Büyümedeki ivme kaybı, bizi işsizliğin olumsuz sonuçları ile birkaç yıl daha uğraşmak mecburiyetinde bırakacak." değerlendirmesinde bulundu.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (
TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi toplantısının açılış konuşmasını yapan
Mustafa Koç, hükümetin,
krizin Türkiye'yi de ciddi biçimde etkilediğini ancak uzun zaman içinde ve kademeli biçimde kabul edebildiğini söyledi. 2009'da tahminen yüzde 4
büyüme beklenirken, bunu önce yüzde 3,6 küçülmeye, ardından yılsonu itibariyle yüzde 6 küçülmeye revize edilmesini de bu kademeli kabullenmenin en belirgin göstergesi olarak yorumladı.
Koç,
2001 krizi sonrası bir dizi reformdan geçen bankacılık sektörünün, yakın zamanda
sermaye açısından fevkalade güçlendiğini, portföylerde kayda değer oranda düşük kaliteli aktif bulunmadığını, dolayısıyla bu kez krizin
ülkeye giriş kapısını reel sektörden bulduğunu aktardı. Üretim, ihracat ve istihdamın daha krizin ilk aylarında çok açık bir şekilde olumsuz sinyaller verdiğini dile getirdi. Ardından tüketime
destek vermek için yapılan
vergi indirimleri, daralan ekonominin vergi gelirlerini düşürmesi, kamu harcamalarında kısmen seçimin, kısmen de kriz etkisini hafifletme çabalarının getirdiği hızlı yükselmenin de gelir-gider makasını iyice açtığını kaydetti.
Konuşmasının bu noktasında sözü IMF anlaşmasına getiren Kuç, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Böyle bir ortamda kendi yağımızla kavrulma düşüncesi ne kadar doğruydu? Acaba IMF anlaşması krizin ilk günlerinde tamamlanabilseydi, sağlanacak
ucuz kaynağın ve bunun diğer dış kaynak girişlerine yapacağı etkinin ekonomideki daralmayı yavaşlatma gücü ne olurdu? Bunlar, gerçekten tartışmaya değer sorular. Bulunduğumuz ülke grubunda ekonomisi en çok küçülen birkaç ülke içinde yer alıyor olmamıza rağmen, bazı makro göstergelerdeki iyileşmeler ne ölçüde övgüyle söz edebileceğimiz bir gelişmedir, bunu da sorgulamakta yarar görüyorum."
Koç'un
orta vadeli program ile ilgili düşünceleri ise şöyle:
"Yeni bir orta vadeli program dönemine girerken, görülüyor ki, daha iki-üç yıl arzu ettiğimiz büyüme temposunu yakalayamayacağız. Büyümedeki ivme kaybı, bizi işsizliğin olumsuz sonuçları ile birkaç yıl daha uğraşmak mecburiyetinde bırakacak. Mevcut orta vadeli programda belirgin bir harcama
reformu ve ülkemizi muhtemel dış şoklara karşı bağışık kılacak güvenli bir mali dengeyi göremiyoruz. Türkiye'nin arzu edilen seviyede büyüyebilmesi açısından dış kaynak belli bir süre daha kritik öneme sahiptir.
Bu bağlamda IMF kaynağını dışlama lüksüne acaba sahip miyiz? Öte yandan mali kuralın programa eklenmesiyle program gerçek bir orta vadeli programa dönüşecektir. Bu unsurları orta vadeli program içinde konuşmazsak, bu programın iyi niyetli, uzun vadeli bir
kalkınma planından ne farkı kalır?"
(CİHAN)