Sinemada akrep ve yelkovanı aşmak

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Cumartesi, Temmuz 11 2009
1935 senesinden nakledilen şu hazin hatıra, bizi bir yandan hayatın sırlarını anlamaya çağırıyor; diğer yandan zamanın gerçekliğine dair tefekküre davet ediyor: 'Bir zaman, Eskişehir Hapishanesi'nin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramı'nda oturmuştum.
Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden, manevi bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü." Alıntıladığım bölüm, hayatın manası üzerine ciddi bir tefekkür ve müşahede sancısını ortaya koyuyor. Burada söylenenler üzerine ne kadar derinleşilse azdır. Meselenin bir de sinema bakımından derinleştirilmesinde fayda var. Zira Bediüzzaman, eski Said dediği dönemde sinemaya tefekkür için gittiğini söylüyor. Sinemaya atıf yaptığı bazı yerlerde bazen maziyi yaşadığı ana çağırıyor; bazen de anı, geleceğe taşıyor. Mesela Rusya'daki esaretinden döndükten sonra Eyüp Sultan kabristanının dereye bakan yüksek bir yerinde oturduğunu naklediyor ve ekliyor: 'Bu senin etrafındaki kabristanın, yüz İstanbul, içinde vardır. Çünkü yüz defa İstanbul buraya boşalmış. Bütün İstanbul'un halkını buraya boşaltan bir Hâkim-i Kadîr'in hükmünden kurtulup müstesna kalamazsın; sen de gideceksin.' İlginçtir; Bediüzzaman bu noktada yine sinemanın anlatım gücüne atıf yapıyor ve diyor ki 'Hayalim dedi ki: Madem bu kabristanda olanlardan bir kısmı, sinemada, gezer gibi görülüyor; ileride katiyen bu kabristana girecekleri, girmiş gibi gör. Onlar da cenazelerdir, geziyorlar.' Sinema filmlerini anlamlı kılan, insan ile zaman arasındaki bağlantıyı; hatta zaman dilimleri tarafından kuşatılmışlığı deşifre etmesi, ona derin bir anlam kazandırmasıdır. Çünkü 'İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.' Sinemada zaman ve mekan kavramı Sinema var olduğu günden bu yana insanoğlunu kuşatan zaman dilimlerine bir mana katarak ilgi odağı haline gelmiştir; öyle de devam edecektir. İnsanoğlu her ne kadar bedenen hep bir anı seyyale içine sıkışıp kalsa da, onun hayal gücü, hatıra azmi, tefekkür ufku ve tecessüs dürtüsü zaman içinde zamanları, mekân içinde mekânları kurcalamayı gerektiriyor. Kader dediğimiz ince sır da burada düğümleniyor. Ve insan hayal ederken de; hatta tasavvur ve tahattur y

Bu haberler de ilginizi çekebilir