Kamuoyunda “
Gurbetçi Holdingler” olarak bilinen Çok Ortaklı Şirketler (ÇOŞ) uzun süredir tartışılıyor.
Avrupa’daki Türklerin
yastık altındaki kazançlarını
faizsiz yollarla
ülkeye aktarma ve istihdam oluşturma vaadiyle yola çıkan şirketlerle alakalı tartışmalar son günlerde yeniden alevlendi. Bazı çevrelerin kasıtlı olarak ‘İslami
holdingler’ nitelemesi yaptığı ve bu nedenle sık sık gündeme taşıdığı bu şirketlerle alakalı tartışmaların ardında ne tür niyetlerin olduğuyla ilgili olarak
Ankara’da çok farklı bir
senaryo dile getiriliyor. Buna göre Yimpaş Holding etrafında kopartılan
fırtına aslında bir
ekonomik operasyon ve amaç yurtdışındaki Türklerin birikimlerinin
Türkiye’ye girişini engellemek.
Bu iddiayı öne sürenlerin tezine göre düğmeye
Almanya Baş
bakanı
Angela Merkel’in
Ekim ayının ilk haftasında gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinin hemen ardından basıldı. Alman kamusal özerk televizyonu ZDF’de ‘Frontal’ (Cepheden) adlı ekonomi programında kaynağı belirsiz milyonlarca Avro’nun Türk
bankalarının
Almanya’daki şubeleri üzerinden
transfer edilerek aklandığını ileri süren bir haber yayımlanır. 10 Ekim’de yayımlanan haberde Almanya’da faaliyet gösteren muhabir bankaların Türkiye’de
hesap açarak “kara para” akladığı ileri sürülür. “Alman kara parası Türk bankalarında” haberinde, bir Türk bankasının
Berlin şubesine giden Frontal elemanları kendilerini
işadamı olarak tanıttıktan sonra şube müdürüne 150 bin Avro’yu Türkiye’ye
havale etmek istediklerini, ama paranın kaynağı hakkında bilgi veremeyeceklerini söyler. Şube müdürü de onlara “Havaleyi bırakın, parayı buraya yatırın. Size Türkiye’dekinden yüksek faiz veririm. Paranın nereden geldiğini ispat etmenize gerek yok. Türkiye’de bu paraya ihtiyacınız varsa yatırdığınız miktarda
kredi alırsınız, böylece transfer yapılmadan iş halledilir, kimse bilmez.” cevabını verir.
Bu konuşmaları gizli kamerayla kaydeden Alman gazeteciler, daha sonra soluğu Reinhard Kilmer isimli bir
vergi soruşturmacısının yanında alır. Kilmer, Türk bankalarının Alman ekonomisine büyük zarar verdiğini, buna karşı gerekli önlemlerin alınması gerektiğini söyler. Kilmer’in ve diğer Alman otoritelerin iddialarına göre “kara para aklama merkezi” konumundaki Türk bankalarına karşı alınan önemler son derece yetersizdir ve buna karşı yeni tedbirler alınması gerekmektedir. Programda esas dikkat
çekici husus, Alman vatandaşı birçok Türk’ün memleketlerine gidişleri sırasında büyük miktarda parayı da yanlarında götürdüğü ve Alman sınır polislerinin bu paraların bir kısmını valizlerde bulduğu iddiasıdır.
Vergi dışı kazançlarla suç gelirlerinin karıştırılarak hepsinin kara para olarak takdim edildiği bu haber Türk basınında sadece
Milliyet gazetesinde yer bulur. Gazetenin 13 Ekim tarihli ekonomi sayfasında “Dönere karşı yapılan şimdi Türk bankalarına yapılıyor” başlıklı bir haber yayımlanır.
Doğan Grubu’nun gösterdiği bu hassasiyetin altında şüphesiz,
Aydın Doğan’ın Cıngıllıoğlu ailesiyle ortak olduğu Demir-
Halkbank NV’nin Almanya’da da faaliyet gösteriyor olmasıdır. Almanya’da 6 şubesi olan banka da Alman TV’sinin “kara para aklayıcısı” suçlamasından nasibini almaktadır çünkü...
İLGİNÇ BİR HABER
Bu haberden kısa bir süre sonra 21 Ekim tarihinde
Hürriyet’in manşetinde “Dikkat edin kurtulacak” başlığıyla şu haber yer alır: “Yimpaşçı Dursun Uyar ve 10 arkadaşının mahkûmiyeti 4 yıldır temyizde. 8 ay daha karar çıkmazsa
dava zaman aşımına uğrayacak.” Aynı günkü Hürriyet’te yayımlanan bir haber ise dikkatlerden kaçar: “Doğan-Deutsche
Bank mortgageda ortak oldu.” Haberin devamında şu ifadelere yer verilir: “Doğan Grubu ile Alman
Deutsche Bank, mortgage alanında
hizmet vermek üzere
ortaklık anlaşması imzaladılar. Anlaşmayla, Deutsche Bank ve Doğan Grubu, Gayrimenkul Geliştirme ve
Pazarlama Hizmetleri A.Ş.de ortak oldular. Anlaşma ile Gayrimenkul Geliştirme ve Pazarlama Hizmetleri A.Ş.de Deutsche Bank yüzde 49, Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş. yüzde 24.5,
Doğan Yayın Holding A.Ş. yüzde 24.5 hisse aldı.”
ALMANLAR NEDEN BU KADAR HASSAS?
Hürriyet’in Yimpaş haberleri ertesi gün de devam eder. Bu sefer haber konusu olan olay ise Yimpaş’ın
yönetim kurulu başkanı Dursun Uyar’ın
AK Parti Yozgat Milletvekili İlyas
Arslan’ın cenaze töreninde
dört bakanla birlikte saf tutmasıdır. “Dört bakan var, gören yok” başlıklı haberde Uyar’ın
İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranırken nasıl olup da devlet ricaliyle aynı kareye girebildiği sorgulanır. Hürriyet’in kırmızı bülten haberinin yalan olduğu kısa bir süre sonra ortaya çıkar ancak gazetenin Yimpaş konusundaki tavrı değişmez.
Bu sırada ilginç bir zamanlamayla Almanya’nın ciddi gazetelerinden
Die Welt, Yimpaş’ın Avrupalı Türklerden topladığı paraların bir bölümünü çeşitli gruplara aktardığını öne sürdüğü bir haberi yayımlar. 26 Ekim’de yayımlanan bu haber ertesi gün Hürriyet tarafından manşete taşınır.
Almanya’da yaşayan yaklaşık 2,6 milyon Türk, uzun zamandır Türkiye’ye ciddi miktarda para gönderiyor ve Alman devleti de buna göz yumuyor. Deutsche Bank Türkiye’nin eski genel müdürü Markus Slevogt, kendisiyle 2002’de yaptığımız görüşmede, Türkiye’deki toplam mark (Avro’ya geçmeden önce kullanılan Alman para birimi) rezervinin 15 ila 20 milyar düzeyinde olduğunu ifade etmişti. Türkiye’nin ülkesinden sonra dünyada en çok mark rezervine sahip ülke olduğuna dikkat çekerek, Almanya’nın toplam rezervinin yüzde 10’unun Türkiye’de bulunduğunu vurgulamıştı.
Peki, ne oldu da Almanya şimdi Türklerin birikimleri çin “İslamî
sermaye” veya “kara para” gibi suçlamalarda bulunuyor. Bu soruya
cevap verebilmek için Alman ekonomisinin bugün içinde bulunduğu duruma bir göz atmak gerekiyor. Değerli Avro ve artan petrol fiyatlarının etkisiyle ciddi bir daralma yaşayan Alman ekonomisi (dünyanın beşinci büyük tüketicisi) sıkıntılı günler geçiriyor. İç borçlanma oranını AB ortalamasının altına çekemediği için diğer üye ülkelerin tepkisini toplayan Almanya, “zenginlik vergisi” gibi yeni vergilerle
bütçe hedeflerini tutturmaya çalışıyor. Hal böyle olunca Alman maliyesi, sermaye ve kaynak transferlerinde eskiye nazaran bugün daha katı bir tutum sergiliyor. Ülkeden yapılan para transferlerini yakın takibe alarak bu süreci engellemek için her yola başvurmaktan çekinmiyor.
ÇOK GİZLİ MALÎ OPERASYON
Örneğin, Alman hükümeti iki yıl önce Türkiye’nin büyük bir şevkle başlattığı e-devlet
uygulamalarından yararlanarak Almanya
Merkez Bankası kayıtlarına girmeden yurtdışına çıkarılan para ve fonların takibine başlar. Alman mali istihbaratının yaptığı bir araştırmayla çifte vatandaşlık hakkını kullanan binlerce Alman vatandaşı Türk’ün para transferleri takibe alınır.
Pasaport ve kimlik bilgilerini kullanarak www.nvi.gov.tr üzerinden Almanya’ya giriş çıkış yapan Türklerin kayıtları, kalabalık bir
müfettiş ekibince tetkik edilir. Yöntem çok basittir. Önce www.nvi.gov.tr adresi üzerinden Alman-Türk vatandaşlarının TC kimlik numaraları öğrenilir. Bu bilgi ve zaten mevcut pasaport kayıtları üstünden de
Maliye Bakanlığı’nın www.maliye.gov.tr adresinden vergi mükellefiyetleri
kontrol edilir. Sorgulamalardan çıkan sonuçlardan Alman vatandaşı Türklerin önemli bir bölümünün Türkiye’de de vergi mükellefi olduğu tespit edilir. Tek tek yapılan bu işlemlerin neticesinde Alman maliye ekipleri binlerce Türk vatandaşını sorguya alır.
Alman
Maliye Bakanlığı uzmanlarının yaptığı bu uygulama bilişimcilere göre gayri hukuki bir uygulama. Türkiye’nin vatandaşlarının bilgilerini üçüncü şahıslara açması Almanya’nın operasyon yapabilmesi için açık kapı sağlar ve Almanlar bu durumdan ciddi bir kazanım elde eder. Almanlar “Bu paraları Türkiye’ye nasıl aktardınız? Gönderdiğiniz paralarla Türkiye’de ne tür yatırımlar yaptınız?” sorularıyla Türkiye’de evi, arsası olan emlak vergisi mükellefleri ile
taksi,
dolmuş gibi toplu
taşıma aracı işleten vatandaşları fena şekilde köşe sıkıştırır. Alman kanunlarına göre transferler Alman
Merkez Bankası üzerinden gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunun dışındaki tüm para çıkışları “kara para” veya “yasadışı fon transferi” şeklinde algılanıyor. Bu şekilde para çıkışı yapanlara ciddi cezai müeyyideler uygulanıyor. Bunu bilen Türk vatandaşlarının artık paralarını Türkiye’ye taşımaları pek mümkün görünmüyor.
Fon transferi konusunda bu kadar hassas olan Almanların gurbetçi holdingler veya başka yatırım araçlarıyla ülkelerinden ciddi fonların çıkmasına artık müsaade etmeyecekleri açıkça görülüyor. Son olarak Alman devlet bankası Postbank’ın banka statüsünde olmayan ancak para transferine imkân sağlayan Türk ‘finansal hizmet kurumları’nın hesaplarını kapatması ve bundan sonra tüm para işlemlerinin kendisi üzerinden yapılacağını açıklaması bu konudaki kararlılığını gösteriyor. Uzmanlar, özerk kurum statüsündeki Postbank’ın aldığı bu kararın ülke dışına sermaye çıkışlarını azaltmaya yönelik bir çaba olduğu görüşünde birleşiyor.
AKSİYON DERGİSİ