Son dört yıldır kişi başına düşen milli gelir yerinde sayıyor, dolar yükseliyor, işsizlik artıyor, ihracat daralıyor, cari açık artıyor, büyüme düşük seviyelerde ve tüm bunların üstüne hükümet bir de bütün enerjisini paralel yapıyla mücadele safsatasına harcıyor.Gerçekte ekonomide nasıl bir tablo var? Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Samanyoluhaber.com köşe yazarlarından Elvan Aktaş 'Evdeki hesap ve çarşının yeni halleri' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
İşte Aktaş'ın o yazısının ilgili bölümü:
"...Peki durum bu kadar da kötü ve ciddi mi? Maalesef evet! Neden mi?Çünkü yapılan planlar, açıklanan rakamlar ve ortaya atılan varsayımlar yukarıda bahsettiğimiz basit önlemleri içermediği gibi, bu planları yapanların dünyadan habersiz olduklarını gösteriyor da ondan! Böylesine sert bir ifadenin altını doldurmak zamanı geldi sanırım:
• Ülkede her 5 kişiden biri devletten direkt olarak yardım alıyor ve nüfusun dörtte biri yoksulluk sınırının altında (TUİK rakamlarıyla bile)
• Büyüme yavaşlamış, ekonomiyi canlandırmak ve teşvik etmek gerek. Çok kolay: Petrol fiyatları yarıya inmişken, vergiler düşürülüp benzin ucuzlatılmalı. Fakat benzine yansıyan ucuzlama bir simit parası bile değil.
• Vergilerde indirime gitmek gerekirken, tam tersine vergiler her geçen gün artıyor. Seçim öncesi böyle ise, seçimden sonrasını düşünmek bile zor. (bknz: ÖTV, emlak, haberleşme vergileri)
• Gelişmekte olan ülkeler faiz artırırken, paralel hükümet “indir faizi, düşsün enflasyon!” teorisiyle Nobel’e aday!
• İşçi ölümleri, işsizlik, üretim verimsizliği, gelir dağılımı eşitsizliği, vb gibi konularda açıkara lider ülke!
• Kronik işsizlik sorununa 2 küsür milyon Suriyeli de eklendiğinde oluşan tablo vahim.
• Dolar bunca değer kazanmışken ihracat artar diye hayaller kuranlara inat (aslında çok basit bir analiz: son yıllarda ticaretimizi arttırdığımız tüm bölgeler sorunlu) ihracat düşüyor.
• İç tüketim borçlanmaya dayalı olduğundan, milyonlarca kişi/kurum borç kıskacında.
• Toplam borçtan kaynaklanan likidite açlığı piyasayı öylesine etkilemiş ki, TCMB’nin tüm müdahaleleri doların kalıcı bir şekilde düşmesini sağlayamıyor.
• İnşaat ve rant balonuyla ayakta tutulmaya çalışılan bir ekonomi tamamen seçime endeksli sinyaller veriyor. Yabancı yatırımcı piyasadan çekilmiş durumda.
• TUİK ve TCMB verileri bile çelişiyor, makro sinyaller daha önce Çin’in başını derde sokan “rakamlarla oynama” dedikodularını başlattı bile.
• Kara para aklama ve şaibeli likidite transferi söylentileri bankacılık sektörünü bir hayli uğraştıracak gibi.
• Hükümet ve KİT’lerin bütçesi denetim dışında ve Sayıştay raporlarında (TBMM’ne gelebilen kısaltılmış şeklinde bile) bazı KİT’lerin gider kalemlerinin detayları saklanıyor.
• Bugüne kadar mali disiplin ve dengeli bir bütçe ile her ekonomik sorunu çözebileceğini sanan bürokratlar devlet bütçesi ve harcamaların kontrolden çıktığını, bu kontrolsüzlüğü çözseler bile global değişimlerin etkilerinden kurtulamayacaklarını bir türlü anlamıyorlar (aslında çok komik, yeni metotlar öğrenmek istemeyen tembel öğrenciler gibi, sınıfta kalacaklarını bile bile yanlışta ısrar etmek)…
• Üretip satmak yerine, satıp inşaat yapmak ve rantla borçlanmak teşvik ediliyor.
Tüm bu faktörleri ve daha önceki yazılarda bahsettiğimiz global dengelerdeki değişimleri göz önüne alınca maalesef yeni yıl adına olumlu ekonomik bir tablo beklemek sadece bir hayal. İşte bu yüzden “evdeki hesap çarşıya uymaz” mantığını bile yakalayamayan bir yönetim var, çünkü çarşıyı hiç bilmiyor ya da anlayamıyor. Hepsi de okumuş çocuklar halbuki, İngilizce filan da biliyorlardır ama…
Yanılmayı hiç bu kadar istememiştim…
Son yazılarımızdaki iddia ile bitirelim: İki yıl içinde Türkiye’de doların reel değeri olan 4.29 TL’ye ulaşacağı gerçeğine hazır mısınız?"
Makalenin devamını okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
SAMANYOLUHABER.COM