'
Nüfus artışı yavaşlarken, çalışma çağındaki nüfusun artmaya devam etmesi,
ülke tarihlerinde sadece bir kez ortaya çıkıyor. Büyüme için bu durumun önemli bir fırsat olduğu belirtilen raporda, bunun değerlendirilmesi için istihdamın
teşvik edilmesi ve
kayıt dışının engellenmesi gerektiği vurgulanıyor.
-
Hükümet 2023'te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefiyle projeler hazırlarken,
sivil toplum kuruluşları da bu doğrultuda geleceğe yönelik projeksiyonlar yapıyor. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (
TÜSİAD), sürdürülebilir
kalkınma bakış açısıyla hazırladığı '
Vizyon 2050
Türkiye' raporunu dün açıkladı. Raporda, 2050'ye gelindiğinde nüfusu 100 milyona ulaşmış Türkiye'nin sürdürülebilir
refah ve ekonomiye sahip olması için küresel etkileşim içinde değişimi takip etmesi gerektiği vurgulanıyor.
Rapora göre, Türkiye nüfusunun 2050 yılında yüzde 26 artarak 100 milyona ulaşması bekleniyor. Çalışma çağındaki nüfus olan 15-64 yaş oranı 2000'deki yüzde 64,5'lik seviyeden 2020'de yüzde 68,6 ile en yüksek değerine ulaşacak ve bu tarihten sonra yavaşça azalarak 2050 yılında yeniden yüzde 64,5'e gerileyecek. "
Nüfus artış hızı yavaşlarken, çalışma çağındaki nüfusun artmaya devam etmesi demografik fırsat penceresidir ve bir ülkenin tarihinde bir kez ortaya çıkmaktadır." denilen raporda, üretimi artırabilme ve
büyümeyi sağlayabilmek için bu durumun çok önemli bir fırsat olduğuna dikkat çekiliyor. Raporda birçok Doğu
Asya ülkesinin bu fırsattan faydalanarak büyümelerini hızlandırdığı ifade ediliyor. Ancak, istihdamı teşvik edici ve
kayıt dışı çalışmayı caydırıcı önlemler alınmaması halinde demografik fırsat penceresi demografik tehdit penceresine dönüşebilir.
'Vizyon 2050 Türkiye' raporunu açıklayan TÜSİAD Başkanı Ümit
Boyner, sürdürülebilir kalkınmanın, insan hayatının ihtiyaçları ve
doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurularak
ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir planlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşımı ifade ettiğini vurguladı. Boyner, şöyle konuştu: "Önümüzdeki 40 yıla bakınca, dünyanın çok daha yüksek bir etkileşim içinde olacağı, büyüme ve refah arayışlarının süratle artacağı, ancak aynı zamanda bu sürecin sürdürülebilirliği konusunun da tartışmanın merkezinde yer alacağını görmek hiç de zor değil.
Ekonomik büyümenin bugün olduğu gibi yine gelişen piyasa ekonomilerinin öncülüğünde gerçekleşmesi halinde E7 ekonomileri (Türkiye, Çin,
Hindistan,
Rusya,
Meksika,
Brezilya,
Endonezya) en geç 2032'de G7 ekonomilerini geride bırakacaklar." Boyner, Türkiye'nin artık küresel düzeyde söz sahibi olan ülkeler arasında olduğunu, 1990'ların çalkantılı dönemini geride bırakan ülkenin ekonomik büyüme hedefini adım adım uygulayarak dünyanın 17. büyük ekonomisi olmayı başardığını söyledi. Ancak Boyner'e göre Türkiye bu dönemde küresel ölçekte gösterdiği ekonomik başarıyı, kalkınma süreçlerine aynı ölçüde yansıtamadı.
Birleşmiş Milletler'in 'İnsanî Gelişmişlik Endeksi'ne göre 169 ülke arasında 83. sırada olan Türkiye'nin insanî
gelişim bileşenleri açısından birçok adım atması gerekiyor. 2023'te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında girmek, ancak kalkınmanın sürdürülebilir kılınmasıyla mümkün.
Toplantıda konuşan Vizyon 2050
Proje Eşbaşkanı,
Citigroup Kurumsal Müşteriler Başkan Yardımcısı Samuel A. Di Piazza da, Türkiye için umudunun arttığını ve Türkiye'nin 21. yüzyıl için gücü bulunduğuna kesinlikle inandığını ifade etti. Piazza, "Türkiye'nin dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olması için her şey yerinde. Bana kalırsa Türkiye bu sonucu elde edecek. Bütün mesele elindeki kaynakları rekabetçi bir şekilde kullanabilmesi... Türkiye, gerçekten 21. yüzyılın kritik bir aktörü olabilir." şeklinde konuştu. Piazza, dünyadaki üst düzey yöneticilerle konuşulduğunda Türkiye'nin bir fırsatlar merkezi olarak görüldüğünü, bölgedeki performansının
yabancı doğrudan yatırımın akışını belirleyeceğini kaydetti.