'Elbette onun dediği olacak'

Elbette Allah’ın dediği olacak!.. Biz Onun icraatındaki derin hikmetleri, sonsuz ilim ve takdirinin nasıl güzellikler meyve vereceği gerçeğini sınırlı bilgimiz, dar düşüncelerimiz ve sönük aklımızla kestiremeyiz ki…

SHABER3.COM

“İnsan Denen Meçhul” isimli eseriyle Nobel armağanı kazanan Alexis Carrel diyor ki: 
“Dua, bir kimsenin ortaya koyacağı en güçlü enerji türüdür. Bu,yerçekimi kadar gerçek bir güçtür. Bir doktor olarak, diğer bütün tedaviler tesirsiz kaldıktan sonra hastalıklarını ve melankolilerini dua gayretiyle yenen insanlar gördüm. Dua, radyum gibi ışıklı ve kendi kendini yenileyen bir enerjidir... Dua ederken insanlar, her türlü gücünün hudutsuz kaynağına hitap ederek, kendi sınırlı kudretlerini çoğaltmaya çalışmaktadırlar. Dua ederken, kainatı çevreleyen büyük kudrete bağlanıyoruz. Bu kudretin, bizim istirhamlarımıza tahsis edilmesi için dua ediyoruz. Niyazda bulunurken bile, beşeri noksanlarımız tamamlanmış, kuvvetlenmiş olur ve zinde bir hâl alırız. Dua sırasında ne zaman Allah’ın adını ansak, beden ve ruhça daha iyiye doğru değişiriz. Hiçbir erkek veya kadının, bir an olsa bile dua etmekle, iyi bir netice almaması mümkün değildir.”

Peygamber Efendimizin (S.A.S.) sahabelerinden olan Ebu Muallak isimli bir zât vardı. Ebu Muallak ticarî ortaklık kuran, dürüst ve takva sahibi bir kimseydi. Bir gün yola çıkmıştı. Karşısına silahlı bir haydut çıktı ve kendisine ‘Neyin varsa, çıkar ver. Seni öldüreceğim!’ dedi. Ebu Muallak, ‘Eğer maksadın mal ise, al götür hepsini’ dedi. Ama haydut, ‘Hayır, ben yalnızca senin canını istiyorum!’  deyince,  Ebu Muallak, ‘Öyleyse, bana izin ver de bir namaz kılayım’ dedi. Haydut, ‘İstediğin kadar namaz kılabilirsin?’ dedi. Ebu Muallak namazını tamamladıktan sonra Allah’a yönelerek üç defa şöyle niyaz etti: ‘Ey kalblerin Sevgilisi, en büyük Arşın Sahibi, ey dilediğini yapan Allah'ım! Ulaşılamayan izzet ve şerefin, olağanüstü saltanatın ve Arşını ihata eden Nurunun hürmetine beni şu hırsız haydutun şerrinden korumanı diliyorum. Ey darda kalanların imdadına yetişen Allahım! Yetiş imdadıma, kurtar beni!’

Ebu Muallak duasını bitirir bitirmez, elindeki mızrağı kulağının hizasında tutan bir süvâri çıkageldi. Süvarî, o haydutu yakaladı ve öldürdü. Ebu Muallak, kendisine dönen süvariye: ‘Sen de kimsin? Kimsin sen? Yoksa Allah, senin vesilenle mi beni bu hayduttan kurtardı?’ dedi. Süvâri şöyle cevap verdi: ‘Ben dördüncü kat semâdanım. Sen ilk duanı yapınca, semânın kapılarının çatırdadığını duydum. İkinci defa dua ettiğinde, gök sâkinlerinin arbedesini işittim. Üçüncü kere dua ettiğini duyunca, ‘Zorda kalan biri dua ediyor’ denildi. Bunu duyduktan sonra, Cenab-ı Hak’tan beni o zâlim adamı öldürmeye memur etmesini niyaz ettim. Allah Taâlâ da, isteğime: ‘Bilesin ki, abdest alıp dört rekat namaz kılan ve bu duayı yapanlara, darda kalsa da, kalmasa da yardım  ederim.’ Buyurdu.” (İbn-i Hacer, el-İsâbe, 4/182)  

Gerçekten tevhîdî bir anlayışla Allah’a yalvaran herkese kapılar açılıyor. Yabancılardan da misal vermek isterim: Mrs. L. G. Beaird, büyük bir fâcia ile karşılaştığı zaman, diz çöküp şu sözleri söylemek suretiyle huzur ve sükûna kavuştuğunun farkına vardı. “Allah'ım! Benim dediğim değil, Senin dediğin olacak.”

Mrs. Beaird’in küçük oğlu menenjit olmuştu. Ümitler yok oluyordu. Doktor kurtulma ihtimalinin dörtte bir olduğunu söylüyordu. Bildikleri başka bir doktor varsa, konsültasyon için çağırmalarını  istedi. Mrs. Beaird diyor ki: “Eve dönerken, kocam, nihayet dayanamadı ve yumruğunu direksiyona vurarak: ‘Bu çocuktan ümidimi kesemem!’ dedi. Siz bir erkeği ağlarken gördünüz mü? Hiç de hoş bir şey değil. Arabayı durdurduk ve meseleyi yeniden görüştükten sonra, bir mabede gidip, şayet Allah, çocuğumuzu almak istiyorsa, onun arzularına tevekkül ile boyun eğeceğimizi söyleyerek dua etmeye karar verdik. Diz çöktüm ve gözyaşları arasında dua ettim: ‘Allahım! Benim dediğim değil, Senin dediğin olacak!’  Bu sözleri mırıldandığım anda, kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Uzun süredir hissetmediğim bir huzur duygusu kapladı içimi. Eve gelinceye kadar, yolda hep tekrar ettim: ‘Allahım! Benim dediğim değil, Senin dediğin olacak.’ 
O gece bir haftadan beri ilk defa, derin bir uyku uyudum. Birkaç gün sonra, doktor telefon ederek oğlumuz Baby’in tehlikeyi atlattığını söyledi. Bugün sahip olduğumuz dört yaşındaki sıhhatli yavrumuz için Allah’a şükrediyorum.”

“Bazıları, yani bazı erkekler duayı, niyazı  kadınlar, çocuklar ve din adamlarına mahsus, bir şey telakki ederler. Kendi başlarına mücadele eden “yiğit”  erkekler olduklarını söyleyerek övünürler. Halbuki bilseler ki, nice yiğit erkekler her gün dua ederler ve başarılarının kaynağından bu dua ve niyazlar vardır.”

Çoğumuz duanın edep ve âdâbını bilmiyoruz… Çünkü, kulluğumuzu, küçüklüğümüzü bilmiyor, hâşâ emir verir ki, Allah’tan isteklerde bulunuyoruz. İstediklerimiz olmayınca da bize hiç yakışmayacak şekilde  isyanvârî sözler söylüyoruz. Halbuki biz Cenab-ı Hakk'ın icraatındaki sır ve hikmetleri hiç bilmiyoruz. Onun için şöyle buyruluyor: “Eğer hak ve gerçek, onların, keyiflerine, heva ve heveslerine tâbi olsaydı, göklerin de, yerin de, oralarda yaşayanların da düzenleri bozulur, yıkılıp giderlerdi.” (Müminun Suresi, 23/71)

Elbette Allah’ın dediği olacak!.. Biz Onun icraatındaki derin hikmetleri, sonsuz ilim ve takdirinin nasıl güzellikler  meyve vereceği gerçeğini sınırlı bilgimiz,  dar düşüncelerimiz ve sönük aklımızla kestiremeyiz ki… Elbette her zaman O’nun dediği olacak!.. 
  
Safvet Senih
<< Önceki Haber 'Elbette onun dediği olacak' Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER