Kredi kartı alamayana banka verildi

Ertürk, İstanbul Üniversitesi İktisat Kulübü tarafından düzenlenen "Ekonomi Zirvesi"nde öğrencilere hitaben bir konuşma yaptı.

Kredi kartı alamayana banka verildi

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk, "Bugün Sayıştay denen bir kurum, devletin harcamalarını denetleyen bir kurum Hazineye diyor ki (Siz neden TMSF'ye haciz uygulamıyorsunuz?) Biz neredeyse hacize maruz kalan, yurt dışı yasağına maruz kalan bir kurum durumuna düştük" dedi. Konuşmasına "Ayının 40 hikayesi var, hepsi ahlat üzerine" diyerek başlan Ertürk, kendi hikayesinin de batık bankalar üzerine olduğunu kaydetti. Ertürk, bugün bankacılık sektörünün Türkiye'nin yükselen sektörü olduğunu, yabancı şirketlerin bu sektöre ilgi gösterdiğini belirterek, TMSF'nin sektörün geçmişteki sorunlarıyla, arkada bıraktığı enkazla uğraştığını söyledi. Türkiye'deki finans sektörünün neredeyse tamamının bankalardan oluştuğunu, bankacılıkta yaşanan sorunların ekonomiyi diğer sektörlere oranla daha fazla etkilediğini anlatan Ertürk, sektörle ilgili kanun hükmünde kararnameler ve yasaların gelişiminden bahsetti. Ertürk, 2005 yılında 5411 sayılı Bankacılık Kanunu çıkarıldığını anımsatarak, şu görüşleri aktardı: "Umarım bu kanun yerine oturmuştur. Daha sonra birkaç küçük değişiklikle beraber bu kanunun bankacılık sektörünü düzenleyen temel bir metin olarak yaşamasını diliyoruz. Bir tek dileğim orada, o kanunun bizimle ilgili bölümlerinin en kısa zamanda kanundan çıkarılıp yok edilmesi. Ya da bağımsız bir yasal düzenlemeye kavuşturulmasını ben açıkçası daha yararlı görüyorum. " Kanunun yabancı bir bankacı tarafından anlaşılmasının zor olduğu görüşünü dile getiren Ertürk, kanunla birlikte bir de tarih kitabı verilmesi gerektiğini söyledi. Ertürk, o tarih kitabını da kendilerinin yazmaya başladıklarını ve kitabın bu yıl sonunda çıkacağını belirterek, "Böylece kitabı, kanunun yanında hediye olarak veririz" dedi. "KREDİ KARTI ALAMAYANA BANKA EMANET EDİLDİ" Ahmet Ertürk, 1990'lı yılların ortalarında Denizbank, Sümerbank ve Etibank'ın özelleştirildiğini, bunlardan birinin 1,5, diğerinin 2,5 yıl sonra tekrar devlete döndüğünü anımsatarak, "Satıştan elde edilen gelirin 10 katına yakın maliyetle geri döndüler. Niye böyle oldu? O bankaları alan kişiler iyi yönetmediler, yönetim iyi kontrol edilmedi. Sonuçta devlete büyük faturayla bankacılık sektöründen çıkıp gittiler. Ama arkalarında büyük bir enkaz bırakarak" diye konuştu. Konuşmasında bankacılık sektörüne girişlerin önemli olduğunu da belirten Ertürk, şunları kaydetti: "Sektörde kredi kartı bile alamayan insanlara banka lisansı verdiler o yıllarda. İtibarı güçlü bir bankanın kredi kartı vermediği kişilere banka emanet ettiler. Hiçbir bankadan kredi alamayan 1994'te batmış bir kişi (Madem ben bankalardan kredi alamıyorum, bari gidip banka alayım) dedi. Ve banka satın aldı. Ve o bankayı 1,5 yıl sona devlete 1 milyar doların üzerinde bir yükle bıraktı gitti. Şimdi biz onun enkazıyla uğraşıyoruz. " Ertürk, denetim ve gözetim sorununa da değindiği konuşmasında, devletin mali durumu iyi olmayan bankaları gözetlediğini, o bankanın yönetim kurullarına kendi temsilcilerini atadığını anlattı. Ertürk, "Demin söylediğim 3 bankadan bir tanesi 10 yıl boyunca yakın gözetim mekanizmasına tabi tutuldu. Yani devlet o bankanın iyi olmadığını bile bile bankayı yaşattı. Bankanın 10 yıl sektörde tutulması, o bankanın bugün en azından 3 milyar doların üzerinde bir maliyete yol açtı. Öyle bir körlük bankacılık sektöründe maalesef yaşandı" dedi. ZEKA SORUNU Bir başka banka battığı zaman, orada da devletin bir temsilcisi olduğunu ifade eden Ertürk, şöyle konuştu: "Hatta devlet oraya iki temsilci atamıştı. O temsilcilerden biri daha sonra istifa edip saf değiştirdi. Devletten öbür tarafa geçti, diğer temsilci devam etti. Ve o bankanın resmi mevduatının 10 katı büyüklüğünde gerçek mevduatı ortaya çıktığı zaman orada devletin bir temsilcisi vardı. O banka bugün gündemde. . . Sayın bakan dün anlatmış hazine bonosu meselesi. . . Banka yetkisi olmadığı halde hazine bonosu sattığı zaman bankanın yönetim kurulunda devletin temsilcisi vardı. Bu ne anlama geliyor? Bu sistemin işlemediği ya da işletilmediği anlamına geliyor. " Ertürk, bu banka battığı zaman bankada sürekli bir denetçi olduğunu, her şeyin onların gözü önünde olup bittiğini belirterek, denetim mekanizmasının tek yönlü oluşunun buna neden olduğunu söyledi. "Bankanın bilgi işlem sistemine nüfuz edilmemiş olması o 10 katı büyüklüğündeki gayri resmi mevduatın o bankada yıllarca başarılı şekilde yönetilmesini sağladı" diyen Ertürk, burada bir "zeka" sorunu olduğu görüşünün aktardı. Ertürk, şunları kaydetti: "O bankanın personel ve şube sayısını, mevduatını ortaya koyuyorsunuz. Sektörden başka bir bankayla karşılaştırıyorsunuz. Görüyorsunuz ki şube ve personel sayısı birbirine yakın ama mevduatta ona bir fark var. O zaman burada zeka, akıl devreye giriyor. Akıllı bir adamın demesi lazım ki; (Sen benzer şube ve personel sayısına sahipsin. Tamam, senin performansın düşük olabilir diğerinden. Mevduatı senden 3 kat 5 kat büyük olabilir ama 10 kat büyük olamaz. " DEVLET GÜVENCESİ Ahmet Ertürk, 1994 yılından sonraki maceranın kötüleşmesini etkileyen bazı genel ekonomik dengesizlikler bulunduğunu da anlatarak, "İç borçlanma diye bir felaket yüksek faizlerle bu bankaları baştan çıkardı. Bankalar yüksek faizlerle hazine bonolarına, devlet tahvillerine yatırım yapıp, açık pozisyonlar vererek kağıt üzerinde büyük karlar elde ettiler. O bankalar sandılar ki bu mekanizmayla yaşayacaklar ve bankanın mali yapısını güçlendirecekler. Oysa öyle olmadı" dedi. O dönemlerde devletin yüzde 100 güvence verdiğini de anımsatan Ertürk, bunun üzerine bankaların ödeyemeyecekleri faizlerle mevduat toplamaya başladıklarını anlattı. Ertürk, "Bir banka ödeyemeyeceği faizle mevduat toplar mı? Niye toplasın? Bankacılar akıllı insanlardır. Ama biliyorsanız ki (Ben bu topladığım mevduatı ödemek zorunda değilim, arkamda nasılsa devlet var) toplarsınız tabii. Yine akıllı insanlardır bankacılar. Bu akıllılık, sonuçta 1994'ten sonra felakete yol açtı" diye konuştu. "SAVAŞ İÇİNDE ÇALIŞIYORUZ" Ahmet Ertürk, bu sürecin ardından bankaları tasfiye etmek için 28-30 milyar dolarlık kaynak kullanıldığını aktararak, şöyle devam etti: "Faiziyle bugün biz, hazineye 55-56 milyar dolar, taksimetre çalıştığı için bugünkü rakamı alamadım henüz. Bugünkü dünden daha yüksekti. 55-56 milyar dolarlık bir faturaya çıktı. Ve Hazine Sayın Tevfik Altınok üstadımız da bilir, bize tefeci faizi uygulamaya başladı. Bugün bizim ortalama faizimiz dolar bazında yüzde 11'lere geliyor. Yani TMSF Vergi Dairesine borcunu ödemeyip yok olan bir berber dükkanının devlete ödeyeceği faizin aynısını ödemek zorunda kalıyor. Üstelik de borucunu ödememiş bir kurum gibi haksız bir yaftayla. En son bu hazine bonosu meselesi çıkınca dedik ki (Biz artık akıllandık, hazine bonosunu biz ödeyelim, tamam, İmar Bankası bonozedelerine. Bizim görevimiz, biz bunu üstleniyoruz, biz ödeyelim. Ama biz artık öyle borçlanmak falan yok. Biz kimseye borçlanmayız. Bize veriyorsanız parayı, biz bunu öderiz. Devlet bize görev vermiş, (Bu mevduatı git öde). Biz de o görevi almışız, yapmışız. Ama borçlu çıkmışız bütün bu işlerin sonunda. Bugün Sayıştay denen bir kurum, devletin harcamalarını denetleyen bir kurum Hazineye diyor ki (Siz neden TMSF'ye haciz uygulamıyorsunuz?) Biz neredeyse hacize maruz kalan, yurt dışı yasağına maruz kalan bir kurum durumuna düştük. Şimdi ben herhalde bu işlem sonucunda, şundan da korkuyoruz; 50 milyar dolar zimmetine borç kaydedilmiş bir kişi olarak, o da bir şan olur diyoruz. Dünyanın en borçlu adamı gibi bir unvanla bu maceranın sonundan çıkarız. " Bugün TMSF olarak bu karamsar tabloyu, iyimser bir tabloya dönüştürmek için ellerinden geleni yaptıklarını, özveriyle çalıştıklarını aktaran Ertürk, bir savaş ortamı içinde çalıştıklarını söyledi. Ertürk, TMSF kendisine açılmış bir savaşa maruz kalmış şekilde çalışıyor. Bütün çabası, vatandaşların cebinden çıkan parayı geri kazanmak için" dedi. HACİZ İŞLEMİ Ahmet Ertürk, konuşmasının ardından TMSF'nin, el konulan bankalara bireysel kredi borcu bulunan yaklaşık 55 bin kişiye ilişkin haciz başlatacağı yönündeki haberlerin anımsatılması üzerine, 31 Mart 2007 tarihine kadar hala borcunu ödemeyen bireysel kredi kartı borçları ya da bireysel tüketici kredisi borçlarına, bu tarihten sonra gerekli tüm yasal yaptırımların uygulanacağını söyledi. Ertürk, "Yurt dışı yasağı dahil her türlü hacizleri, elimizdeki yetkileri kullanacağız" dedi. AA
<< Önceki Haber Kredi kartı alamayana banka verildi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER