O gün için oldukça yüklü bir meblağla önce şirketin çoğunluk hisselerine sahip olmaktan sonra da tamamını satın almaktan bahsediliyordu.
Cevabımız ne olmalıydı? Bu soru karşısında iki konuda hassasiyet gösterdiğimizi hatırlıyorum. Birincisi bu meblağ fabrikalara veya binalara değil,
Ülker ismine ödenen bir meblağdı, yani ismimizi başka bir şirket kullanacaktı. Acaba buna hazır mıydık? İkinci hassasiyet ise bu kadar parayı aldıktan sonra biz ne iş yapacaktık? Birinci konuda zaten oldukça net bir tavır koyduk. Türk toplumuna mal olmuş bir ismi biz yabancılara devredemeyiz diye düşündük. İkincisi de başka ne iş yapabilirdik ki!"
Ülker Grubu bugün; 7,5 milyar dolar ciro, 100'ün üzerinde aktif şirket, bin 500 çeşit
ürün, 23 bin 500 çalışan, 400 distribütör, 200 bin
satış noktası ve 62 yıllık deneyime sahip
Türkiye'nin en büyük kuruluşlarından biri. Uzun yıllar boyunca sessizliklerini muhafaza etmiş, basına kapalı kalmışlardı. Şimdilerde yine kendilerinden değil de sadece kurumsallaşma sürecinde olan işlerini, markalarını ve
pazardaki duruşlarını konuşuyor, kendilerinden söz eden bir söyleşi yapmıyorlardı. Ülker Şirketler Topluluğu Ülker Grubu Başkanı
Ali Ülker ile söyleşiye başlamadan bunun nedenini soruyorum; "
Sabri Ülker, yaklaşık on yıl kadar önce sorumluluklarını
Murat Ülker'e devrettiğinde, yeni bir vizyonla işimizi yapmaya başladık. Bu değişim, Murat Bey'in
yönetim anlayışıdır." diyor.
"Ülker ismini taşımak elbette belli bir sorumluluk getiriyor. Sabri Ülker'in oluşturmuş olduğu 62 yıla varan bir gelenek var
ailenin içerisinde. Yetiştirilme tarzımızdan da kaynaklanan nedenlerle tevazu ve nezaketi hiçbir zaman elden bırakmamaya gayret ettik. Tartışılmaz bir dürüstlük ilkesi her zaman geçerli oldu. Müşterimize ve
tüketicimize yakın olmak durumunda hissettik kendimizi. Büyük maddi hırsları olan bir şirket de olmadık. Gelişmeler hep tabii süreci içinde oldu. Halkın gösterdiği teveccüh sayesinde Ülker belli noktalara geldi." diyen Ali Ülker, planlı hareket etmek gerektiği ve toplumun nabzının iyi tutuluyor olmasının önemine de vurgu yapıyor.
Ülker'in kurumsal değerlerini, iş yapış biçimini belirleyen Sabri Ülker hâlâ işe geliyor mu?
Hayır gelmiyormuş. Yıllar önce 'Sabri Ülker işe gelmezse ne olur?' sorusunun sorulduğunu söyleyen Ali Ülker, bu soruya şu karşılığı veriyor: "Sabri Bey işleri Murat Bey'e devretti. Herkesin de gördüğü gibi Sabri Bey'i aratmayacak şekilde grubun performansı devam etmekte."
Ülker, sadece Sabri Bey'in vizyonuyla kurulmuş bir şirket, yani önceki kuşaklardan devralınmış değil. İş bir süre sonra öyle bir büyür ki, aile Ülker olarak anılmaya başlar ve soyadını da
mahkeme kararıyla değiştirir.
Sabri Ülker, sıfır
sermayeyle başladığı işinde oldukça tedbirlidir. İçinde bulunduğu
ekonomik şartlar öz sermayeyi iş içinde tutmasına ve sürekli yatırım yapmasına neden olmuştur. Dolayısıyla grubun büyümesi yavaş; ama sağlam
finansal modeller üzerinde gerçekleşir. Murat Ülker, ikinci kuşaktır ve yönetimi devralmasıyla grup çok büyük bir
açılım içine girer.
Murat Ülker'li dönem başlıyor
Ali Ülker'den, Murat Bey'in vizyonunun Sabri Bey'inkinden farklı olduğunu öğreniyoruz. Bu farkın, Ülker'in kurumsallaşmasıyla ilgili olduğunu, "
Vizyon, kişilerin olmaktan çıkıp kurumların vizyonu haline gelmeli. Bizde her grubun ayrı bir stratejisi var.
Temel işimiz olan
gıdanın haricindeki işlerimizi birer portföy şirketi olarak görüyoruz. Bunları farklı şekillerde değerlendirebiliriz. Eğer bizim için uzun vadede kârlı değillerse, belli bir süre içinde belli bir hedefe ulaşmıyorsa bu şirketleri elden çıkarma durumumuz olabilir. Yeni alanlara girebilir, çıkabiliriz. Ama temel işimiz Ülker markalı ürünlerden vazgeçmiyoruz.
Yatırım yapmaya devam edeceğiz." diyerek aktarıyor.
Ülker, neredeyse her hafta yeni bir ürün çıkarıyor. Bu kadar çok ürün lezzeti için nasıl bir yol izliyorlar? Merak edilen konulardan birisi olduğunu biliyor ve soruyorum. Şöyle
cevap veriyor: "Değişen şartları, trendleri, piyasaya verilen yeni ürünleri takip ediyoruz. Ürünlerin işlendiği teknolojileri takip ediyoruz. Hem ürün hem de teknoloji Ar-Ge'si yapıyoruz. Tek başına ürün Ar-Ge'si yeterli değil. Ürün geliştirdiğimiz kadar da yurtdışı trendleri takip edip, Türk tüketicisine uygun olanları seçip piyasaya veriyoruz. Dünyada ne yazık ki bizim sektörümüzde ürünler birbirine yakın lezzette ve kullanılan teknoloji de hemen hemen aynı. Bunu şuna benzetebiliriz;
tekstil sektöründe de değişen trendler var; ama 'etek' deyince aynı
algı oluşuyor. Etek sonuçta etek; ama farklı kesimleri var. Oysaki bizim ürünlerimizde aynı teknolojik kalıplarına göre dizayn ediliyor. Bu nedenle yeni fikirler Ülker'de çok
teşvik edilir. Meselâ geçen sene bu tarz fikirlerini sunan veya ortaya koyan arkadaşlar içeride takdirname ve maddi
ödül kazandı. Bunlar Karamelli Dido ve Biskrem'in fikirleriydi."
Ülker'de piyasaya sunmadan önce bir ürünün onay alması epey uzun bir süreç gerektiriyorsa da nihai kararı Murat Ülker veriyor.
Rakip markaların karışımı Cola Turka'yı andırıyor
Cola Turka, dünya devlerine karşı iç pazarda pay almayı başarmış bir Türk markası. Markanın aldığı bu yolu nasıl değerlendiriyorsunuz?
"
Coca-Cola' class='textetiket' title='Coca Cola haberleri'>Coca Cola ve
Pepsi Cola, Türk şirketleri değil. Çokuluslu
Amerikan şirketleri. Dolayısıyla Cola Turka, Türkiye'nin birinci kola markasıdır. Bu sektördeki
rekabetin yoğunluğu ve
rakiplerin konuya hassasiyeti dolayısıyla da Cola Turka'nın çıkışı belli bir noktada kaldı. Ama Türkiye'de büyük bir tüketici sayısı Cola Turka'yı seviyor. Bunun haricinde de tat ve lezzet olarak özellikle bunlar kör
test olduğu için de diğer kola markalarından herhangi bir eksikliği veya geri kalmışlığı söz konusu değil, oldukça başarılı bir ürün. Cola Turka, rakipleri arasından çıkışını yapacak."
Ali Ülker, Pepsi Cola veya Coca Cola içiyor mu acaba merak ediyorum. Evet içermiş. Nasıl buluyor peki? "Enteresandır, Pepsi ve Coca Cola ile Cola Turka'yı mukayese ettiğimiz zaman başlangıçtaki hedefe uygun gittiğini görüyoruz. Daha farklı bir çizgisi ve tadı var. İkisini ayrı bir bardağa koyduğunuz zaman da sanki ortaya Cola Turka çıkıyor gibi geliyor. İkisi arasında bir lezzet gibi." ifadesini kullanıyor.
İş hayatında hırs hata getirir
Ülker'in Türk
sporuna, özellikle basketbola verdiği
destek gerçekten çok özel. Ali Ülker de basketbol oynamışlardan ve hâlâ maçlara gidiyor. Konu spor olduğunda Ali Ülker'in o sakin görünüşünün gerisindeki iddiayı görüyorum ve soruyorum. Cevabı, "Sporda hırs olmazsa olmaz. Bu bir motivasyondur. Ancak iş hayatında hırs bazen yanlış kararlara gitmek anlamına gelir." şeklinde. Farklı markalarını farklı spor dallarında
sponsor olarak gördüğümüz Ülker'in bir diğer amacı da kendi açtığı bu yoldan başka markaların da yürümesini sağlamak.
Ülker'in halka açılmalar ve yatırımları konusunda bilgi verir misiniz?
"Ülker, gıda alanında güçlü bir pozisyona oturmuş durumda. Özellikle ana konumuz olan
bisküvi ve çikolata konusunda yüzde 50 pazar payına sahibiz ve bunları da başarılı bir şekilde idare ettiğimizi düşünüyoruz. Bu pozisyonu devam ettireceğiz. Diğer alanlarda da hızla pazar payı almaktayız. Temel gıdada ve hazır yemekte çalışmalarımız var. Gelişen
genç bir nüfusumuz var. Tüketicinin yeni fikirleri benimseyeceğini düşünüyoruz. Ayrıca finans ve ambalaj grubunda yer alıyoruz.
Yurtdışı ortaklıklar yapabiliriz. Bu bizi, müşteri portföyümüzü geliştirmek açısından daha değerli kılabilir. Bunun ötesinde de farklı bilgi transferi gerçekleştirebilir. Daha güçlü ortaklıklarla, Türkiye pazarına sunduğumuz ürünlerle performansı artırabileceğimizi düşünüyoruz. Kârsız olan kategorilerden ve şirketlerden uzaklaşıp daha farklı alanlara yönelebiliriz. Türkiye'de inşaat sektörü değil; ama yeni
yaşam alanları,
alışveriş merkezleri konusunda da değişik projelerimiz olabilir."
Ali Ülker,
ülke olarak büyük bir yol kat ettiğimizi düşünüyor. Şirketlerin çok daha akılcı hareket etmeye başladığını söylüyor. Türkiye ekonomisi ve geleceğine ilişkin görüşleri ise şöyle:
"Türkiye'de
yerli sermaye erozyona uğramakta. Türk ekonomisi de dışa bağımlı olmaya başladı.
TBMM, cumhurbaşkanını seçemedi. Bu, büyük bir krizi tetikleyebilirdi. Ancak gördük ki; bu süreç oldukça makul geçti ve rahat atlattık. Dışarıdan gelen sermayenin sadece spekülatif amaçlı sermaye olmadığı, reel sermaye olduğu bir kez daha görüldü. Seçim sürecinde hemen kaçmadı. Bence bu pozitif bir gelişme ve yerli sermayenin de gelişmeye ihtiyacı var. Bu bizi de mutlu eder. Elbette yurtdışına yatırım yapmak da bir zaruret. Dünyada ekonomik bloklar var, bunların içine yerleşmezseniz sadece ihracatla dünya ekonomisinde söz sahibi olmak zor. Diğer yandan yatırıma dönüşmeyen ve dışarıya kaçan Türk sermayesini de ülkeye yatırıma çağırıyoruz."
Ali Ülker, kendi deyimiyle sade bir hayatı seviyor ve ailesiyle geçirdiği vakitten keyif alıyor. Henüz 12 yaşındayken dedesi Sabri Bey'in elini tutarak geldiği Ülker fabrikasında bugün üst yönetimde görev yapıyor. Sürekli okuyan ve öğrenmesini seven birisi olduğunu söyleyen Ali Ülker, sonuç odaklı bir yönetim anlayışına sahip. Etik kurallar içinde bir iş yapmanın tek bir yolu olduğuna inanıyor. Bir şeyi empoze etmeyi sevmiyor. Denenmemişi denemeyi seviyor ve bir fikrin sağlam argümanlarla desteklendiğini görürse desteklemekten kaçınmıyor. Kendisini İkibuçukuncu jenerasyon olarak tanımlayan Ali Ülker'in dayısı Murat Ülker ile yaş farkı 10. Onun en büyük oğlu ile yaş farkı ise 24. Bu sebeple kendine buçuklu bir jenerasyon tanımı seçtiğini söylüyor. Ali Bey, "Şirketleri günlük kaygılarla idare etmek doğru değil. Gelecekteki kaygıları da taşımak ve tedbirleri de almak zorundasınız. Bir kurumu kişilerden bağımsız devam ettirebilmek gerekir. Bunun en başta metodu da halka açılmaktır." diyor.
Ülker olmasaydı!
Ali Ülker ile yaptığım söyleşide sadece onun portresini değil, kurucu Sabri Ülker'in değerlerinden başlayarak Murat Ülker'in vizyonuna kadar 62 yıllık bir kurumun portresini konuşmuşuz. Bir düşünün, eğer Türk ekonomisi içinde Ülker olmasaydı ne olurdu? Sadece rakamsal büyüklüğü değil, meydana getirdiği rekabet ortamı ve küresel rakiplerine kafa tutan tavrı ile ekonomiye enerji ve hız da kattığını düşünmeyen var mı?
Zaman