok efendim denetleme mekanizmaları kurulacakmış, daha neler. Böyle bir yapılanma bana göre Hizmetin sonunu getirecektir. Bürokratik bir yapıya dönüştürülmüş Hizmet bundan sonra o yapının bekası için mücadele edecek ve misyonunu tamamen unutacaktır. Bir başka ifadeyle rasyonel bürokratik sistem haline getirilmiş Hizmetin ne Hocaefendi ne de Bediuzzaman’a ne de dine ihtiyacı kalacaktır. En sonunda kapitalizmin Protestanlığı sırtından attığı gibi, böyle bir yapı İslamı da yük olarak görmeye başlayacak ve sırtından atacaktır.

Moderniteyi dönüştürmek için yola çıkmış bir hareketi modern devlet modeline mahkum etme ne acı bir durum. Böyle bir eleştirinin neresinden tutacaksınız. Neresinden tutsanız orası elinizde kalıyor.

‘DEMOKRATİK LİBERAL BEN’ KARAKTERİNİN ZAYIFLIĞI NEREDE?


Peki bu eleştirilerin kaynağı nedir? Nereden gelmektedir. Hizmet mensupları elbette içinde yaşadıkları toplumlardan, kültür ve akademik çevrelerden etkilendiler. Bazan bu etki düşünme tarzlarını değiştirecek mahiyete ulaştı. Bu etkilenmeler neticesinde Hizmet içinde bir nevi  “demokratik liberal ben” karakteri oluştu. Alasdair MacIntyre, After Virtue isimli kitabında modern dünyadaki ahlaki yozlaşmanın kökenini kendisini hakikatin ölçüsü gören bu “demoktatik liberal ben”de görür. Ne kadar da haklıymış. Kendine has esaslı bir mahiyeti olmayan ve daha çok bulunduğu kabın rengini alan bu “ben”, kendi birikim ve düşüncesini hakikatin ölçüsü saymaktadır. Bence bu “liberal ben” in en önemli özelliği cevherinin zayıf olmasıdır; varlığı kendisine ve kendi niteliklerine değil ilişkilerine dayanır. İlişkileri ve irtibatlı olduğu kişi ve kurumlar üzerinden kendini tanımlar. Hizmetin bu “ben”in kişilik oluşumunda ve dolayısıyla ilişkiler ağında, dolayısıyla kendi varlığını tayinde çok önemli rolü olmuş olmalı. Şimdi bunu kaybetti; ilişkiler bitti ve bu “ben”in varlığı ağır yara aldı ve çırpınması doğaldır.

Hizmet’in bu “liberal demokratik ben” karakteriyle imtihanı zor olacağa benziyor. Çok gürültü koparacak. Bu kesimden bazıları belki de Hizmet’ten kopacak. Bazıları ise ilişki ağları hala Hizmet içinde devam ettiği ve Hizmet dışında yeni ilişki ağları geliştiremedikleri için Hizmette kalmaya devam edecekler. Ama nihayetinde bunlar “havadisin evlatları” oldukları için hadiseler değiştiğinde bunların da değişmesi kaçınılmaz olacaktır. Vesselam.


<< Önceki Haber Eleştiri meselesi ve Hizmet... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER