Bu, beklenen bir karardı. Buna karşılık kurulun yakın gelecekte
faiz artışına gidebileceğini açıkça belirtmesi bizim camia için
sürpriz oldu. Doğrusu, bu çıkışı bekliyordum.
Kurul toplantısından bir gün önce, TÜSİAD'ın 3 ayda bir yaptığı
ekonomik konjonktür toplantısında, aykırı bir görüş olarak, bu beklentimi ifade etmiştim.
Mart enflasyon rakamları açıklandıktan sonra nisan başında kaleme aldığım "para
politikası etkinsizleşiyor" başlıklı yazıda temelde şu görüşü savundum: Önce uluslararası
finans piyasasındaki sarsıntılar, ardından AKP'yi
kapatma davasının yarattığı siyasal gerilim ve belirsizlik, 1 dolar + 1 eurodan oluşan döviz sepetinin YTL karşısındaki değerini yüzde 20'ye yakın yükseltti. Bu kur şoku kalıcı olabilir. Bu koşullarda kur artışının fiyatları etkilememesi olanaksız.
Merkez Bankası'nın enflasyonun sonbaharda hızla düşeceği şeklindeki hikâyesinin inandırıcılığı sayesinde düne kadar mükemmel direnen enflasyon beklentilerinin bu durumda bozulması kaçınılmaz.
Nitekim, bu ayın ilk yarısında 12 aylık enflasyon beklentisi 50 baz puan artarak yüzde 6,3'ten 6,8'e yükseldi. Yüzde 4'lük hedefle beklenti arasındaki mesafe iyice açıldı. Kuru geri döndürecek pozitif bir şok gerçekleşmediği takdirde enflasyonun kısa vadede 2-3 puan artması kuvvetle muhtemel. 2006
Mayısı'nda benzer büyüklükteki kur şokunun enflasyon etkisi, şok faiz artışlarıyla kırılmıştı. Hatırlarsanız ardı ardına üç hamleyle
Merkez Bankası politika faizini 425 baz puan artırmıştı. Bugün de aynı şeyi yapmalı mı? Yaparsa sonuç alabilir mi? Ne pahasına? Bu sorular gerçekten can alıcı sorular.
"Para politikası etkinsizleşiyor" başlıklı yazımda, "faizde şok bir artış yapmak çare olur mu?" sorusunu yöneltmiş ve iki temel sorunla karşı karşıya olduğumuzu belirtmiştim. Birincisi, Mayıs 2006'daki konjonktürden farklı olarak bugün iç talep zaten bir hayli durgun. Talebi sıfırlayacak kadar yüksek bir faiz artışı düşünülebilir ama siyaseten mümkün olur mu? İkinci sorun, piyasa faizi zaten 250 baz puan kadar artmışken,
TCMB enflasyon beklentilerini hedefe yaklaştırmak amacıyla gecelik faizi ne kadar artırmalıdır ki halen yüzde 10 civarında seyreden reel faizi yükseltebilsin? Yazıyı, "Hiçbir şey yapılmazsa, bu kez enflasyon hedeflemesi etkinliğini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir" diyerek noktalamıştım.
Bu noktadan devam edelim. Merkez Bankası için faiz artışına karar vermek gerçekten zor. Bir umudu, faiz silahını çekme tehdidiyle dövize yönelik talebi kırmakolabilir. Bundan pek umutlu değilim.
Piyasa aktörleri Merkez Bankası'nın hareket ettiğini görmeden inanmazlar. Bir diğer umut,
gıda ve enerji fiyatlarında düşüş olabilir. Bu mümkün, ancak düşüşün yazdan önce gerçekleşmeyeceği kesin gibi. Bu arada Merkez Bankası ne yapacak?
Enflasyonun artmaya, beklentilerin bozulmaya devam etmesini seyredecek mi?
İpin ucunun kaçmaması için Merkez Bankası tepki göstermek zorunda. Gösterebileceği en etkili tepki de faiz artışı.
Para Politikası Kurulu "ölçülü" artıştan söz ediyor. Bunu ben şöyle anlıyorum. Reel faizi mevcut düzeyinde tutacak, buna karşılık beklentilerin bozulmasını engelleyecek kadar bir artış. Siz deyin 50 baz puan, ben diyeyim 75 baz puan.
Yeterli olabilir mi? En azından olmasını ummalıyız. Çünkü iç talep artışını sıfırlayacak kadar yüksek bir faiz artışı başka sorunları da beraberinde getirecektir. Ancak "ölçülü" faiz artışından sonuç alabilmek için mutlaka enflasyonun orta vadede hedefe nasıl yöneltileceğine dair yeni bir hikâye gerekiyor. Bu yeni hikâyeyi Merkez Bankası'nın nisan sonunda açıklayacağı Enflasyon Raporu'nda anlatmasını bekliyorum.
Seyfettin Gürsel- REFERANS