AKP'li rakibi - eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'la ilgili olarak "İstanbul’u bildiği ölçüde konuşabilir ve anlatabilir. Şu anda bilgisi kadar paylaşabildiği için gayet iyi gidiyor. Daha fazlasını beklemek hayalcilik olur diye düşünüyorum" ifadesini kullanan İmamoğlu, kendisine yöneltilen soru üzerine şöyle devam etti:
"Sayın Kurum, Çevre ve Şehircilik Bakanı'ydı. İstanbul’da ortaya koyduğu tek şey kent içinde tabiri caizse kupon arazi, boş arazi, rezerv alan, kamu arazisi ya da bir kesime ait arazideki imar rantı… Şimdi İpek Hanım, Türkiye'de iki noktayı yan yana koyup bakmak lazım. Birisi AK Parti dönemindeki Esenyurt trajedisi. Bu dünya ölçeğinde bir imar katliamıdır, tarifi yoktur, anlatılamaz. Bu sefilliktir, şehre kötülüktür. Pervasızlıktır, fütursuzluktur. Arazi kendi malın olsa bunu yapmazsın.
'SAYIN KURUM BUNLARI KENDİ İRADESİYLE Mİ YAPTI?'
'ERDOĞAN VE AK PARTİ ZOR DURUMDA'
İmamoğlu, bu sözlerine açıklık getirmek için şimdilerde AKP'nin Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterdiği eski CHP Milletvekili Aydın Ayaydın'a göndermede bulundu:
"Bakın bir başka Büyükşehir'e '20 yıldır AK Parti'ye oy vermedim' diyen kişiyi aday yapmıştır. Bu, AK Parti'nin kendi içinde yaşadığı sıkıntıları göstermektedir. Yani İstanbul'da bu işe talip olan yıllardır hizmet etmiş ya da bu işin parçası olmuş insanlardan belediye başkanı tercih etme yerine, yaptıkları hesap kitap ortadadır.. TOKİ, Emlak Konut, Şehircilik Bakanlığı eliyle İstanbul'a ihanet etme anlayışını temsil eden birini oraya koymuşlar. AK Parti daha çok emir komuta zincirini takip eden insanları yönetici yapma anlayışının sıkışmışlığında da değil."
Söyleşinin devamında Özbey'in yönelttiği sorular ve İmamoğlu'nun bunlara verdiği yanıtlardan öne çıkanlar şöyle:
- Ne demek istiyorsunuz?
Bir başka boyutu da aileye sıkışmışlığı. Yani sadece aile fertlerinin belli çapta siyasi figür olarak konuşulması, sadece aileye yakın insanların bir şekilde siyasette bir yerlere yakıştırılmasından bahsediyorum. Bunun net anlamı insan kaynağı tükenmişliğidir. İnsan kaynağı tükenmiş bir partiden İstanbul'a da, Türkiye'ye de fayda gelmez. İstanbul'u bile tanımayan, "Mahmutbey'deki ulaşım problemini çözeceğim" derken oranın tümden Ulaştırma Bakanlığı yetkisine ait olduğunu bilmeyen bir adaydır söz konusu olan.
(...)
'KENDİME DÖNÜK ÖYLE BİR ÖFKE HİSSETMİYORUM SAYIN AKŞENER'DE'
Aslında kendime dönük öyle bir öfke hissetmiyorum Sayın Akşener'de. Bir kez böyle bir açıklaması oldu ve ondan sonra bunu sürdürmediğini, en azından şahsıma dönük sürdürmediğini görüyorum. Kaldı ki siyasi partiler kendi yol ve yolculuklarını tariflemekte özgürdür. Ben bu ittifak süreci başladığında hem Sayın Kılıçdaroğlu'nun bilgisi dahilinde hem Sayın Akşener'le sohbetimde 'iktidar dönemim bitene kadar bu ittifak sürecek' demiştim. Bizim ittifakımız 31 Mart'a kadar sürüyor. Dolayısıyla bu ne ifade eder? Bu, nezaketi, karşılıklı dayanışmayı, demokrasiye bakışı, İstanbul'a hizmet konusunda sağlıklı iletişimi ifade eder.
2023 seçimlerine gelirsek, muhalefetin müzakere ve münazara yapması talebim tam da bunun içindi. Belki onu yapamamanın, bir araya gelememenin, oturup konuşamamanın vermiş olduğu bir psikolojik durum diye de tarifleyebilirim. Biz belki partimizle ilgili geçirdiğimiz süreçle bunu farklı atlatabildik. Diğer partiler de atlatacaktır. Yerel seçimden sonra bunlar tekrar konuşulacaktır ama umut ederim ki Türkiye'deki muhalif düşünce, muhalif bakış büyüsün. Çünkü şu an Türkiye'deki mevcut rejimin önümüze koyduğu süreç, bize ödettiği bedeller ve ülkemizin geleceğine dair çizdiği yolun gösterdiği tehlike sinyalleri ayrışmamızı değil birlikte bir bakış büyütmemizi söylüyor. Bu, illa sandıkta müttefik olma anlamına gelmiyor. Konuşabilme, müzakere edebilme kabiliyetini son derece yüksek seviyede tutabilmemiz lazım.
Bunun adı ister İYİ Parti olsun, ister Türkiye İşçi Partisi olsun, ister Deva Partisi ya da Saadet Partisi olsun hiç fark etmiyor. Bütün partilerin bu anlamda Türkiye'nin geleceği için konuşabilmeleri lazım. Bunun illa ittifak anlamına gelmediğinin altını çizeyim.
- Abla-kardeş, baba-oğul, hep aile üzerinden tanımlandı ilişkileriniz. Biraz aile dağıldı sanki.
Abla-kardeş ve baba-oğul duygusunun bana tariflendiği biçimiyle dağıldığını hissetmiyorum. Ama tek yönlü bir dağılmışlık var ise o benim irademle tarifleyebileceğim bir durum değil. Benim şahsımda, ruhumda böyle bir duygu yok. İşimi yaparken geçmişe dönük birbirimize minnet duyacağımız ya da teşekkür edeceğimiz, şükran duyacağımız anlar vardır.
İster adı Sayın Kılıçdaroğlu, ister Sayın Akşener olsun. Yine minnet duygularımı dile getiriyorum. Ama bir yanıyla da koltuğun hakkını vermemle ilgili mutlu olduklarını, gurur duyduklarını düşünüyorum. Dolayısıyla burada en önemli resim bu olsa gerek. Diğer detaylar zaman içinde konuşulur.