İşte IMF'den gelecek parada gözü olanlar:
IMF anlaşması olmazsa ne olur
Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) aslında varlık nedeni, dünya ticaretinin aksamaması için
ülkelerin dış ödemeler dengesinin sürdürülebilmesini sağlamaktır. Çünkü bir ülke döviz bulamayıp
ithal ettiği malların bedelini ödemediği takdirde dünya ticareti aksar. Parasını alamayan ülke diğer ülkeye olan ithalat borcunu ödeyemez ve
sistem durur. İşte IMF dış ödemesini yapamayan ülkeye
yardım ederek ödeme sorununu çözer. Böylece dünya ticaretindeki aksama önlenir.
IMF dünya ticaretini sürdürülebilir kıldığı için gerekli ve saygın bir kuruluştur zaten. IMF olmasaydı dünya ticareti gelişmez ve
refah artmazdı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan IMF'ye, dünya ticaretinin aksamadan sürdürülmesi için her zaman ihtiyaç olacak.
Gelelim
Türkiye'nin IMF anlaşmasına...
IMF'den alınacak
destek kredisi anlaşması için yapılan görüşmelere on gün ara verilmişti. Bu on günlük süre cuma günü doluyor ama
Hazineden sorumlu Devlet Bakanı'nın açıklamasına göre, görüşmelere verilen ara uzayacak. Bu da bize gösteriyor ki, hükümet, IMF'ye ihtiyaç duymuyor. Çünkü kısa vadeli dış borcu 3 milyar dolar olan Hazine dış ödemelerini yapmakta bir zorluk çekmiyor.
Peki, IMF ile hemen anlaşmayı kim istiyor?
IMF ile hemen anlaşma yapılmasını özel
sektör istiyor. Özel sektör, IMF'den eylül ayında 35 milyar dolar, şimdi biraz
indirim yapıp 20 milyar dolar alınıp kendilerine verilmesini talep ediyor. Verilmediği takdirde sanki Türkiye ekonomisinde
kıyamet kopacak havasını yaratıyor.
Özel sektör temsilcileri bir de yanıltıcı beyanlarda bulunup, IMF olmazsa hükümetin mali
disiplini bozacağını söylüyorlar. Oysa AKP
Hükümeti, Türkiye'de ilk kez IMF anlaşmalarını yarıda kesmeyip, 18. ve 19. IMF anlaşmalarını tamamlayan bir hükümet oldu. Daha önce IMF ile yapılan 17 anlaşma tamamlanamamıştı. Bu nedenle AKP Hükümeti, IMF'nin kurallarına uyan ilk hükümet olarak anılacak gelmiş geçmiş bütün hükümetler arasında.
Anlaşılan,
özel sektörün asıl üzerinde durduğu nokta mali disiplin değil. IMF'den alınacak paranın kendilerine verilmesini istiyorlar.
Önceki gün
Merkez Bankası reel kesimdeki özel sektör firmalarının döviz yükümlülüklerini açıkladı. Firmaların 24,9 milyar dolar kısa vadeli borcu var. Kısa vade önümüzdeki bir yılı kapsayan süre demek. Kısa vadeli bu borcun 18,1 milyar doları Türkiye'deki bankalardan alınmış. Yurtdışından alınan kısa vadeli borç ise sadece 2 milyar dolar.
Borcun kalan kısmı ise kiralama taksitleri gibi kalemlerden oluşuyor. Bu borca karşılık firmaların 26,4 milyar doları yurtiçinde, 33,5 milyar doları yurtdışında tutulan 60 milyar dolarlık döviz
mevduat hesabı var. Ayrıca 14,7 milyar dolarlık da ihracat alacakları var. Dolayısıyla özel sektörün ödenemeyecek bir borcu yok ve IMF'nin parasına hiç ihtiyaçları da yok.
Kamunun ve özel sektörün ödenemeyecek bir dış borcu olmadığına göre, bu durumda Türkiye'nin acil bir IMF anlaşmasına da gerek yok. Hatta ihtiyati
stand-by anlaşmasından, IMF'yle ilişkinin borç anlaşmasına dönüşmesi bile yersiz görünüyor.
Dolayısıyla Türkiye IMF ile ekonomisini küçülten, eğitim ve sağlık harcamalarını kısıtlayan bir anlaşma yapmaktan kaçınmalı. IMF görüşmelerinde bütün detaylar çok sıkı pazarlık edilmeli.
Hatırlamakta fayda var. Türkiye, 1 Ocak 1961'den
Mayıs 2008'e kadar geçen yıllar içinde 19 defa IMF'ye başvurarak stand-by anlaşması imzalamış. Demek ki biz her iki yıl dört ayda bir IMF'ye gidip 'bizi kurtarın' demişiz.
Böyle sık sık IMF'ye gitmek aslında bir ahlaki zafiyet değil mi? Belki de Türkiye ekonomisinin düzgün işleyebilmesi için en doğru alternatif, IMF'nin bize 'artık yeter, bana gelmeyin. Gidin başınızın çaresine kendiniz bakın' demesidir. Ne dersiniz?