Reel ekonominin yerini
sanal paraya kaptırması dengeli büyümenin sonu oldu. Şimdi ise yeni bir para sistemi arayışı başladı.
Eski
Uluslararası Para Fonu Başkanı Michel Camdessus, dünya para sisteminin radikal reformlara ihtiyacı olduğunu söylüyor.
20'ler Grubu Dönem Başkanı
Fransa'nın Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'ye danışmanlık yapan Camdessus döviz piyasalarında aşırı dalgalanmaların olduğunu, çoğu zaman para kurlarının
ekonomik realiteleri yansıtmadığını ve bu nedenle de dünya paralarının yeni bir sabit çıpaya ihtiyacı olduğunu belirtiyor.
New Hampshire mucizesi
İkinci Dünya
Savaşı'nın ardından dünya ekonomisinin yeniden şekillendirildiği yılları hatırlayan iktisatçılar nostaljik bir şekilde iç geçirmeden edemiyorlar. O yıllarda dünyanın düzeni vardı. Sabit döviz kurları, düşük
faizler ve bütün dünyada
rezerv para birimi ve ödeme aracı olarak kabul görmüş
Amerikan doları vardı.
Bu nasıl olmuştu? 1944 yılında
ABD, savaşın yerle bir ettiği dünya ekonomisini ayağa kaldırmak üzere,
Almanya ve
Japonya ile savaşan bütün devletleri New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods kasabasına davet etmişti.
Uluslararası yeniden imar ve
kalkınma bankası, kısa adıyla
Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu bu buluşmada kurulmuştu. Dünya Bankası,
Avrupa ile,
Asya,
Afrika ve Latin Amerika'daki gelişme halindeki ülkelerin yeniden imarıyla görevlendirilmişti. Para Fonu ise, ekonomik yetersizliklerin baskısı
altındaki milli paraları istikrara kavuşturacaktı.
Dolar dünya parasıydı
Bretton Woods'un en önemli sonucu ise, savaş sonrası dünya ekonomik sistemine altın ve Amerikan dolarının baz alınacak olmasıydı. ABD dünya
altın rezervinin üçte ikisine sahip olduğundan Amerikan dolarının rezerv para birimi olması kaçınılmazdı. Böylece ABD savaştan sonra siyasi ve askeri olduğu kadar ekonomik bakımdan da dünya liderliğine yükselmişti. Viyana'daki Ekonomik
Araştırmalar Enstitüsü'nden Stephan Schulmeister o yılları biraz arar gibi konuşuyor:
“1950 ve 60'lı yılların reel kapitalizmi ekonominin motoru olmuştu. Kâr gayesi sistematik şekilde reel ekonomiyle ilgili faaliyetlere odaklandırılmıştı.
Döviz kurları sabit, faizler de düşüktü.
Borsalar adeta uykudaydı. Hammadde
fiyatları istikrarlıydı. Böyle bir ortamda
finans piyasasında spekülasyon yapıp zengin olmak mümkün değildi. Bu şartlar altında kâr güdüsü mecburen reel ekonomiye yöneliyordu. Bunun sonucunda ekonomik mucize yaratılmış, tam istihdam sağlanmış ve kamu borçları azalırken, sosyal devleti büyütmek mümkün olmuştu.”
Savaşla gelen bozulma
Zamanın ABD başkanı Lyndon B. Johnson Vietnam'da köşeye sıkışan
Fransız işgal gücüne
yardım etmeye kalkışınca işler bozuldu. Savaş çok pahalıya geldi. ABD'nin altın rezervi dolar tahvillerini karşılayamaz duruma geldi. Sabit kur sistemi sallanmaya başladı. Fransa ve diğer devletler ellerindeki doları altına çevirmek isteyince Başkan Richard Nixon dolar-altın paritesini kaldırdı. İktisat profesörü Schulmeister 1971'den sonra sadece döviz kurlarının dalgalanmaya bırakılmadığını ama aynı zamanda ekonomik rejimin de değiştiğini anlatıyor.Schulmeister, şunları kaydediyor:
“Son 40 yılın finans kapitalizmi istikrarsız döviz kurlarının, tutarsız faiz oranlarının, bir inip, bir çıkan borsa endekslerinin ve son derece değişken
hammadde fiyatlarının müsebbibidir. Bu durum spekülasyona davetiye çıkarıyor, spekülasyon fiyat istikrarını bozuyor ve şirketler de bu yüzden reel yatırımlarını azaltıp talihini spekülasyonla deniyor.”
Spekülasyon karşılıksız parayı katlıyor
Böylece dünya para sistemi reel değerlerden soyutlanmış oluyordu. Dünya ekonomisi artık genel geçer bir değer kıstasından mahrumdu. Para ancak özel bankaların açtığı kredilerle yaratılabiliyordu ve bu maddi karşılığı olmayan paraydı.
Bilgisayar teknolojisi sayesinde sanal para elektrik hızıyla dünyayı dolaşıyor, spekülatif döviz ticareti astronomik boyutlara varıyordu. Günümüzde mal ve
hizmet mübadelesi döviz ticaretinin sadece yüzde beşini karşılıyor. Döviz alım satımlarının yüzde 95'i spekülatif amaçla yapılıyor. Böyle bir
manzara karşısında 1950'lere dönmek daha iyi olmaz mı? Stephan Schulmeister bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“
Hayır. Ama önce teşhis doğru konmalı. Krizin sisteme bağlı nedenlerini ortaya çıkaran teşhise göre finans cambazlığı ve spekülasyonun değil işletmeciliğin muteber olması gerekirdi. Ama son otuz yılda bunun tam tersi yapıldı. Hatanın düzelmesi için 1950'lere dönmeye lüzum yok. Ama tedavinin her aşamasında nasıl işletmeciliğin ön plana çıkartılıp mali spekülasyonun önlenebileceğinin düşünülmesi gerekir.”
Onunla da onsuz da olmuyor
Eski Para Fonu Başkanı Michel Camdessus da Bretton Woods'un çökmesiyle para sisteminin reel referanstan mahrum kaldığını belirtiyor. İkilem de burada ortaya çıkıyor. Referans noktası olmadığı için Amerikan doları alternatifsizliği sayesinde ana para birimi olmaya devam ediyor. Çin dolar devrinin kapandığını savunuyor ama doların yerine ne konacağını
Pekin yönetimi de bilmiyor. Bu nedenle yeni dünya para sistemi hakkında kafa yormanın bir anlamı olmadığını söyleyenlerden biri de, Kiel Dünya Ekonomisi Araştırma Enstitüsü Başkan Vekili Rolf Langhammer:
“Döviz kurları ve dünya ekonomisindeki dengesizliklerin belli bir koridorda dalgalanabileceği bir para sistemi yararlı olmaz. Dünya para sisteminin merkezini oluşturacak bir rezerv birimine ihtiyacımız var. Ama dolardan başka rezerv para birimi de tanımıyoruz. İşte Çinlilerin açmazı da burada yatıyor: En büyük dolar alacaklısı onlar. Doları yeriyorlar ama aynı zamanda da destekliyorlar. Bu ikilem ortadan kalkmadan yeni dünya para sistemini gündemde getirmek nafiledir."
Deutsche Welle
Türkçe