İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)
Maden Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, 1999
Marmara depreminden bu yana çok az şey yapıldığını belirterek, ''Bu kadar inşaat sektörünün pompalandığı bir dönemde dahi kimse depremin sözünü etmiyor. Sadece reklam, yalnız ev satmak pahasına birileri çıkıp da 'deprem güvenli evlerdir' diye söylüyor'' dedi.
Depremin 7. yıldönümü dolayısıyla İTÜ ve
Güney Kaliforniya Deprem Merkezinin (SCEC) işbirliğiyle düzenlenen çalıştay, İTÜ Deprem
Araştırma Merkezinde başladı.
Burada basın mensuplarının sorularını yanıtlayan
Çalıştay Başkanı Prof. Dr. Naci Görür, bu toplantının 2
ülke bilim adamlarının
Kuzey Anadolu ve Kalifornia'daki Saint Andreas faylarını incelemesi, bunlar arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koyarak tecrübelerini artırması amacıyla düzenlendiğini anlattı. Prof. Dr. Görür, ''Böylelikle karşılıklı bir ortak tecrübeden yararlanmak, deprem zararlarını da belirli ölçüde azaltmak amacıyla bu toplantı yapılıyor. Çalıştayın bir özelliği daha var; özellikle Güney Kaliforniya Deprem Araştırma Merkezi, Türkiye'de deprem araştırmaları yapan enstitülerle de yakın ilişki kurmak istiyor. Bu maksatla biz, tahmin ediyorum ki, çalıştayın sonunda ortak araştırma merkezi oluşturacağız'' diye konuştu.
Çalıştaya ABD'den 38, Türkiye'den 50, Avrupa'dan 23 ve Japonya'dan 2 bilim adamının katıldığını belirten Prof. Dr. Görür, 4 gün sürecek çalıştay sonunda Marmara Bölgesi'ni tehdit eden fay kuşağına 2 ayrı
arazi gezisinin de düzenleneceğini bildirdi.
17
Ağustos 1999 depreminden bu yana yapılan depreme
hazırlık çalışmalarına da değinen Prof. Dr. Görür,
İstanbul depremi için ciddi bir hazırlık yapıldığını söylemenin mümkün olmadığını ifade etti. ''Saymaya kalkarsanız, depremden bu yana uzun uzun listeler yapabilirsiniz, ama bunlar ayrıntı olan şeylerdir. 'Temelde neler yapıldı' diye soruyorsanız, çok az şeyin yapıldığını söyleyebilirim'' diyen Prof. Dr. Görür, deprem sırasında ve sonrasında insanların hayatta kalmasına yönelik çok az çalışmanın yapıldığını savundu.
Kobe'nin depreme 10 yıl hazırlandığını, İstanbul'da ise 1999 depreminin üzerinden neredeyse 7 yıl geçmesine rağmen seferberlik havasında hummalı bir çalışma görülmediğini anlatan Prof. Dr. Görür, inşaat sektöründeki
patlamanın, insanların ev satın alma motivasyonunun deprem güvenli evler satın almaları için kullanılabileceğini söyledi.
-''İSTANBUL'U DEPREME HAZIRLAYABİLİRDİK''-
Prof. Dr. Görür, sözlerine şöyle devam etti:
''Bugün inşaat sektöründe patlama var deniliyor. Her gün gazetelerde boy boy birtakım
yabancı isimler vermek suretiyle, villaları, konakları satmak için pazarlama yapılıyor. Hangi gazeteyi çevirsek büyük şirketlerin
gayrimenkul pazarlamalarını görüyoruz. Haberlere konu oluyor. Satışlar patladı deniyor. Bu kadar
toplumda bir istek varsa, toplum bu kadar motive edilebiliyorsa, neden bu motivasyon İstanbul'un depreme hazırlanması, can kaybının en fazla olacağı yerlerin boşaltılarak bu insanların yeni yeni yapılan uydu kentlere taşınması için kullanılmadı? Halkın bir isteği var, bunu kaybediyoruz. Birtakım şeyler yapılıyor, ama bunun özünde deprem yok. Bu çalışmalar deprem adı altında yapılabilirdi. Yani hepimizin kafasında şu olabilirdi;
rant elde etmek için dairesi olan bir daire daha alsın havası verilmeden, hükümet insanların canını kurtarmak için veya İstanbul gibi bir kültür merkezini depreme
kurban etmemek için 'bu türlü bir seferberlik yaptık, her tarafta deprem güvenli evler, semtler, siteler oluşturuyoruz. Halkı da
teşvik ediyoruz, kaynak veriyoruz, bankaları da bu bakış açısından
sigorta şirketlerini de bu açıdan motive ediyoruz' diyebilirdi. Morgage yasasını da bu kanalda motive etmek suretiyle İstanbul'u depreme hazırlayabilirdik. Bu kadar inşaat sektörünün pompalandığı bir dönemde dahi kimse depremin sözünü etmiyor. Sadece reklam, yalnız satmak pahasına birileri çıkıp da 'deprem güvenli evlerdir' diye söylüyor.''
Prof. Dr. Görür, toplumun, İstanbul'da beklenen depremi yeterince ciddiye almadığını, bilime inanmadığını, bu nedenle de depremden zarar görecek bölgelerdeki sanayicilerin, iş adamlarının ve TOKİ'nin dahil bir hazırlık yapmadığını savundu.