MB, küresel
krizin derinleştiği 2008 yılı son çeyreğinden itibaren döviz likiditesini arttırmaya yönelik tedbirler aldı. 2009'dan itibaren MB'nin sert
faiz indirimlerine başlamasıyla bankaların tarihi kârlar açıklaması, ekonominin özellikle de
finans sektörünün beklentilerin çok üzerinde bir sağlamlığa sahip olduğunun anlaşılması, siyasi istikrarın gücünü devam ettirmesi
İMKB'nin dünya borsalarından pozitif yönlü ayrışmasını sağladı.
Yüzde 180 artış
Küresel
sermaye piyasalarının dibe vurduğu
Mart 2009'dan itibaren ABD borsası (Dow Jones) yüzde 65,
Alman borsası (DAX) yüzde 70 ve gelişmekte olan piyasalar endeksi (MSCI) yüzde 115 yükselirken, İMKB-100 yüzde 180 değer kazandı. Kriz sürecinde hükümetin ve özellikle MB'nin aldığı önlemlerin başarısını tartışmak anlamsız olur.
Borsanın bugünkü konumu ve
ekonomik verilerin kriz öncesi seviyeye ulaşması gereken cevabı veriyor. Fakat bu duruma rağmen MB'nin kriz sırasında alınan önlemleri geri çekmesi ve para politikasını normalleştirmesi yani 'çıkış stratejisi' çok konuşulacak.
Piyasa tedirgin oldu
MB'nin geçen perşembe bunun ilk adımı olarak
zorunlu karşılık oranlarında artırıma gitmesiyle İMKB yüzde 2'ye yakın değer kaybetti.
Yurtdışı piyasaların olumlu seyri bile borsanın coşkusunun yerine gelmesini sağlayamadı. Bu kararla likidite azalacak. İMKB'nin piyasa değerinin 300 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde 3 milyar dolarlık bir kısmın dolaşımdan çekilmesinin bir sıkıntı oluşturmaz. Ama nisanda açıklanan stratejinin uygulanmaya başlaması piyasaları tedirgin etmeye yetti.
25 milyar $ çekilir
Erdoğan ve Babacan'ın '
rezerv miktarı 100 milyar dolara çıkartılmalı' diyerek
destek verdiği sürecin manası 20-25 milyar dolarlık dövizin piyasalardan çekilmesi anlamına geliyor.
Döviz alım ihalelerinin ekonomide toparlanmanın ve piyasalarda normalleşmenin tamamlanmadan yapılmaya başlanması ise yatırımcıları tedirgin ediyor.
Öncelikle kriz süreçlerinde bilançoların bozulmasının göze alınarak likiditeyi artırmaya yönelik gevşek para politikalarının gereğinden uzun sürmesi ekonomilerde ciddi dengesizliklere yol açar. Bu politikada ısrar edilmesi sonucu geçmişte küresel piyasalarında suni balonlar oluştu.
MB'nin işi kolaylaştı
Bugün, enflasyonist baskının azaldığı ve döviz piyasalarında derinliğin yeterli seviyelerde olduğunu bütün ekonomi camiası kabul ediyor. Kriz sırasında bilanço yapısı bozulmayan MB'nin çıkış stratejisinin çok kolay olacağı kesin. Verileri kriz süresince çok iyi kullanan bankanın çıkış stratejisinde bir hata yapma ihtimali çok az. Tek parti hükümetinin gücünü devam ettirdiğinin bilinmesi, halkın desteğini değişimden ve demokrasiden yana koyması,
yabancı yatırımcı ilgisinin bu gelişmelerle bağlantılı olarak düzenli arttırması MB'nin işini kolaylaştıracaktır.
Sermaye piyasaları güçlü yapısını korur
Likiditenin azalması sonrasında borsada kısa süreli
satış hareketleri yaşanabilir fakat orta ve uzun vadede borsanın yönü hala yukarı. Çıkış stratejisinin sağlıklı şekilde devam ettirilmesi makro ekonomik verilerdeki güçlenmeyi artırır. Bu durum en fazla reel sektöre yarar. Finans ve bankacılık sektörü haricindeki bütün sektörlerin yukarı yönlü potansiyelleri devam ediyor. TL'nin dolar karşısında kısa sürede değer kaybetmesi, TL'ye güvenin
rekor yaptığı bu ortamda çok zor.
Kredi kullanımı ve 28
Şubat süreci
Kriz sonrası normalleşmenin en hasarsız şekilde sonuçlandırılması için özellikle 28 Şubat süreci ile en kısa sürede hesaplaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bütün bireylerinin üzerindeki kriz beklentisinin ana sebebi o kara süreçtir. Bu sürecin sonunda
Türkiye tarihinin en büyük krizini yaşadı. Bunun millet üzerindeki olumsuz etkileri hala sürüyor. Örneğin konut
kredilerinin milli gelire oranı AB'de yüzde 47, ABD'de yüzde 74,7 iken bizde sadece yüzde 3,6 olması halkın kredi kullanmaktan korkmasından kaynaklanıyor.
Analiz: Ersagun ŞİMŞEK- BUGÜN GAZETESİ