Savcı Mehmet Kiraz’ın önce rehin alınıp sonra şehit edilmesi önemli bir dönüm noktasıdır. Nice zamandır “derin devlet geri dönüyor” korkusu yürekleri sarsıyordu. “90’lı yılların hortlaması”ndan endişe duyuluyordu. Korkulan oldu maalesef. DHKP-C üyesi olduğu bilinen militanlar Çağlayan Adliyesi binasına silah ve bombalarla daldı, Savcı Bey’in kafasına silah dayadı ve onu şehit etti.
Türkiye’nin yakın tarihini bilen ve gerekli dersleri çıkaran her aydın, Çağlayan Adliyesi’nde sahnelenen provokatif eylemler gibi bazı saldırılar bekliyordu. Sebep-sonuç ilişkisine kafa yormayanların umrunda mı bilemiyorum; ancak aklı başında herkes, sansasyonel eylemlerin ayak seslerini duyuyordu her gün.
Yakın zamana kadar Türkiye, askerî ve bürokratik vesayete karşı demokratik zaferler kazanmıştı. Hukuk yoluyla elde edilen başarılar sayesinde faili meçhul cinayetler artık yaşanmıyor, derin örgütler cinayet işleyemiyor, karanlık odaklar toplumu birbirine düşman edecek eylemler gerçekleştiremiyordu.
Peki, şimdi öyle mi! Bütün silahlı terör örgütlerinin önü açıldı birden. Kirli işlerinde suçüstü yakalanmanın yol açtığı öfke bazı ittifaklara dönüştü. Derin mahfillerden yönetilen örgütlerin eylemcileri birer birer salıverildi. Türkiye, silahlı örgütlerin merkezi olmaya başladı yeniden.
Ne acıdır ki bir savcımızın şehit edilmesiyle sonuçlanan vak’a, göstere göstere geldi. DHKP-C adlı örgütün militanları (çıkarılan bir yasa ile) serbest bırakıldı. Sadece bu malum ve güdümlü örgüt değil; bütün silahlı yapılara adeta “yürü” denildi. Aylardır eylemler yapılıyor; hiçbir tedbirin alınmayışı çok vahim sorular getiriyor akıllara.
(...)