Doç. Dr. Elvan Aktaş'a göre Dünyada parasal genişlemenin sonunun geldiği bu günlerde Türkiye çok da akıllıca olmayan hamleler yapıyor. Yılda 200 milyar dolarlık girdi bulması gereken bir ülke olan Türkiye'nin açığı yeni vergilerle kapatmaya çalışması dengeyi bozabilir. Aktaş, daha önceki iddialarına da devam ediyor. Doların 2 yıl içinde 4.29 TL olacağını, BİST'in ise 48000-53000 bandına gerileyeceğini ifade ediyor...
***
Çok şefli selamsız bandosu ve kaçan trenler
Yeni yılın ilk ayını geride bıraktık, son zamanlarda alışageldiğimiz gibi, bir ay içerisinde çok önemli çalkantılar yaşandı, hem Türkiye’de hem de global ekonomide.
Global ekonomik dengelerde büyük fay hatlarının oluştuğu ve eski çizgilerin silindiği böyle dönemler hep, nesiller boyu etkisi sürecekbüyük olaylara gebe olmuştur.
Bize ayrılan yerin azlığı ve yazılması gereken etkenlerin çokluğundan dolayı, okurlarımı petrol fiyatlarının böylesine düşüş yaşadığı ve sermaye hareketlerinin hızlandığı bir önceki dönemde (1985-2000) yaşanmış olan politik ve sosyolojik çalkantılara bir göz atmaya davet ediyorum.
Petrol fiyatlarındaki ani ve büyük düşüşün pek de geçici olmayacağı, ve sermaye hareketleri, üretim merkezi kaymaları, enerji rekabeti, borçlanma sıkışıklığı vb. büyük değişikliklerin artık birer realite olduğu, yazılarımızı düzenli takip eden okurlarımızın malumu.
Bu yazımıza konu etmek istediğimiz değişiklikler ise yılın ilk ayındaki bazı global ekonomik gelişmelerin Türkiye ekonomisi için inanılmaz fırsatlar arzediyor olması ile ilgili. Yılbaşından bu yana dikkate değer bulduğumuz gelişmeler:
• Dünya ekonomisinin önemli merkezleri petrolün varil başına fiyatını 45-60 dolarlık bantta kabul etmiş durumda, ve yakın gelecekte kimse bunun değişmesini beklemiyor.
• ABD merkez bankası (FED) bir müddet daha düşük faiz politikalarına devam etme sinyalleri verdi ve yıl sonuna doğru sadece kullanılan dili değiştirme eğiliminde. Gerçek faiz artışı çok daha sonraya kalabilir. Bunda AB bölgesi ve global ekonominin yavaşlaması , ve ABD için 2014 son çeyrek büyüme hızının çok düşük gelmesi büyük etkenler. Zaten gölge bankacılık yeterince sermayeyi ABD piyasalarına aktarmış bulunuyor.Bu sermayeyi ürkütmek istemeyeceklerdir.
• AB siyasi istikrarsızlık ve para politikalarındaki çok başlılık yüzünden bir türlü tam olarak kurtulamadığı 2008 krizinin etkilerini şimdi gerçekten hissetmeye başladı: Negatif enflasyon, ayda 65 milyar euroluk tahvil alımı, faiz indirimi, Yunanistan, vs vs. (2010 yılında bir konferansta Avrupa’lı meslektaşlarımıza kriz dönemi para politikası ile ilgili bir sunum yapmış ve alaycı bakışları altında yatırım teşviki konusunda çok muhafazakar oldukları kanaatine varmıştım. FED haklı çıktı ve AB şimdi yaşlanan nüfusunun ve sosyal politikalarının faturasını ödemek durumunda, Euro’ya dikkat!)
• Yeni politik/ekonomik dengeler uluslararası yatırımlarda siyasi istikrar ve güveni en önemli faktör haline getirmiş durumda.
Sanırım yukarıda altını çizdiğimiz Türkiye lehine gelişmeleri son madde ile birlikte değerlendirince yazının başlığından maksadımızın ne olduğunu anladınız.
Önce bu tezimizin altını biraz dolduralım: Hatırlarsanız, ABD’deki politik kavgalar ve iç siyasi çekişmeler yüzünden para piyasalarını rahatlatma hareketleri hiç de kolay olmadı (TARP, Stimulus, QE1, QE2 ve QE3. Bunların yekünü aslında sadece faizlerin düşük tutulması ve piyasaya inanılmaz bol miktarda para sürülmesi anlamına geliyor, gerisi teknik terimler ve alımlı isimler sadece). Hatta politik olarak bu çekişmeler ve tepkiler demokratların hem Temsilciler Meclisi hem de Senato’yu cumhuriyetçilere kaptırmalarına sebep oldu. Bu çekişmeler sırasında en dikkat çekici olay ise, bütçe görüşmelerinde defalarca tıkanmalar yaşanması ve iki kez bazı devlet programlarının durması ile sonuçlanan süreçte, en etkili kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin ABD devlet tahvillerinin notunu düşürme tehdidiydi. Normalde, notu düşürülen tahvilin fiyatı düşer ve endirekt olarak faizi artar, yani tahvilin sahibi artık daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalır.Bunu Türkiye para ve politika çevreleri ve çok yakın zamanda Sayın Putin çok iyi bilir.Fakat beklenenin aksine, S&P bu açıklamayı yapar yapmaz ABD devlet tahvillerinin fiyatı –beklenenin ve normalın aksine- arttı ve faizler düştü.İşte o anda dünyada herkes yeni ekonomik dengelerde güvenin en değerli varlık olduğu gerçeğine uyandı. Ve tüm istatistiklere göre (tüm dataya buradan ulaşabilirsiniz: http://www.federalreserve.gov/econresdata/default.htm) bu olaydan sonra gelişmekte olan ülkelerden sermaye kaçışları kademeli olarak başladı. Faiz hareketleri ve borsa gelirleri sadece bu kaçışın sıralamasını etkiledi.
Özetle: dolara sahip değilseniz, yani FED değilseniz, yapacağınız şey güvenli bir liman olarak FED faizi (neredeyse sıfır) üzerinde bir miktar faiz arz ederek sermayeyi ülkenize çekmek ve bunları yatırım, üretim ve istihdama çevirmek. Faiz baronlarından şikayet eden jöleli dahilere tavsiyemiz: Borç almayın o zaman. Hamasi nutuklarla karın doymuyor maalesef. Dış borcu 400 milyar doları geçmiş bir ülkede yönetim asla faiz baronlarından şikayetçi olamaz. Sorumsuzluk o borcu artıran politikalara imza atmaktır. Ama bu doymayan rant midesi vs vs vs. Bu hamur çok su götürür.
Şimdi gelelim bizim Selamsız Bandosu’na ve şeflik kavgalarına. Son dört yılda Türkiye ekonomi yönetimi, uluslararası piyasalarada yatırım yapan fon yöneticilerine bir anket gönderse ve bir ülkeden onları kaçıran şeyleri sıralamalarını istese, alacakları sonuç şöyle olurdu:
• Ekonomi yönetiminde çok başlılık (yetki karmaşası, muhatap bulamama) ve çok seslilik (TUİK, Ekonomi Bakanlığı, TCMB verileri ve tutarsızlıkları tabii. Daha vekil başbakanlığın orta vadeli planı ve ekonomi politikalarına sıra bile gelmedi).
• Merkez Bankası’nın para politikalarında bağımsızlığına gölge düşürülmesi ve politika araçlarının etkisizleştirilmesi (TCMB’nin eli-kolu kırıktır artık, her yüzde birlik faiz indirimi ortalama yüzde beşlik dolar kuru artışına sebep olur).
• Yatırım teşvik politikalarının balonlar oluşturması ve sayılı sektörlerde risk birikimi (inşaat ve ranta bağımlılık ekonomide bir ur halini almış durumda. Maalesef siyasi otorite –her üçü birden- seçime doğru yaklaşılırken, faiz indirimi, emlak teşviki gibi inanılmaz yanlış sinyallerle adeta yangına körükle gidiyorlar).
• Denetim ve harcamalarda (özellikle kamu sektöründe) şeffaflık ve uluslararası standartların yakalanmaması (bu parantezi lütfen siz doldurun).
• Muhasebe, gelir/gider vs rakamlarınıngüvenilirliğine gölge düşürülmesi (bknz: Çin ve son üç yılda şişirilmiş rakamlar yüzünden bu ülkeden kaçan sermaye).
• İç tüketim teşviklerinin borç stoğunu kontrolden çıkaracak boyuta getirmesi (en büyük kuruluşlardan sade vatandaşa kadar herkes borç içinde, seçim öncesi milyonlarca tahsil/icra dosyası beklemede, piyasada para yerine çek ve senet dönüyor artık, tıpkı 90’ların ortasındaolduğu gibi).
Halbuki Orta Vadeli Plan’la başlayan -seçim yatırımı- Polyanna hikayeleri hep güzel haberlerle dolu: Petrol ucuzlamış, kur etkisi ile ihracat artacak, cari açık düşecek, enflasyon baskısı düşecek vs vs. Maalesef hepsi doğru. Neden mi maalesef? Çünkü yukarıda bahsettiğimiz beceriksizlikler yüzünden tüm bu trenler kaçıyor ya da kaçmak üzere.
Petrol fiyatı yarıya inmiş, ama akaryakıt vergilerinden vazgeçilemediği için vatandaşın ve iş dünyasının cebinde biraz daha para bırakarak ekonominin teşvik edilmesi fırsatı kaçıyor, yani iç tüketimin doğru teşvik edilmesi ankamına gelen düşük vergi ortamına bir türlü geçilemiyor. Devlet büyüdükçe büyüyor ve diğer aktörlere nefes alma fırsatı vermiyor, tam bir üçüncü dünya ülkesi problemi.
TCMB şamar oğlanına dönmüş, bırakın dış piyasaya güven vermeyi ve ülkeye yatırım çekmeyi, artık içerideki krizleri bile bastıramaz hale gelmiş. Sonuç: ucuzlayan petrol, artan dolar kuru yüzünden kimseye yar olmuyor, tabii cari açık ve bütçeye yapacağı beklenen olumlu katkılar da hayal.
Elektrik, doğalgaz, su, rant, vs vs yeni vergilerle zaten sıkışık olan piyasa daha da daraltılıp, tek güvenli kale olan bütçe dengesi de tehlikeye atılmış durumda.
Sürekli seçim/kriz/gerginlik atmosferindeki ülke gündeminin uluslararası piyasalardan gizlenebileceğine olan garip inanç ülkenin saygınlığını harab etmiş durumda.
Şimdi soruyorum: siz böyle bir ülkeye yatırım yapar mısınız? Ya da böyle bir ortakla iş yapar mısınız?
Her yıl 200 milyar dolar girdisine ihtiyacı olan bir ülkenin dışarıya vereceği makul sinyaller midir bunlar?
Divane şef adaycıkları güç ve siyaset kavgalarına devam ededursunlar, garip sesler çıkaran ve detone olmuş Selamsız Bandosu önünden geçen trenler pek duracak gibi görünmüyor, maalesef…
Tam da global ekonomik konjoktür Türkiye’nin önüne inanılmaz güzel fırsatlar koymuşken, maalesef…
Son yazılarımızdaki iddia ile bitirelim: İki yıl içinde Türkiye’de doların reel değeri olan 4.29 YTL’ye ulaşacağı gerçeğine hazır mısınız? Ve ekleyelim, uzun vadeli büyüme trendi ve karlılık oranları göz önüne alındığında BİST endeksinin 48,000-53,000 bandına döneceğine hazır mısınız?
Doç. Dr. Elvan Aktaş
Valdosta Eyalet Üniversitesi - ABD