Petrol ve doğalgazda neredeyse yüzde 100’e yakın oranda
ithalata bağımlı olan ve her yıl yurtdışına milyarlarca dolar akıtan
Türkiye, bedeli
cari işlemler açığı ve enflasyon olarak ödüyor. Son dönemde bir miktar gevşeme kaydetse de 60 doların üzerinde seyreden dünya
ham petrol fiyatları,
ekonomik dengeleri tehdit etmeye, ödenen bedeli ağırlaştırmaya devam ediyor. Özellikle doğalgazdaki yansımalar yeni yeni hissediliyor.
Ödenen
fatura, bugüne kadar görülen en yüksek seviye. Petrol, doğalgaz ve kömür ithalatına giden para bu yılın ilk 10 aylık döneminde yüzde 38 artarak 23,4 milyar dolara ulaştı. Bu, 2005 toplamındaki tutarın da üzerinde. 2006 sonundaki rakam muhtemelen 29 milyar doları bulacak.
Enerji ithalatı, toplam ithalat içinde, 2001 krizinden bu yana ilk defa bu kadar büyük bir paya sahip oluyor. O dönemde petrol gibi hayatî kalemler dışında bütün ithalat kalemleri küçülmüş, dolayısıyla enerjinin toplam ithalat içindeki payı da yükselmişti. Bugün ise enerjinin ithalat içindeki payı artan fiyatlar sebebiyle büyümüş bulunuyor. 2001’de yüzde 20 olan pay bu yılın ilk 10 ayında yüzde 21’e çıktı. Ödenen para üçe katlandı. Sebep 20 dolar civarındaki fiyatın 70 dolara kadar tırmanması.
SADECE PETROL DEĞİL
Artık Türkiye petrolün yanında doğalgaz ithalat miktarını ve dünya fiyatlarındaki gelişmeleri de yakından takip etmek zorunda. Petrol fiyatları ve ithalat faturası üzerine derin analizler yapan kurum ve kuruluşların aynı inceliği doğalgaz için de göstermesi gerekiyor. Çünkü ithalata bağımlı olduğumuz bu kaynağı en fazla kullanan
ülkeler arasındayız. Şu an ABD,
Almanya,
Japonya,
İtalya,
Fransa,
İspanya ve
Güney Kore’den sonra 27,2 milyar dolarlık ithalatla Türkiye sekizinci sırada yer alıyor. Muhtemelen birkaç sene içinde altıncı sıraya yerleşecek.
Ekonomik büyüklük ve
dış ticaret hacmi dikkate alındığında ise nispî olarak Türkiye, gaz ithalatında en başta geliyor.
Doğalgaz ithalatımız, bir süre sonra petrolle başa baş hale gelebilir. Bugün için 12,4 milyar dolarlık petrol ithalatı yanında 7,1 milyar dolarlık gaz ithalatı görünüyor. Üstelik doğalgazda petrolden daha çok ithalata bağımlıyız.
Petrol ithalatı, kaçak kullanımın da etkisi ile fazla bir artış göstermemiş olmasına rağmen ödenen meblağ üçe katlanmış. Doğalgazda ise ithal edilen miktarda da, ödenen faturada da
büyüme söz konusu. 2000 yılında 15 milyar metreküp civarında olan yıllık ithalat 2005’te 27 milyar metreküpü geçti. Bu yılın sonunda rakamın 30 milyarı bulacağı tahmin ediliyor.
ENERJİMİZ RUSYA’DAN
Son birkaç yıldır gösterilen hassasiyet sonucu başlayan kaynak çeşitlendirme, tek kaynağa bağlı kalmama girişimlerine rağmen Türkiye enerji ithalatının yarıya yakınını tek bir ülkeden gerçekleştiriyor. O da
Rusya. Bu sayede Rusya bu yıl en fazla ithalat yaptığımız ülke konumuna yükseldiği gibi en fazla
dış ticaret açığı verdiğimiz ülke oldu aynı zamanda.
Türkiye, 2005 doğalgaz ithalatının miktar olarak yüzde 66’sını Rusya’dan yaptı. Bu ülkeden ithal edilen gaza ödenen para ise bu yılın ilk 10 ayında yüzde 60 oranındaki artışla 4,3 milyar doları buldu. Bu rakam 2005 toplamında 3,6 milyar dolar seviyesindeydi. Artışın temel sebebi
fiyat artışı. Petrol fiyatlarına paralel seyreden dünya gaz fiyatları gecikmeli de olsa alım sözleşmelerine yansıyor, faturalar şişiyor.
Bu arada Rusya’ya petrol için de önemli miktarda döviz ödüyoruz. Gaz ve petrol zengini bu ülke, petrol ithalatımızda da ilk sırada geliyor. Geçen yılın toplamında bu ülkeden 4 milyar 562 milyon dolarlık petrol ithalatı gerçekleşti. Bu yılın ilk 10 ayındaki tutarsa daha yüksek: 5 milyar 48 milyon dolar. Petrol ve gazın yanında bir de kömür var bu ülkeden aldığımız. Ünlü
Sibirya kömürleri. İthal edilen toplam 1,7 milyar dolarlık köm
ürün üçte biri Rusya’dan.
Netice itibarıyla, enerji ithalatımızın yüzde 42’sini Rusya’dan yapıyoruz. Geçen yılın tamamında gerçekleştirilen ithalat 8,8 milyar dolardı. Rakam bu yılın ilk 10 ayında 9,9 milyar dolara çıktı.
İHRACAT DA YAPIYORUZ
Petrolsüzlük ve yüksek ithalat maliyetleri. Bunlar moral bozucu şeyler. Ekonomi yönetiminin de en büyük korkularından. Durum böyle olsa da
ümit verici adımlar da dikkati çekiyor. Enerji ihracatında ciddi bir kıpırdanma göze çarpıyor. Özellikle işgal sonrasında
Irak’a yapılan satışlar, petrol ürünleri ihracatına ivme kazandırdı. Geçen sene gerçekleşen 2 milyar 641 milyon dolarlık enerji ihracatının 2 milyarını petrol ürünleri teşkil ediyor. Bu yılın 10 aylık dönemindeki rakam da geçen yılı geride bırakarak 2 milyar 852 milyon dolara ulaştı.
Son birkaç yılda sıçrama gösteren bu durum, enerji köprüsü olma iddiasındaki Türkiye açısından son derece önemli.
Bakü-Tiflis-
Ceyhan petrol
boru hattının bu yıl devreye girmesi, yine yakın zamanda inşaatı bitecek olan Bakü-Tiflis-
Erzurum doğalgaz
boru hattı, hayatî hamleler.
Bu gelişmelerin etkisiyle,
yerli ve
yabancı sermayenin Türkiye’de kurmayı planladığı rafinerilerin de faaliyete geçmesiyle petrol ürünleri ihracatı daha yüksek seviyelere taşınabilir. Ayrıca yeniden ihracat (reexport) haklarının alınması ile alınan doğalgazın üçüncü ülkelere satışı artırılabilir. Enerji ithalatçısı Türkiye, bu sayede geçiş ülkesi olmanın ilave avantajlarını da kullanıp, enerji ithal maliyetlerini aşağı çekebilir. Fakat kabul etmemiz gerekiyor ki, bunlar orta ve uzun vadeye dönük umutlar.
CARİ İŞLEMLER AÇIĞI
Ekonomi üzerinde en önemli risk unsuru olarak görülen cari işlemler açığını, üç temel unsur tetikliyor. Petrol fiyatlarındaki yüksek seyir, düşük döviz kurları ve sanayinin ara malı ithalatına olan bağımlılığı. Bunlar arasında enerji önemli bir yer işgal ediyor.
2005 yılı genelinde gerçekleşen cari işlemler açığı, enerji ithalatına ödenen paradan bir miktar fazla. Yani petrol ve doğalgazda kendimize yeter ülke olsaydık geçen sene çok
küçük bir döviz açığı verecektik. Ancak söz konusu dönemde, başta petrol ve doğalgaz olmak üzere enerji ithalatına 21 milyar 255 milyon dolar harcanmış. Buna mukabil verilen cari açık 22 milyar 852 milyon dolar.
Bir başka açıdan bakacak olursak. Eğer petrol fiyatları 2002’deki gibi 20 dolar seviyesinde seyretse, doğalgaz tüketimi de bu kadar artmamış olsaydı, yine de cari açık bu seviyede olmayacak, 22,8 yerine 11 milyar dolayında kalabilecekti.
Elbette, her ekonomi kendi dengelerini sahip olduğu imkân, kaynak ve şartlara göre kurmak zorunda. O bakımdan bu yıl 33 milyar doları bulması beklenen cari işlemler açığını, “petrol fiyatları artmasaydı” varsayımından ziyade, mevcut duruma göre değerlendirmek gerekiyor. Her ne kadar petrol fiyatları bir miktar gevşemiş, 100 doları bulacağı beklentileri, yerini iyimserliğe bırakmış olsa da fiyat halen 64 dolar seviyesinde. Ve Türk ekonomisi büyüdükçe, geliştikçe daha fazla enerjiye ihtiyaç duyalacağı açık. Günümüz dünyasında enerji fiyatlarındaki dalgalanma, zaman zaman krizlerin yaşanması kaçınılmaz olduğuna göre, geleceğe dönük planların da muhtemel bütün senaryoları senaryoları içermesi gerekiyor.
Enerji fiyatlarının bir miktar gerilemesi, hatta bugünkü seviyesinin üzerine çıkmaması bile Türkiye’nin enflasyonla mücadelesine
yardım edecek, cari işlemler açığını frenleyecektir. Artan fiyatlar, sadece petrol ve petrol ürünleri değil, başta petro-
kimya ürünleri olmak üzere petrol kaynaklı ve petrol bağımlısı ürün ve sektörleri, neredeyse ekonominin tamamını etkisi altına alıyor. O sebepten dileğimiz, enerji fiyatlarındaki seyrin 2006’dan daha düşük olması. Aksi takdirde ekonomi üzerindeki yük biraz daha ağırlaşacak, bazı riskler kendini daha fazla hissettirecek.
AKSİYON