İstanbul'da düzenlenen "Demokrasi ve
Güvenlik" Konferansını izleyen gazetecilerle sohbet eden deneyimli istihbaratçı sözü birden bire borsaya getirdi. Kendisinden bu konuda bir açıklama beklemeyen gazetecilerin şaşkın bakışları arasında İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası'ndaki (
İMKB) yükselişin süreceğini söyleyen deneyimli istihbaratçı "Huzurumuz bozulmazsa borsanın 2006 yılı sonunda 70 binlere ulaşmasını bekliyorum." dedi. Duydukları karşısında heyecanlanan gazeteciler hızla konferansın yapıldığı otelin lobisine indi. TV ekranına
bakanların o gün ekranda gördükleri rakam 29 bin 300 puandı. Borsanın 1,5 yıllık zaman dilimi içinde bu kadar büyüyebileceğine kimse ihtimal vermedi. Heyecanla bakan gözlerin yerini donuk bakışlar aldı.
BORSADAKİ DÜŞÜŞÜN GÖRÜNMEYEN SEBEPLERİ
Lakin geçen zaman deneyimli devlet görevlisinin kehanetini haklı çıkardı. Geçen yıl dünyanın en çok kazandıran ikinci borsası olan İMKB, 2006 yılıda iki büyük
rekora
imza attı. Önce 2006 yılı
Mart başında 47 bin 728 puan gibi görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Borsa yorumcularına göre istikrarın korunması halinde yılsonunda 70 bin barajına ulaşılması mümkün görünüyordu. İşte ne olduysa tam bu sırada oldu. İç politikada "
Şemdinli Soruşturması" ile başlayan gerilim önce asker-
sivil çatışmasına ardından da rejim sorunu haline getirildi. İçeride başlatılan politik tartışmaların ardından ekonominin dengelerinin ısınması ve son olarak uluslararası mali piyasalarda yaşanan gerilimlerin de etkisiyle dengeler allak bullak oldu.
Bütün bunların üzerine
Danıştay 2. Dairesi'ne düzenlenen karanlık saldırı da eklenince borsa üç ay gibi kısa bir zaman dilimi içinde 15 bin puanlık tarihî bir düşüş yaşadı. Bütün bu gelişmeler ışığında yaşananları daha iyi
analiz edebilmek için yeniden bu deneyimli istihbaratçının kapısını çaldık. Sınırlı zaman dilimi içinde görüşebildiğimiz bu önemli devlet yetkilisi yaşanan bu sürecin perde arkasını ve aktörlerini
Aksiyon'a değerlendirdi.
-Mali piyasalarda yaşanan son gelişmeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Görünen gerçeklerle izah edilemeyecek çok hadise olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin
ekonomik açıdan zaafları ortada.
Cari açık, düşük kurdan kaynaklanan riskler uzun zamandır konuşuluyordu ancak tüm bunlar bu ölçüde büyük bir dalgalanmayı izah edemez.
-Size göre dalgalanmanın "görünmeyen sebebi" nedir?
Türkiye'nin demokratik bir
ülke olmasını istemeyen güçler bunu engellemek için sürekli siyasi istikrarsızlık meydana getirmek ister. Bunun için büyük çaplı provokasyonlar, faili meçhuller hatta önemli devlet adamlarını
hedef alan suikastlar bile tertip edilir. Amaç seçilmişleri zor duruma düşürmek ve doğru karar alamaz hale getirmektir. Karar mekanizmaları
felç olmuş bir hükümet zaten "
iktidar" olamayacağı için
kontrol "paralel hükümet" dediğimiz "derin yapıya" geçecektir. Buna zemin hazırlamak için birçok olay tertiplendi. Bugün piyasalarda yaşanan dalgalanmalar da bu oyunun bir diğer perdesidir ve amacı hükümeti "hükmedemez" hale getirmektir.
Derin yapı sahip olduğu
sermaye gücü ile borsada spekülatif dalgalanmalar meydana getirebilir.
Danıştay saldırısı gerçekleştiği gün borsa endeksi 40 bin puan seviyesindeydi. Sadece bir hafta sonra ise 36 bin 100 puana geriledi. Yani bir haftada ortaya çıkan kayıp 4 bin puandı. Bu durum ülkenin
faiz ve kur riskinin artmasına da sebep oldu. Tabii güvenlik güçlerinin başarılı çalışmalarıyla olay aydınlanınca bu hesaplar bozuldu. Borsa yeniden yükselme eğilimine girdi ancak bu sefer de dış merkezler devreye girdi.
İPUÇLARI GLADYO YAPILANMASINDA
-"Derin yapı" olarak tabir ettiğiniz bu organizasyonun mali gücü nereden geliyor?
Bütün örtülü faaliyetlerin gelirleri başka örtülü faaliyetlerden elde edilen gelirlerden oluşur. Bugün yılda 450 milyar dolara ulaşan uyuşturucu ticaretinden Türkiye'nin payına yılda 5-7 milyar dolar düşmektedir. Bu para hangi bankalarda ve hangi yatırım araçlarında değerlendirilmektedir? Bu paranın aklanmasında hangi kurumlar görev almaktadır? Bu sorular birçok Batılı ülkede 1990'ların başında ortaya çıkan "
Gladyo Skandalı" ile
cevap buldu. Yapılan araştırmalar neticesinde İtalya'nın en büyük bankalarından birisinin uyuşturucu parasının aklanmasında etkin rol oynadığı ortaya çıktı. Bizim ülkemizde de buna benzer bir yapılanma olduğu biliniyor. Susurluk'la ortaya çıkan tablo bunun açıkça adının konulmasını sağladı.
-Terör örgütü PKK'nın son dönemde artan eylemlerinin de bu sürece katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
PKK
terör örgütü son dönemde ilginç bir strateji izlemeye başladı. Örgüt sansasyonel eylemlerle bir "
Kürt-Türk çatışması" çıkarmak istiyor. İmralı'dan yönetilen örgütün bu faaliyetleri demokratik hükümetlerin elini her zaman zayıflatıyor. AKP'nin AB yolunda attığı tüm adımların sorgulanmasına sebep oluyor. Bu sürecin sekteye uğramasından PKK dışında başka güç merkezlerinin de memnun olduğunu düşünüyorum.
-"Derin yapı" tarafından desteklenen sermayenin uluslararası sermaye ile bağlantısı nasıldır?
Kendisini devletin gerçek ve yegâne sahibi olarak gören derin yapının kendisini "milliyetçi, ulusalcı" kisvesi altında gizlemek istediği görülüyor. İnsanların en
temiz duygularından birisi olan "vatanseverlik" duygusunu suiistimal eden bu yapının gerçekte bağlı olduğu güç merkezleri yurtdışında. Bugün "vatan elden gidiyor" diyerek yaygara koparanların
ortaklık yaptıkları şirketlere bakın, o zaman bunların karşı olduklarını söyledikleri güçlerle nasıl aynı çizgide buluştuklarını göreceksiniz. Eski
Genelkurmay başkanımız
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu boşu boşuna "Masonluğu" yasaklamadı.
-Masonlukla bu sermaye grubu arasında nasıl bir bağ var?
Masonlara ilham kaynağı olan Tapınak Şövalyeleri tarihin ilk bankacılarıydı. Bugün bildiğimiz anlamda kredilendirme, tahsilât ve para transferlerini gerçekleştiren
masonlar dünyanın birçok ülkesinde örgütlenmiştir. İtalya'da patlayan Gladyo Skandalı'nda deşifre olan tüm isimlerin üst dereceli mason olması sanırım tesadüfle açıklanamaz.
-Son dalgalanmaların bu kadar kısa zamanda sakinleşmesini neye bağlıyorsunuz?
Son olaylarda
Merkez Bankası çok kritik bir rol oynadı.
Merkez Bankası ülkenin para politikalarının belirlendiği karargâh olduğu için burayı sevk ve idare edenlerin kararları ülke ekonomisi açısından büyük önem taşıyor. Kemal Derviş'in kitabına bakacak olursanız orada
Şubat 2001 krizinin bürokratlar yüzünden yaşandığını söylediğini görürsünüz. Hâlbuki o bürokratlar, uluslararası sermaye çevreleri ve bunlarla bağlantılı medya grupları tarafından "dünyanın en başarılı merkez bankası başkanı", "dünyanın en iyi bürokratı" ödüllerine layık görülen isimlerdi.
ECEVİT HÜKÜMETİ İÇERİDEN VURULDU
Aynı isimlerin ülkeyi yıkıma götüren bir krizin mimarı olmasını nasıl izah edebiliriz? Bu sorunun cevabı basittir; Ecevit hükümeti içeriden vuruldu. Bu hükümet aynı hatayı yapmamak için Merkez Bankasının kaptanını değiştirdi. Kaptanınız deneyimsiz olabilir ancak iyi niyetli olunca bu dalgalanmadan en az zararla çıkmanız mümkün oluyor.
Hükümetin bu büyük dalgalanmadan en az kayıpla çıkmasında Merkez Bankası bürokrasisinin büyük rolü olduğuna inanıyorum.
-Borsanın bundan sonraki seyrini nasıl görüyorsunuz?
Benim açımdan
psikolojik eşik 35 bin puan seviyesidir. Borsa bu noktadan daha geriye giderse bunun temel sebebi ekonomik değil, siyasi konjonktür olur. Önce genelkurmay başkanı ataması, ardından da
cumhurbaşkanlığı seçimi etrafında başlatılan siyasi anafor nedeniyle borsamız ciddi değer kaybetti.
Burada hükümetin yapması gereken şey son derece basit;
demokratikleşme yolunda atılan adımlardan taviz vermeden çalışmalara devam etmek. Bu kararlılık gösterilirse
yabancı yatırımcıların ülkemiz mali piyasalarına duydukları güven artacak bu da borsanın işlem hacminin artmasına ve mali disiplinin sağlanmasına büyük katkı sağlayacaktır.
AKSİYON