Bırakın Türkiye yürüsün
Bir tarafta ciddi ve tabii meseleler var; öbür tarafta zorla oluşturulan meseleler.
Ekonomi gelişme yolunda, konjonktürel şartlar elverişli; Türkiye, büyüyen bir demokratik
ülke olarak, insanlığın başındaki birçok dengesizlik düğümünün ve
kriz potansiyelinin giderilmesi amacına büyük katkılar sunabilir.
Türkiye'nin gelişmesi ve
büyümesi, herkesin yararınadır; herkesin mutluluğuna
hizmet eden bir olgudur.
Bırakın yürüyelim... İçte-dışta, hangi düşüncede, hangi eğilimde, hangi kimlikte olursa olsun; herkesin lehinedir Türkiye'nin ileriye gitmesi. Hiç anlamıyorum. Akıl dışı taleplerle kervanın yürüyüşünü aksatmak, sanki başkalarının aleyhine sonuç verecek bir gelişme ve büyüme hesabındaymışız gibi, "Dur bakalım, nereye gidiyorsun? Bırakmam seni! Yüzünü gözünü yolarım! Engellerim, geciktiririm, başına işler açarım!" diye tepinenleri gördükçe içimde "haksızlığa
isyan" patlamaları oluyor. Haksızlığa,
akılsızlığa, duyarsızlığa, insafsızlığa, sorumsuzluğa...
Yahu, sevinemiyorsan, marazî güdülerinden dolayı hazımsızlık çekiyorsan bile; kendini çıkarını hesaplayarak, çok düşkünü olduğun o nefsini dikkate alarak biraz makul ol, biraz merhamet göster, biraz hakkaniyet endişesi taşı.
Türkiye'nin kimseyle ilgili bir istismar niyeti yok ki. Kötü niyetin kendisi değil, konusu bile yok. Benim bütünlüğüm, benim istikrarım niçin birilerinin gözüne, gönlüne batıyor?
Ortadoğu,
Balkanlar,
Asya,
Avrupa,
Amerika, bütün dünya; Türkiye'nin gelişip büyümesinden
ekonomik-kültürel (maddî-manevî) faydalar sağlar. Şu Ortadoğu'da çözülemeyecek olan ne var?
Filistin de var olacak,
İsrail de; hayallerle, ütopyalarla uğraşmak yerine barış içinde ekonomiyle, insanların ihtiyaçlarını daha iyi karşılama projeleriyle, kendi yakınlarının yardımlaşma ve
dayanışma ilgisi çerçevesinde ilgilenecek, hayatın maddî-manevî kalitesi yükselecek. Şuurlu, dengeli insan... Tam İslâm'ın istediği gibi... İstikrar ve huzur kazanmış bir Ortadoğu, dünyanın merkezi olur. Amerika
pamuk gibi, Avrupa ipek gibi yumuşar! Onlar deli değil ki; onlar "yalnız kalmış akıl"ın şaşkınları!
"Etnik" değil, "etik" önemli. Bizim geleneksel ve tarihsel
toplum yapımız, etnisite ile ilgilenmez; hiçbir zaman da ilgilenmemiş. Herkesin din anlayışı, etnik merakı kendine
mübarek olsun. Beni sadece insanın insanlığı, insan olarak fıtraten-hilkaten sahibi bulunduğu değer ve anlam ilgilendirir. Dilerim, arzularım, sunarım; isterse alır, istemezse almaz. Güzel örnek olmak, en etkili davettir. Alan yoksa biz güzel örnek olma yönündeki kusurlarımızı gidermeye çalışırız. Bizim toplumsal ve tarihsel kültür felsefemiz, en
özet ifadesiyle bundan ibarettir. Bu, bir hamaset değil. Biz "etnik" özellikleri "mizahî tat" haline getirmiş insanlarız.
Mesela bir Fransa'nın ekonomik gücü bizde olsaydı, biz dünyanın "mazlumlar nöbetçisi" olurduk. Hemen müdahil oluruz, belki de yadırganacak jestlerle! Severiz öyle şeyleri! Emsali vardır... Ama hassas taraflarımıza; gönlümüze, onurumuza dokunmayın. Sevmiyorsanız sevmeyin,
Allah sevgi nasibi versin; fakat inatla-ısrarla incitmeye de kalkmayın.
Uysal koyun da değiliz. Biz zora düşersek, bütün dünyanın şu veya bu biçimde keyfi kaçar;
döner, döner; bir gün gelir, herkes bedelini öder. Bunun da emsali var... Tehditten hiç anlamayız; bizim ikazlarımız yalvarışa benzer.
Bireylerin üstünde bileşkeler var! Bizim toplumumuzun bileşkesi çok muhteremdir. Bizim toplamımızın çok üstünde bir şeydir o. Orada, şimdi hayatta olmayanların ruhî izleri, karakteristik mirasları da vardır. Mütevazı vakar yahut vakur tevazu... Bu haslet, dünyayı iyi bilmenin felsefesine ait bir farklı güzelliktir ve fikrî bir değerdir. Bırakın Türkiye yürüsün.
İyi olur, hoş olur; cümlemize, cümlenize hayırlar getirir.
Neler kazanacağınızı, neler alacağınızı hiç düşünmeden; geçmişten alacaklıymış gibi davranıp da ağır kayıplara uğramayın... Doğsun güneş, doğsun! Çocuklarınız, ekinleriniz, evleriniz, bahçeleriniz bayram eder; gözleriniz kamaşacak, keyfiniz kaçacak, karaltılı düzenlerimiz bozulacak diye düşünmeyin. Biz paylaşmayı iyi biliriz ve çok severiz.