Pirinç kıtlığı mı kriz fırsatçılığı mı?

Türkiye’de pirinç kıtlığı olmamasına rağmen, geçen haftanın flaş fotoğrafı, pirinç kuyruğu görüntüleriydi.

Pirinç kıtlığı mı kriz fırsatçılığı mı?

Olmayan krizden en fazla heyecan duyanlar ise eski enflasyonist günleri özleyen stokçu ve vurgunculardı şüphesiz! Aslında süreci tetikleyen, Karayipler’deki ada ülkesi Haiti’den ekranlara yansıyan görüntüler oldu. Halkın temel gıda maddesi pirincin yüzde 80’ini ithal eden bu yoksul ülkede, pirinç fiyatının bir haftada ikiye katlanmasıyla başladı kriz. Halk sokaklara döküldü, çıkan çatışmalarda 5 kişi öldü. Sonunda hükümetin müdahalesi ile pirinç fiyatları indirildi; ama başbakan istifa etmek zorunda kaldı. Haiti’de yaşanan fiyat artışının temel sebebi, pirinç üreticisi ülkelerin, iç piyasalarındaki talebi karşılamak için ihracatı yasaklamasıydı. Talep çok, arz yetersiz olunca fiyatlar hızla arttı, gelişmeler vurgun peşindeki fırsatçılara yaradı. Bedeli önce Haiti halkı ödese de zincirleme reaksiyon neredeyse bütün dünyayı etkiledi, etkilemeye de devam ediyor. Mısır’da, Filipinler’de de halk sokaklara döküldü. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoilleck, gıda fiyatlarındaki artışın dünyada 100 milyon kişiyi daha yoksullaştıracağını belirterek, savaşlara bile sebep olabilecek bu durum için büyük ülkeleri acil önlem almaya davet etti. Türkiye de bu gelişmelerden nasibini aldı. Yıllardır artmayan pirinç fiyatı bir ay içinde yüzde 100’ü aşan oranda zamlandı. Türkiye’de en fazla tüketilen tür konumundaki Osmancık pirincinin toptancıdaki peşin fiyatı 1,5 liradan 3 liraya yükseldi. Bakliyat ürünlerinde bir süredir devam eden fiyat artışları, insanlarda ‘tekrar eski günlere mi dönüyoruz’ endişesine sebep oldu. Bu korkuyu yaşayan sadece vatandaş değil. Rami’deki toptancı esnafında da aynı sıkıntıyı görmek mümkün. İşin en kötü yanı, hükümetin sıkı mali politikaları ile bir süredir gündemden çıkan stokçuluk tekrar hortlama eğilimi gösteriyor. Fiyatların daha da artacağını bekleyen büyük üreticiler ile vergilerin kalkacağını bekleyen bazı ithalatçıların ellerindeki malı piyasaya sürmedikleri, en yaygın iddialardan. Peki, gerçekte ne oluyor? Dünyada yaşanan gıda krizinin Türkiye’ye yansıması nedir? Başta pirinç olmak üzere temel gıda maddelerinde bir kıtlık söz konusu mu? Aksiyon’un araştırması, koparılan yaygaranın gerçekleri yansıtmadığı ve sisli ortamın aslında kriz vurguncularının işine yaradığını ortaya koyuyor. DÜNYADA PİRİNÇ KITLIĞI BAŞLADI Son yıllarda dünya genelinde bir gıda sorunu yaşanıyor. Birkaç yıldır sinyalleri alınan bu sıkıntı, nisan başında krize dönüştü. Sorunun temelinde, dünyadaki temel besin maddeleri üretiminin azalırken, tüketimin artması var. Üretimin azalmasında kuraklık en önemli faktör olarak ön plana çıkıyor. Gıda tüketimini tetikleyen ana faktör ise Çin ve Hindistan gibi dünya nüfusunun altıda ikisini oluşturan iki ülkedeki gelir düzeyinin yükselmesi ve gıda maddelerine talebin artması… Son birkaç yıldır pirinçte üretim, tüketimi karşılamaya yetmiyordu zaten. Pirinci çok tüketen ülkeler, ortaya çıkan açığı, stratejik stoklardan karşıladı yakın zamana kadar. Üç yıl önce pirinç tüketicisi ülkelerdeki stratejik stokların toplamı 257 milyon tona ulaşırken, şu anda stok 50 milyon tona düşmüş durumda. Bunun en büyük sebebi, üretim azlığından kaynaklanan açıkların bu stoklarla kapatılmaya çalışılması. Krizi tetikleyen de stratejik stokların dibinin görünmesi oldu. Aslında mesele gıdanın genelini kapsıyor ama çok popüler olduğu için pirinç özeline bakılacak olursa, yaşanan sıkıntının krize dönüşmesine sebep olan gelişme, dünyadaki en büyük pirinç ihracatçısı ülkelerin, bir anda ihracata yasak koymalarıydı. Son birkaç yılın gelişmelerine bakıldığında ayçiçeği başta olmak üzere, buğday, mercimek, fasulye, mısır ve soya gibi temel gıda ürünlerinde ciddi fiyat artışları yaşandı. Bu artışlardan etkilenmeyen tek ürün pirinçti. Pirinç fiyatının sadece Türkiye’de değil, dünyada da yerinde sayması, çeltik çiftçilerini zor durumda bırakıyordu. Temel gıda maddesi pirinç olan ülkelerde, ‘ya üretim yetmezse’ korkusu başladı. Örneğin Mısır ve Hindistan dünyanın en önemli pirinç üreticileri ama aynı zamanda en büyük buğday ithalatçıları. Bu iki ülke pirinç satıp karşılığında buğday alıyor. Bugün pirinç satıp buğday alan ülkeler, sattıkları pirincin parasıyla aynı miktarda buğday alamaz oldu. Pirinci üretmek buğdaya nazaran çok daha masraflı bir iş. Bunun üzerine bu ülkeler pirinç satmaktan vazgeçip, kendi halklarının buğday yerine pirinç tüketmesi politikası başlattı. Hindistan, Mısır, Bangladeş gibi pirinç üreticileri peş peşe ihracatı durdurdu. 1 Nisan’da Mısır, 3 Nisan’da Hindistan ve 5 Nisan’da Bangladeş pirinç ihracatını tamamen yasakladı. Vietnam ve Tayland gibi üretici ülkeler ise tamamen yasaklama yoluna gitmese de, ihracata sınırlama getirdi. Film de burada koptu. Pirinç fiyatları bir anda arttı, ürün bulunamaz oldu. Önce Haiti’de, ardından Tayland ve Filipinler’de halk isyan etti. Bu sırada tarihte ilk kez buğday fiyatı, pirinci geçti. İhracat yasağına 40’a yakın ülke katılınca pirinç neredeyse uluslararası dolaşımdan çıkan bir ürün hâline geldi. TÜRKİYE’DE PİRİNÇ KITLIĞI YOK! Krizin dünyadaki özeti böyle. Türkiye’de durum biraz farklı. Zira yeni mahsule kadar Türkiye’de pirinç kıtlığı yok. Hatta artan fiyatlar sebebiyle tüketim azaldığından, piyasada arz fazlası oluşması bile muhtemel. Peki Türkiye neden bu kadar çalkalandı? Fiyatlar neden bu kadar arttı? Bu soruların cevabına geçmeden önce rakamlara bakalım. Pirinç Türkiye için çok önemli bir tüketim maddesi değil aslında. Yılda 550 bin ton pirinç tüketiyoruz. Bunun ortalama 400 bin tonunu kendimiz üretirken, 150 bin tonunu ithalatla karşılıyoruz. Türkiye’de kişi başına düşen yıllık pirinç tüketimi 7-8 kilo. Bu rakam Çin’de 100, Endonezya’da 180 kiloya kadar çıkıyor. Kuraklık sebebiyle geçen yıl üretim 50 bin ton kadar düştüğü için, 200 bin ton pirinç ithal edildi. 550 bin tonun ne kadar küçük bir rakam olduğunu anlamak için, kıyaslama yapmak yeterli. Türkiye’de yılda 19 milyon ton buğday tüketiliyor. Bunun 17 milyon tonu iç piyasadan karşılanırken, 2 milyon tonu da ithal ediliyor. Mevsim durumuna göre havalar yağışlı giderse Türkiye kendi buğday ihtiyacının tamamını da üretebiliyor. Kısacası Türkiye bir buğday ve ekmek ülkesi. Bizi asıl etkileyecek olan buğday üretimindeki sıkıntılar olacak, pirinçteki değil! MEDYA HALKI VE SEKTÖRÜ KORKUTTU Hâl böyleyken dünyadaki pirinç krizi Türkiye’yi neden bu kadar derinden etkiledi? Bu soruya farklı cevaplar vermek mümkün. Akla ilk gelen spekülatörlerin beklentileri. İkincisi ise medyanın dünyadaki olayı abartılı manşetlerle vermesi ve halkı korkutması. Mesele, sanki Türkiye’de pirinç ve gıda maddeleri kıtlığı başlamış gibi gösterildi. Türkiye’deki en büyük üç ithalatçıdan biri konumundaki Sezon Pirinç Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erdoğan’a göre bu konuda çok fazla spekülasyon yapma imkanı yok. Çünkü Türkiye’de bu işin borsası bulunmuyor: “Türkiye’deki spekülasyon, sektördeki tüm oyuncuların ve sektörle ilgisi olmayan birçok kişinin ve halkın stoklarını maksimize etme eğilimidir. Halkımızda zaten bir kilercilik eğilimi var. İhtiyacından fazla pirinç alan herkes bu krize katkı yapıyor aslında.” Tat Bakliyat Genel Müdürü Şerafettin Memiş de aynı kanaatte. Basının meseleyi abartmasına dikkat çekerek, “Paranız varsa altın almayın, pirinç alın haberleri çıktıktan sonra sektörle alakası olmayan insanlar bile, ticarî amaçlı pirinç almaya başladı. Bize gelen 10 telefondan 9’u pirinç istiyordu. Türkiye’de hiç mi mal yok diye insanlar panikledi. Oysa Türkiye’de yeni ürüne kadar stok var.” diyor. Piyasadaki kaostan rahatsız olanlardan biri de Bursa Merkezli Bafra Pirinç şirketinin sahibi Hüseyin Orta. Ona göre pirinç olmadığına dair söylenti maksatlı çıkarıldı. Bu iddiayı ortaya atanlara çağrıda bulunarak, “İsteyen varsa hemen şimdi bin ton pirinç temin edebilirim. Türkiye’de pirinç sıkıntısı var diyen yalan söylüyor.” diyor. Rami Kuru Gıda Pazarı’nda bakliyat toptancısı Aybak Gıda’nın sahibi Ertuğrul Yılmaz, yeni sezona kadar pirinç sıkıntısı olmadığını söylüyor: “Dünyadaki sıkıntıya rağmen bizde sorun yok. Birilerinin elinde çok pirinç var; ama satmıyorlar. Bütün vadeli satışları durdurdular. Fırsattan istifade etmek istiyorlar. Yeni dönemdeki pozisyonlarını alabilmek için stok yapıyorlar. Stokçuluğun tekrar hortlamasından endişeliyiz.” Yılmaz’a göre fiyat artışını tetikleyen faktörlerden biri de kapatma davası oldu. Toptancıda enflasyon korkusu başladı. Firmalar ve toptancılar kadar üreticiler de, Türkiye’de krizin abartıldığını düşünüyor. Uzunköprü Çeltik Üreticileri Birliği Başkanı Ali Öner, “Boşu boşuna ülkeyi gerdiler. Bu kadar olmaması gerekiyordu.” diyor. Ekranlara çıkıp açıklama yapan ve durumdan şikâyet eden bazı firma yöneticilerini de eleştiren Öner, en fazla gürültü yapanların aynı zamanda pirinci en yüksek fiyattan satmaya devam edenler olduğunun altını çiziyor. OSMANCIK PİRİNCİ İTHALATIN ÖNÜNÜ KESTİ Mevcut tabloyu daha iyi görebilmek için Türkiye’deki çeltik tarımına da değinmek gerekiyor. Tarım Bakanlığı son yıllarda çeltik tarımını geliştirmek amacıyla, bir dizi bilimsel çalışma yürütüyor. Daha önce iç tüketimin üçte ikisini ithal etmek zorunda kalan Türkiye’de, artık ithalat üçte bire düşmüş durumda. 10 sene önce sadece 200 bin ton çeltik üretimi yapılırken, son yıllardaki planlı çalışmalarla bu rakam 400-450 bin tona kadar yükseldi. Geliştirilen yerli çeltik türleri, modern tekniklerle üretime sokulunca, ithalatın önü büyük oranda kesilmiş oldu. En yaygın yerli tür Osmancık çeltiği. Önceden çiftçi bir dekar alandan 500 kilo çeltik alırken, Osmancık türünün geliştirilmesiyle bir dekardan alınan ürün miktarı 700 kiloyu aştı. Hatta bazı yerlerde Osmancık çeltiğinde dekar başına 1 ton bile alınabiliyor. Türkiye’de çeltik üretiminin yarıya yakın bölümü Trakya’da gerçekleştiriliyor. İkinci sırada Samsun, Çorum, Sinop ve Çankırı illerini kapsayan Karadeniz bölgesi var. Kalan bölüm ise Çanakkale ve Gönen’de üretiliyor. Adana’da da çok küçük miktarda çeltik üretimi yapılıyor. Son yıllarda çeltik üretiminde yaşanan olumlu gelişmeler bununla sınırlı değil elbette. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) hasat zamanı düşük fiyatla ürününü elden çıkarmak istemeyen çiftçilere, düşük faizli kredi imkânı veriyor. Yerinde emanet usulü adı verilen uygulamada, malını hemen satmak istemeyen çiftçiler, yüzde 14 faizle ofisten kredi alıyor. Bu borcu malını sattığında kapatabiliyor. Bu süreçte ofis, çiftçinin mahsulünü depoda mühürlüyor. Böylece üretici malını fiyat yükseldiğinde satma imkânına kavuşuyor, spekülatörlere karşı kendini koruyabiliyor. Uzunköprü Çeltik Üreticileri Birliği Başkanı Ali Öner, bu uygulamanın devam etmesinin çok önemli olduğu görüşünde: “TMO’nun yaptığı en iyi çalışma bu. Devam etmesi üreticiyi rahatlatır. Uygulama sürmezse birçok çiftçi ayakta kalamaz.” BUNDAN SONRA NE YAPILMALI? İlginçtir tartışmalar sırasında çeltik fiyatı hiç gündeme gelmedi. 20 yıldır bu işi yapan Hüseyin Orta, 1997’de Osmancık türü çeltiğin fiyatının 750 bin lira olduğunu hatırlatarak, “Pirinç fiyatı ise bir milyon 400 bin liraydı. 40 gün önce yine aynı tür çeltik 75-80 kuruştan alıcı buldu. Pirinç fiyatı da 1,4-1,5 liraydı. 11 yıldır pirinç aynı seviyelerde gezindi durdu. Sonuçta çeltik fiyatının 1,2 lira, Osmancık türü pirincin ise 2,5 lira olması doğru fiyattır, daha fazlası rantçıların işidir. Osmancık pirincine 2,5 lira yüksek demek, ‘köylü ölsün’ demekle eş anlamlıdır.” diyor. Çeltik Değirmencileri Derneği Başkanı Turgay Yetiş, zaten yıllardır fiyat artışı olmamasının sektörde ciddi sıkıntıya yol açtığını belirtiyor. Her ne kadar tüketiciyi korkutsa da, daha fazla artmamak kaydıyla pirincin yeni fiyatının üreticiyi rahatlatacağına işaret ediyor. Yetiş’e göre krizden önce marketlere uzun vadeli taahhütlerde bulunan bazı şirketler, fiyatların artmasıyla seslerini yükseltmeye başladı. Zira marketler onları taahhüt ettikleri fiyatlardan mal vermeleri için sıkıştırıyor, şirketler ise bu ortamda eski fiyattan satış yapmak istemiyor. Turgay Yetiş, buğday 35 kuruşken, pirincin 70 kuruş olduğunu, şimdi buğday 80 kuruşa çıkmasına rağmen pirincin hâlâ 70 kuruşta kaldığına işaret ederek, “Zaten fiyatlarda anormal bir düşüklük vardı. Kimse 4 senedir bu malı bu fiyata nasıl satıyorsunuz diye bize sormadı. Sadece işin bir yönüyle ilgileniliyor.” diyor. Mehmet Erdoğan ise pirinç fiyatlarının artmaması durumunda bu yıl olmayan krizin önümüzdeki yıl çıkabileceğini söylüyor. Yüzde 100’ü aşan fiyatlar anormal olmasına rağmen, yakın gelecekte kriz yaşamamak için belirli seviyedeki artışın şart olduğunu vurguluyor. Şerafettin Memiş, pirinçte fiyat artışının değil, ani artışın sorun oluşturduğunu belirterek, Mısır pirincinin 1,8, Osmancık’ın ise 2,5’tan satıldığını belirterek, bu fiyatların normal olduğunu söylüyor. Gönen’de çeltik fabrikası işleten iş adamı Davut Kavuzoğlu, yaygaracıların aksine son derece iyimser. Önümüzdeki hafta suların durulacağını ve fiyatların normal seviyesini bulacağını düşünüyor. Medyanın bu işin en hızlı döneminde meseleden haberdar olduğunu ve yayınlarıyla olayı daha da büyüttüğünü vurgulayarak, “En büyük piyasamız olan İstanbul’dan pirinç talebi tamamen durdu. Alıcılar çekildi. Osmancık 2,8’e çıkmıştı, bizde şu an 2,2 liraya kadar indi. Bu da piyasaların gevşediğini gösteriyor. Görünen o ki pirinçteki fiyat artışı yüzde 35-40 düzeyinde kalacak ki bu da olması gereken bir artıştır.” Kavuzoğlu’na göre fiyatların düşmesi, büyük vurgun peşindeki fırsatçıların hesaplarını bozdu. Beklenen vurgun yapılamadı! EN KÖTÜ SENARYO! Peki, bütün bu yaşanan sıkıntıda, piyasadaki düzenleyici konumundaki TMO’nun etkisi var mı? Sektörün farklı noktalarındaki oyuncuların hiçbiri süreçte ofisin sorumluluğu olduğunu düşünmüyor. Krizden önce elindeki malı piyasadaki belirli aktörlere satmakla suçlanan ofisin sattığı 36 bin tonluk pirinç, Türkiye’nin bir aylık ihtiyacı bile değil! Bu rakamın birkaç firmaya değil, 80 çeltik fabrikasının 77’sine satılmış olması, ofis hakkındaki spekülasyonların anlamsızlığını ortaya koyuyor. Zaten TMO Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu da vurgunculardan yakınıyor. Piyasada 100 bin tonun üzerinde pirinç olmasına rağmen bunların piyasaya sürülmediğini, TMO’nun ise bu oyunu, ABD’den pirinç ithal ederek bozacağını söylüyor. Aslında ithalat şu anda bu sürecin en önemli meselesi konumunda. Türkiye’de devlet pirinç ve bazı gıda maddeleri ithalatına yüzde 45 vergi uyguluyor. Piyasada kıtlık var diye ekranlarda arz-ı endam edenler, ithalat vergilerinin kaldırılarak, dışarıdan ucuz pirinç gelmesinin önünün açılmasını talep ediyor. Bunun fiyatları düşüreceğini söylüyorlar. Oysa bir vurgun yapılacaksa tam da bu noktada yapılacak. Daha önce ithalat bağlantılarını yapmış ve malını bekleten bazı ithalatçılar, vergi kalktığı anda malları iç piyasaya sokacak ve bir anda yüzde 45 kâra geçecek. Sadece bu kadar da değil. Onlar kâr edecek ama iç piyasada bir anda arz fazlası ortaya çıkacak (ki şu anda bile arz fazlası var) 25 Ağustos’ta ilk mahsul alınacak. Çiftçi malını satmak için tüccara gittiğinde, elde çok fazla pirinç olduğu için çeltik fiyatları yine yerlerde sürünecek ve bu hem çiftçiye hem de üretime büyük darbe vuracak. Birkaç vurguncu fahiş kâr edecek diye Türkiye’de çeltik tarımı büyük bir darbe yiyecek. TMO’nun hükümetten aldığı 120 bin tonluk, gümrüksüz ithalat yetkisi var. Özel şirketlere uygulanan vergiyi kaldırmadan, ofis bu yetkisini kullanarak piyasayı rahatlatabilir ki, yapılan açıklamalar bu yönde bir plan olduğunun göstergesi. Zaten doğrusu da bu. ESKİ DÜZENDEN NEMALANANLAR! Oyunun bir diğer aktörü ise marketler. Bu süreçte marketleri dolaşanların gördüğü gibi pirinç fiyatlarındaki yükselme hemen raflara yansıtıldı. Oysa büyük marketler ellerindeki pirinci şirketlerden eski fiyattan satın aldı. Bağlantılar çok önceden yapılmıştı. 1,8 liradan fabrikadan alınan Osmancık pirincinin marketlerde 5-7 liraya kadar yükselmesi, bu olayda yine birilerinin ciddi paralar kazanacağını gösteriyor. Bu noktada Tarım Bakanı Mehdi Eker’in üç gün pirinç almayın uyarısı tam yerine oturuyor aslında. Hayati bir ürün olmayan pirincin en azından birkaç hafta az tüketilmesi, sorunun çözümü için en basit ama en etkili yöntem gibi görünüyor. Birkaç haftalık gıda sıkıntısında yaşadıklarımız da gösteriyor ki, Türkiye’nin bir karaborsa ve stokçu cenneti olmaktan çıkmış olması, bu sistemden beslenmeye alışmış kesimleri fena hâlde rahatsız ediyor. Onlar, eskiye dönüş adına en küçük bir fırsatı dahi kaçırmak istemiyor. Bu zihniyet, ‘hükümeti yıpratmak için her şey mubahtır’ anlayışı ile birleşince, olmayan krizleri, olmayan kıtlıkları yaşar hâle gelebiliyoruz. AKSİYON
<< Önceki Haber Pirinç kıtlığı mı kriz fırsatçılığı mı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER