Ekonomi krizde. Medya ve iş âleminin suskunluğu bile bu hakikati unutturamaz. Kaynak yok. Hükümet yana yakıla para arıyor. Merkez Bankası (TCMB) matbaasında karşılıksız para bastırmaktan farksız bir hazırlık yapılıyor. Bankaların firmalara tahsis ettiği kredilere ait borç senetleri TCMB tarafından satın alınacak. Bahsi geçen kredilerin içinde an itibarıyla batmış 7-8 milyar liralık krediler de var. Bu kadarını kimse akıl edemezdi. Batacağını bile bile firmalara kredi kullandır. Tahsilât aksayınca da borcu Merkez Bankası’na yık!
Merkez Bankası Kanunu’nun cevaz vermediği bir işlemin siyasî talimatla tesis edilmesi, demokratik bir memlekette hükümeti düşürmek için yeter de artar bile. Türkiye artık alıştı takiyyeci demokrasiye. Devleti devlet yapan kaideler kimsenin hayal edemeyeceği kadar hızlı değiştiriliyor. Muhalefeti merak eden varsa her biri kendi koltuk kavgaları ile meşgul.
REFERANDUM EKONOMİSİNİN FATURASI KABARIYOR
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, referandum ekonomisi uğruna havaya saçtığı paralarla Türkiye’nin borç yükünü daha da artırdı. Faizler 4 puandan fazla arttı. Bankalardaki döviz hesapları azalmadığı gibi üç haftada 10 milyar dolara yakın arttı. Referandumdan evvel kredileri coşturmak için Hazine’nin kefaleti 250 milyar liraya kadar çıkarıldı. Bankalara verilen talimat gayet sertti: Firmaların mali tablolarına bakmadan kredi tahsis edin, yoksa şafak vakti ansızın gelebiliriz. Bu çerçevede kullanılan kredi tutarı 160 milyar lira.
KREDİLERLE YAT-KAT ALANLAR VAR
Fıtri olmayan kredilerin yatırım, istihdama dönüşmediği o kadar belli ki! Bazı firmalarda kredilerin lüks araba, yat-kat aldığı iddiaları üzerine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) idarî tahkikat başlattı. O tahkikat bittiğinde iş işten geçmiş olacak. Batıkların günden güne artacağını bilen hükümet, ‘zimmet suçuna giren’ bu krediler yüzünden bankacıların hapse girmemesi için dahîyane bir formül geliştirdi. Geri dönmeyecek kredilerin kâğıtları çuvallara doldurulup TCMB’nin kapısına bırakılacak. ‘Seküritizasyon’ yapacaklar.
Varlık Fonu’nu allayıp pulladıkları gibi bu borç senetlerini de parlatıyorlar. Güya piyasada bu senetleri almak isteyen hayli fon varmış. Yahu Türkiye’nin kredi notu ‘çöp seviyesinde’ değil mi? İlaveten batık firmaları yüzdürmek maksadıyla bizzat hükümet tarafından tahsis ettirilen kredilere ait senetleri hangi akl-ı evvel satın alır! Bünyesine kanunsuz biçimde devredilen en gözde şirketlere rağmen Varlık Fonu’na bile rağbet yokken borç senetlerine nasıl ciddi ciddi talep gelecek?
RİSKİ MERKEZ BANKASI ÜSTLENECEK
Kelime oyunları ile esas maksat saklanıyor. Risk bankalardan alınıp Merkez Bankası’nın bilançosuna taşınacak. Buna mukabil bankalara ilave para girecek. Bankalar da bu paralarla yine tüketim odaklı harcamaları finanse edecek. KGF ile 16 Nisan’a kadar vaziyet idare edildi. Batıklara çare bulunmazsa bankacılar her an ‘biz yokuz’ diyebilir. İflaslar, işten çıkarmalar AKP ve Saray’ın en son arzu edeceği hâdiselerdir. Başkanlık seçimine kadar ekonomi gümbür gümbür olmalı.
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin, “TCMB bu senetleri likidite yönetimi amacıyla satın alabilir.” beyanatı bile Merkez Bankası’nın bağımsızlığının çoktan tarih olduğunu ispat ediyor. TCMB’nin mevcut başkanı Murat Çetinkaya’nın bu sözlerin akabinde, “Katiyen olmaz. Böyle bir adımın vahim neticeleri olur.” cevabını verme ihtimali milyonda bir bile değil. Merkez Bankası’nın bilançosu şişecek.
Piyasaya verilen TL sadece reel ekonomiye gitmeyecek. Menkul kıymetlere yani Borsa ve dövize de gidecek. Zımnen de olsa faizi 4 puandan fazla artırarak doları en azından 3,57 TL civarında tutmaya çalışan Merkez’in taban tabana zıt bir bilanço büyümesine gitmesi dövizi, haliyle de enflasyonu fırlatacaktır. Mevduata yıllık yüzde 15 vaat eden bankalar, kredi için yüzde 18’den daha az bir farkı niye kabul etsin? Merkez Bankası’nın piyasaya vereceği likiditenin karşılığı olarak gösterilen senetlerin en az 15 milyar lirası batık olacak.
YANDAŞIN BORCU VATANDAŞIN SIRTINA YÜKLENİYOR
Hükümete yakın firmaları ihya etmek için daha ne kadar kaynak buharlaştırılacak. Neticede bu paralar birilerinin bilançosundan silinirken vatandaşın sırtındaki yük daha da ağırlaşıyor. Neticede ortada bir borç var. Borcu alan taahhüdünü yerine getirmiyorsa mücazat yerine mükâfatın tercih edilmesi ‘tuzun koktuğu makama gelindi’ demektir.
Batık firmaların sahiplerinin borçlarını ödememesi için bizzat hükümet marifetiyle bütün usul ve esaslar alt üst ediliyorsa zararın bütün veçhesi ile ortaya konulması mümkün olmaz. TCMB’nin böyle bir hülle için kullanılacağını farkeden piyasa tilkileri çoktan pozisyon almıştır. Faizin ve kurun daha da yükseleceği ihtimaline mukabil Hazine kâğıtlarının (DİBS) portföydeki ağırlığını artırmışlardır.
Seküritizasyonun, faiz ve kurun daha stabil olduğu bir dönemde müspet neticeleri de olabilirdi. Amma velakin Türkiye’nin düşük büyüme, yüksek kur ve faiz atmosferinde böyle bir adım atmak, faiz lobisine tam teslimiyetle bitecek bir savaşa girmektir.
YENİ YATIRIMA KİMSE CESARET EDEMEZ
Altın çizeyim: TCMB’nin verdiği TL’ler bu kadar riskli bir ekonomide yeni yatırıma dönmeyecek. Birkaç ay daha piyasa hareketlendirilse bile ekonominin iliklerine kadar işlemiş ‘tükenmişlik sendromu’ yüzünden sadece borçluluk artacak. Bütün bankacılar da borçları Merkez’e yıkma hamlesini desteklemiyor. Hükümetin hışmına uğramamak için sükût ediyorlar.
Yeni Türkiye’de korku esareti sâri bir hastalık! Türkiye Bankalar Birliği (TBB), hepsi adına yazılı bir beyanatta bulunabilse böyle bir hatadan dönülebilir belki. O ihtimal de çok zayıf. Zira başkanlık koltuğuna Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın oturduğu tarihten beri TBB, kamu bankaları birliği kimliğine büründü.
Her kale ele geçirilince Anayasa ve kanunların ne dediğinin kıymeti harbisi kalmıyor. Gemisini yüzdüren kaptan! Talimatları yerine getirecek bürokratların banka hesaplarındaki bol sıfırlı rakamlar hükümet açısından en büyük koz. Bu düzen yıkılana kadar menfaat ittifakları Türkiye’nin içini boşalmaktan geri durmayacak.
KARŞILIKSIZ PARA BASMAKTAN FARKI NE!
1990’larda koalisyon hükümetleri Merkez Bankası’na karşılıksız para bastırıyordu. Hal-i hazırda AKP iktidarı, şeklen farklı olsa da aynı neticeyi verecek formüllerle ekonomiyi düzlüğe çıkaracağını zannediyor.
Varlık Fonu ile kamunun elinde avucunda kalan son gümüşler gasp edildi. Kredi Garanti Fonu (Hazine), bankalar ve Merkez Bankası üçgeninde dönen dolaplarla halk daha da fakirleştirilecek. Bu operasyondan sadece hükümete yakın firmalar istifade edecek. Kalan herkes adına Hazine daha fazla faiz ödeyerek daha fazla borç temin edecek.
AKP bu son çırpınışların ekonomiyi 2019’a kadar ayakta tutmaya kâfi gelmeyeceğini bilmiyor olamaz. Sistem çöktü zira…
O halde kimin değirmenine su taşıyor?
Semih Ardıç / TR724.com