Eski siyasetçi şu anda
Türkiye'nin önde gelen dört şirketinde
yönetim kumlu üyeliği yapıyor,
Başkent ve
Bilkent Üniversiteleri'nde
dersler veriyor, memleketi
Manisa'da çiftçilikle uğraşıyor, tarımla ilgili bilimsel çalışmalar yapıyor,
İzmir'deki şirketiyle NetKolej adını verdiği bir proje üzerinde çalışıyor. Pakdemirli,
İstanbul, İzmir,
Ankara ve Manisa arasında mekik dokurken onu BİM'in yönetim kurulu toplantısına geldiği sırada yakaladık. Pakdemirli, küresel
krizden
faiz oranlarına, IMF anlaşmasından
TÜİK'in hatalarına bir dizi güncel konuda görüşlerini bize aktardı, ayrıca eski Cumhurbaşkanı Turgut
Özal'dan
Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan'a kadar pek çok konuya değindi, eski anılarını bizimle paylaştı, anekdotlar anlattı.
"Serbest piyasa, ama denetimli..."
Eski Bakan ile
röportajımızın ilk konusu
doğal olarak küresel
ekonomik kriz oldu. Uzun yıllar boyunca akademisyen, bürokrat ve siyasetçi olarak ekonomiyle ilgilenen Pakdemirli, küresel krizin
serbest piyasa mantığının abartılarak ekonominin tamamen denetimsiz bırakılmasından kaynaklandığını düşünüyor. Özellikle ABD'de halka açık şirketlerde görev yapan CEO'ların yıllık 600 milyon dolar gibi paralar kazandığına dikkat çeken Pakdemirli, "Bir kişinin tek başına 600 milyon dolar kazanabileceği bir iş kolu yok" diyor. Kontrolsüzlüğün hayali ürünlerin yaratılmasına da yol açtığını söyleyen Pakdemirli, serbest piyasa ekonomisinin uygulanmaya devam edeceğini, ama bundan sonraki dönemde artık gerekli denetimlerin de yapılacağını söylüyor. Denetimsiz olarak büyüyen bir ekonomiyi,
kontrolsüz olarak gelişen bir tümöre benzeten Pakdemirli, Tümörü kontrol etmezsen abuk sabuk gelişir. Ama kontrol altında tutarsan çok güzel hir şekil alır" diyor. Geçiş dönemi sırasında resmen adı konmasa da
sermaye koymak, yönetimi devralmak şeklind
e devletçi bir döneme girildiğini belirten Pakdemirli, ekonominin mümkün olan en kısa zamanda eski haline döneceğini ifade ediyor.
Yıllarca Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) bürokrat olarak çalışmasına rağmen
Ekrem Pakdemirli, devletin ekonominin içerisinde müdahaleci ve planlamacı olarak bulunmasını onaylamıyor.
Pakdemirli, "
Ekonomimizin Sayısal Görünümü 1923'ten Günümüze" adlı kitabını hazırlarken elde ettiği bulguların DPT kurulmadan Önceki dönemde elde edilen
büyüme hızının,
kalkınma planlarının uygulandığı dönemlerde yakalanan büyüme hızından yüzde 30 fazla olduğuna işaret ettiğine dikkat çekiyor.
Merkezden planlanan ekonomilerde kaynakların etkin bir şekilde dağıtılmasının mümkün olmadığını söyleyen Pakdemirli, DPT'de müsteşar yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde bunu bizzat gözlemlediğini ifade ediyor.
"Rahatlama 2011'den önce olmaz"
Ekrem Pakdemirli, geçmiş tecrübelerine dayanarak güncel ekonomik krizin ancak 2011 yılında tam olarak atlatılacağını öngörüyor. Pakdemirli'ye göre kriz bu yıl biraz daha derinleşecek. 2010'un ikinci yarısından itibaren ise yukarıya dönüş başlayacak. Türkiye'de krizin aslında 2OO8'in başında hissedilmeye başladığım belirten Pakdemirli, küresel krizin etkisini artırmasıyla yerel krizin ağırlaştığını söylüyor. Krizden tam olarak 2011'de çıkılacağını iddia etmesine dayanak olarak da daha önceki kriz tecrübelerini gösteriyor. Türkiye'nin bundan önce 1958, 1970, 1980, 1994, 1998 ve 2OOl'de ekonomik kriz yaşadığına değinen tecrübeli siyasetçi, her krizden sonra kriz öncesindeki
milli gelir seviyesinin ancak 3�4 yıl sonra yakalandığına dikkat çekiyor.
Krize yönelik önlem almadığı için yoğun bir şekilde eleştirilen hükümetin yaklaşımı konusundaki düşüncelerini sorduğumuzda Pakdemirli, "hoş görüyorum" diyor. Kamuoyuna yapılan açıklamalara bakılarak hükümetin eleştiril memesi gerektiğini düşünen ve Türkiye ekonomisinin batılı ekonomiler gibi kurumsallaşmış olmadığına dikkat çeken Pakdemirli, baş
bakanın batılı meslektaşları gibi, "Kriz geliyor. Ekonomimizi çok olumsuz etkileyecek" şeklinde konuşamayacağını belirtiyor.
Hükümetin bu şekilde bir açıklama yapması durumunda ekonominin kaosa sürükleneceğini ifade eden eski bakan, Türkiye ekonomisinin böyle bir panik havasının altından kalkamayacağını belirtiyor.
O "düşük faiz, yüksek kur lobisi"nden
Ekrem Pakdemirli, krizden çıkmak için uygulanacak formülün de Türkiye ekonomisinin yapısı gereği
batık ekonomilerden farklı olması gerektiğine dikkat çekiyor.
Cari açık olmasa krizden çıkmanın reçetesinin
tüketimin arttırılması olacağını söyleyen Pakdemirli, şu durumda tüketimi ve üretimi canlandırırken cari açığı da azaltacak bir çözüm yolu bulunması gerektiğinin altını çiziyor. Pakdemirli, cari açığın düşürülmesi için uygulanması gereken formülün faizleri düşürerek dövİ2 kurunu yükseltmek olduğunu söylüyor. "Faizler düşünce
yurtdışından sermaye akışı yavaşlayacak, dolayısıyla iç piyasada döviz arzı düşecek.
Döviz arzının düşmesi de belli bir döviz talebi hacmi içerisinde dövizin değer kazanmasını ve kurun yükselmesini sağlayacak. Kurun yükselmesi de Türk lirasının değer kaybetmesine neden olacağı için ithalat azalacak. Yerli üreticilerin maliyetlerinin düşmesi nedeniyle artan
rekabet gücü de ihracatı arttıracak. Bu şekilde de cari açık kapanmaya haşlayacak."
Merkez Bankası'nın son dönemde izlediği
faiz indirimi politikalarını bu bağlamda olumlu bulan Pakdemirli, bu konuda da acele edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Kurdaki hızlı dalgalanmanın iflasları tetikleyerek servetin el değiştirmesi sonucunu doğuracağına dikkat çeken Pakdemirli faiz indirimlerinin cari açığın dengeleneceği noktaya kadar sürdürülmesi gerektiğini düşünüyor.
Eski bakana göre, Türk lirası değer kaybetmesine rağmen hala aşın değerli. 2OOl'de kriz çıkmadan önce kurun 0,68 lira olduğunu söyleyen Pakdemirli, doların 1,68 liraya yükselmesini dikkate almadan enflasyonu göz önünde bulundurarak bir
hesaplama yapıldığında doların bugün 2 lira civarında olması gerektiğini düşünüyor. Krize karşı hükümetin alması gereken önlemler konusunda genişletici politikaları öneren Pakdemirli, yapılması gerekenleri bir solukta şöyle sıralıyor: "Cari açığın düşürülmesinin yanında bir de krizden çıkmak için tüketimin arttırılması gerekiyor. Bunun için de piyasaya para enjekte edilmesi, borçların ertelenmesi, bankaların desteklenmesi, büyük firmalara bazı ödünlerin verilmesi gibi bir dizi önlemin alınması gerekir. Türkiye bu türden iki ayrı reçete uygulayarak krizin etkilerini asgariye indirebilir."
"IMF anlaşması kasko sigortamız"
IMF ile hükümet arasında yaşanan sıkıntının bu iki reçetenin bir araya getirilemem es inden kaynaklandığına dikkat çeken Pakdemirli, bu iki çözüm yolunun aynı anda uygulanması gerektiğini özellikle vurguluyor. Pakdemirli'ye göre, Merkez Bankası bir taraftan faiz indirimlerine devam ederek IMF'nin hassasiyetle yaklaştığı cari açığın azaltılmasını sağlayabilir, hükümet ise iç talebi
yerli ürünlere yönlendirerek ithalat artışına neden olmadan ekonomiyi canlandırabilir. Yerli ürünlerin tüketiminin
teşvik edilmesinin uluslararası ticaret anlaşmaları nedeniyle doğrudan gerçekleştirilemeyeceğine de değinen Pakdemirli, İngilizlerin ithalatı mümkün olmayan yumurtanın tüketimini artırmak için
kampanya düzenlemeleri gibi akılcı çözümlerin geliştirilebileceğine dikkat çekiyor.
IMF anlaşmasını ise kasko sigortasına benzeten Pakdemirli,
kredi kullanılmasına gerek olmaması durumunda dahi hem mali disiplini sağlamak hem de uluslararası piyasada Türkiye'nin risk primini düşürmek için anlaşmanın yapılması gerektiğini düşünüyor. Bu krizle birlikte yurt dışındaki bankaların da kredi musluklarını yavaş yavaş kapatacağına dikkat çeken Pakdemirli, IMF ile anlaşan bir Türkiye'ye yeşil ışığın yanacağına ve ülkenin IMF kaskosuyla güvenli bir şekilde gelişme yolunda yürümeye devam edeceğine inanıyor.
"14 dolarlık konutların adresi TÜİK'te"
Kriz deyince aklımıza rakamlar ve ardından da Türkiye
İstatistik Kurumu'nun (TÜIK) hataları geliyor. Ekrem P akdemiri i 'n in kısa bir süre sonra istatistikle ilgili norm oluşturacak bir kitabının yayınlanacağını bildiğimiz için sorularımızı bu konuda soruyoruz. Çok sayıda kitabı bulunan Ekrem Pakdemirli'nin son kitabı önümüzdeki günlerde Türkiye Tekstil İşverenleri Sendikası (TÜTSİS) tarafından yayınlanacak olan "Türkiye Milli Gelir Hesapları (
Avrupa Birliği Formatında)". Söz konusu kitap ilk olarak 2004 yılında yayınlanmıştı; şimdi veri seti yenilenerek tekrar basılacak.
2002 yılında TÜTSİS başkanı HaJit Narin'in bir konuşmasında Türkiye'de milli gelirin yanlış hesaplandığını, aslında milli gelirin o zamanki adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) açıkladığı rakamların çok üzerinde olduğunu iddia etmesi üzerine Ekrem Pakdemirli kollan sıvar, iki yıl boyunca birçok akademisyen ve DİE çalışanıyla birlikte
Avrupa Birliği (AB) fomıatına göre Türkiye'nin milli gelirini yeniden hesaplar. AB formatıyla şu anki adıyla Türkiye istatistik Kurumu'nun yaptığı hesap arasında hala büyük farklar olduğunu söyleyen Pakdemirli, yine de TÜİK'in hesapların bir kısmını düzelttiğini söylüyor.
TÜİK'in tam olarak AB formatına geçmesi 2011 yılını bulacak. TÜİK'in hesapladığı milli gelirin AB formatından en büyük farkı, girdi-çıktı tablolarında eski verilerin kullanılıyor olması. TÜİK'in kullandığı en yeni veri setinin 10 yıllık olduğunu söyleyen Pakdemirli, Örnek olarak ortalama konut kirası rakamlarının çok düşük olmasını gösteriyor. Pakdemirli'nin aktardığına göre TÜİK, milli geliri 2006 yılında 1987'de yapılmış bir araştırmanın verilerine dayanarak, ortalama konut kirasını 14 dolar kabul ederek hesaplamış. 20 yıl öncesinin koşullarına göre hesaplanan bu rakamın bugünkü konut yapısına kesinlikle uyamayacağına dikkat çeken Pakdemirli, şakayla karışık "Türkiye'de 14 dolarlık konutlar varmış. Hepsinin adreslerini TÜIK'ten öğrenebilirsiniz" diyor.
"Unakıtan benden daha şanslı"
Kendisi de bir dönem maliye bakanlığı yapan Ekrem Pakdemirli'ye şimdiki meslektaşı Kemal Unakıtan hakkındaki görüşünü soruyoruz. Eski bakan, yeni bakanı "şanslı" görüyor. "Benim dönemimde IMF anlaşması yoktu. Mali disiplini sağlamak için ben daha çok zorlanıyordum" diyen Pakdemirli, hep IMF anlaşmasının yürürlükte olduğu dönemlerde görev yapan Unakıtan'ın hükümetin hareket alanı anlaşmayla sınırlı olduğu için daha rahat çalıştığını düşünüyor. Unakıtan'ı "şahsı kendine münhasır" bir insan olarak tanımlayan Pakdemirli, eskiden beri tanıştıklarının altını çizdikten sonra yeni bakanı biraz "mukallit (taklitçi)" olarak tanımlıyor. Çok tartışılan
bütçe konusuna da değinen Pakdemirli, Ocak ayının en az harcama yapılan ay olduğunu ve bu ayda bile tutturulamayan hedeflerin yılın ikinci yarısında bütçede tadilat yapılmasına yol açacağını söylüyor.
Siyasetçi babalar ve çocukları...
Güncel konuların ardından Ekrem Pakdemirli'ye geçtiğimiz günlerde
Güneri Civaoğlu'nun
Milliyet Gazetesi'ndeki köşesinde yazdığı kendisiyle ilgili bir anekdotu soruyoruz. Son günlerde başbakanın ve bakanların çocuklarının işhayatındaki başarılarının yeniden gündeme gelmesi üzerine Civaoğlu yazısında, Pakdemirli'nin başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde aralarında geçen bir konuşmayı hatırlatmayı uygun görmüş. O dönemde Güneri Civaoğlu,
Zafer Mutlu ve
Dinç Bilgin Pakdemirli'nin evine konuk olurlar. Bilkent Üniversitesi'nden iyi bir dereceyle
mezun olan kızının iş bulmakta zorlandığıyla ilgili bîr konu açılınca Pakdemirli'ye o sıralarda Efe Özal'ın kurduğu şirketle basandan başarıya koştuğu hatırlatılır. Pakdemirli de Efe Özal'ı kastederek "Anlaşılan o dahi, bizim lazımız değil" der. Siyasette önemli mevkilere gelen kişilerin yakınlarının hayatlarında bu şekilde gelişmeler yaşanmasının
Atatürk döneminden sonra Türkiye'de hep sorun olduğunu söyleyen Pakdemirli, bir baba olarak çocuklarının bu tür şeylere yönelmemelerine çok dikkat ettiğini söylüyor. Pakdemirli'nin bu anekdotta, bahsi geçen kızı Betül Pakdemirli şu anda İzmir'de kendi şirketiyle ISO Kalite Belgeleri almak isteyen firmalara eğitim ve danışmanlık hizmetleri veriyor.
PROF. DR. EKREM PAKDEMİRLİ
Akademisyen, bürokrat, siyasetçi girişimci, yönetici...
Siyasi gündemin her zamanki gibi yoğun olduğu bir dönemde hükümetin en önemli bakanlıklarından birisinin başında görev yapan Ekrem Pakdemirli'nin bayatı da tıpkı Türkiye'nin siyası bayatı gibi son derece yoğun geçti.
Ortadoğu Teknik Üniversitesinde (
ODTÜ)
makine mühendisliği eğitimi alan Pakdemirli. Daha sonra aynı okulda lisansüstü eğitimine devam eder ve
öğretim üyeliği yapmaya başlar. Doktora için İngiltere'ye gider ve yan dal olarak ekonomiyle ilgilenir O sırada Keban Barajı'na finansman arayan
Turgut Özal'la İngiltere'de tanışır. Döndükten sonra bir süre OOTÜ'de hocalık yapar ve bu esnada o sırada başbakanlık müsteşarlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı müsteşar vekilliği yapmakta alan Turgut Özal'ın davetiyle yarım gün DPT'de çalışır. Turgut Özal başbakan olunca Dış
Ticaret Müsteşarlığı'nı kurma görevini verir. Özal'a en yakın isimlerden biri olarak Anavatan Partisi'nin (
ANAP) kuruluşunda yer alır.
Başbakanlık müsteşarı olur. 1S87 yılında milletvekili olarak meclise girer ve 2002 yılma kadar Manisa milletvekili olarak mecliste kalır. Bu esnada
Ulaştırma Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı. Başbakan Yardımcılığı gibi görevlerde de bulunur. ANAP genel başkanlığına
aday olur ancak daha sonra adaylıktan çekilir. 1995 seçimlerinden sonra Refah partisiyle
koalisyon yapılmasını savunduğu için Mesut Yılmazla ters düşer. 2002 yılında siyaseti bırakana kadar kabinelerde ve parti yönetimlerinde yer almaz. Siyaseti bıraktıktan sonra akademiye
döner ve Başkent ve Bilkent Üniversitelerinde ders vermeye başlar. Bugüne kadar 10 binden fazla öğrenci yetiştiren Pakdemirli'nin şu anki mecliste eski öğrencisi olan 30'a yakın milletvekili var.
Ekrem Pakdemirli. Bugün akademisyenliğin yanı sıra
Albaraka Türk'te ve Sınpaş'ta yönetim kurulu üyeliği, BİM'de ve Vestel'de de başkan vekilliği görevlerini yürütüyor. Çevresel Kimya adlı şirketiyle biodizel işine girdi, ancak yüksek özel tüketim vergisi (ÖTV) nedeniyle şirketi kapattı. Manisa'da 50 yıldan bu yana sürdürdüğü çiftçiliğe devam ediyor. Ayrıca
İnternet Özel Hizmetler A.Ş. adındaki şirketiyle NetKolej adını verdiği internet üzerinden online eğitim hizmeti verecek bir proje üzerinde çalışıyor.
İngilizce, Almanca. Yunanca ve Rusça bilen Ekrem Pakdemirli tüm bu unvanlarının arasına
büyükelçilik sıfatını da sığdırmayı başarmış bir isim. Pakdemirli'nin makine mühendisliği, matematik ve ekonomi konularında 20 kitabı ve 500'nin üzerinde makalesi bulunuyor. ( Kaynak: Turkishtime Dergisi )