Su yönetimi konusundaki AB Çerçeve Direktifini
Hollanda’nın hazırladığı ve bu direktifin, ‘aşağı çığır’
ülkesi olan
Suriye ile
Irak’ı kolladığı belirtiliyor Büyükelçi
Oğuz Özge ise
Fırat ile
Dicle’nin su yönetimindeki sorunların çözülmesinin zaman alacağını kaydediyor.
Avrupa Birliği (AB) ile
Türkiye arasında süren müzakerelerde en çetin pazarlık ve mücadele “
Çevre” faslında yer alan “Su yönetimi” konusunda yapılacak...
AB, Fırat, Dicle, Çoruh, Asi,
Meriç, Aras ve Büyük Zap gibi sınır ve sınır aşan suların yönetiminin mevzuat uyumunda genel uluslararası eko
sistem içinde ele alınmasını isterken, Türkiye henüz bu nehirler üzerinde kuracağı
barajların yapımı tamamlanmadan mevzuata uyamayacağını ancak 10 yıllık müzakerelerin son aşamasında bunu kabul edeceğini belirtiyor.Türkiye bir yandan AB’yi bu konuda iknaya çalışırken, bir yandan da söz konusu nehirler için komşu ülkelerle uzlaşı formülleri arıyor.
HOLLANDA TARAFLI
Su yönetimi konusundaki AB Çerçeve Direktifini Hollandalılar hazırladı. Hollanda, su terminolojisinde “Aşağı Çığır“ denilen yani öteki Avrupa ülkelerinde çıkan nehirlerin denize döküldüğü bir ülke. Uzmanlar, bu nedenle Hollanda’nın hazırladığı direktifin Ortadoğu’da aynı konumda olan Suriye ile Irak’ı kolladığı görüşünde. BM çerçevesinde yapılan
Helsinki Sözleşmesi’nde de AB, “entegre su yönetimi” denilen su havzaları kavram ve
anlaşmalarını ön plana çıkarıyor.
Sınırlı egemenlik kavramını getiren bu sözleşmelere de Türkiye taraf olmayacağını belirtiyor. İşte bu nedenle
Dışişleri Bakanlığı, AB’ye, “Sınır aşan sular hariç çevre mevzuatını
imzalarız ancak öteki konular için bize 10 yıl zaman verinî diyor. 9
Kasım 2005’te yapılan Katılım Ortaklığı Protokolü’ne de Türkiye, bu görüşünü ifade eden sözler ekledi.
EN SON İMZALARIZ
Dışişleri Bakanlığı Ekonomik İşler Genel Müdürü Büyükelçi Oğuz Özge, AB ile yaşanacak “Su gerginliği” konusunda ayrıntılı bilgiler verdi. Özge’nin verdiği bilgiye göre, özellikle Suriye ve Irak’la da zaman zaman
tartışma yaratan Fırat ile Dicle’nin su yönetiminde sorunların çözülmesi zaman alacak. Özge, enerji konusunda hidroelektrik santralleri dahil altyapı yatırımlarını yıllar önce bitiren Avrupalı ülkelerin bunu henüz halledemeyen, GAP’ı bile tamamlamayan Türkiye’den eko sisteme uymasını istemenin haksızlık olacağını söyledi. Özge, “Çünkü bu sistem Türkiye’yi korumuyor. 10 yıllık müzakere sürecinin sonunda yani hazır olunca anlaşmaya imza atılır. Ayrıca, Suriye ile Irak henüz
işbirliği için altyapılarını da yeterince oluşturamadı” dedi. Büyükelçi Özge, saniyede ortalama 500 metreküp su verilen Suriye’nin şu sıralar pek bu konudan yakınmadığını ancak gelecek yıllar açısından sorunun anlaşma ile çözülmesi gerektiğini belirtti.
Enerji sorununa çare arayan Türkiye, özellikle elektrik sıkıntılarına temel çözüm için nükleer enerjiye geçmeyi düşünse de hidroelektrik alanında yatırım yapmayı sürdürüyor.
422 BARAJ YAPILMALI
Devlet Su İşleri’nin (DSİ) hesaplarına göre, Türkiye’nin 78 milyon hektarlık yüzeyine düşen ortalama yağış 501 milyar metreküp. Akışa geçen suyun 95 milyar metreküplük bölümü
ekonomik olarak kullanılabiliyor.
Yeraltı sularıyla birlikte toplam kullanılabilen su miktarı 107.2 milyar metreküp civarında.
Tarım alanlarının ise 9 milyon hektarlık bölümü sulanabilir durumda. Bu alanın, 4.6 milyon hektarı sulamaya açıldı. DSİ’nin 26 akarsu ve göl havzasına ayırdığı sulanabilir alan ise 16 milyon 122 bin 122 hektar. Geçen zaman içinde geliştirilen
teknik yöntemler ve yapılması planlanan yeni barajlar yardımıyla 9 milyon hektar alanın daha sulu tarıma açılabilmesi için 730 adet baraj yapılması, yeraltı suyundan yararlanmak üzere de derin su kuyularının devreye sokulması gerekiyor. Şu anda 199 baraj ile 13 eski bente sahip olan Türkiye’de halen inşaatı devam etmekte olan baraj sayısı ise 109. Uluslararası su yönetimi mevzuatının devreye girmesine kadar DSİ yapılması gereken baraj sayısını 422 adet olarak veriyor. Bunlardan 52’sinin ihaleye hazır durumda olduğunu açıklıyor.
Ilısu’nun akıbeti bilinmiyor
Bu arada Ilısu Barajı’nın yapım serüveni de düğümlenme noktasında. Bazı etnik
lobilerin mücadelesi ve Hasankeyf’in sular altında kalacağı konusunda AB kamuoyunda süren tartışmalar nedeniyle barajın akıbetinin ne olacağı bilinmiyor. İngiltere’nin içinde bulunduğu yapım konsorsiyumu yoğun baskılar nedeniyle işi bıraktı.
Alman ve Avusturyalı yeni konsorsiyumla görüşmeler sürse de Ilısu’nun akıbeti yine meçhul.
Su forumu yapalım
Batılı ülkelerin Türkiye’yi anlaşmalara zorlaması karşısında uzmanlar, kendimizi ifade edememekten yakınıyor. Bu yıl 22
Mart’ta Meksika’da dördüncüsü yapılacak ‘Uluslararası Su Forumu’nun gelecek yıllarda Türkiye’de gerçekleşmesi için de lobi yapılıyor. Bu konuda çaba harcayan Prof. Dr.
İlhan Avcı ve Prof. Dr. Cankut Örmeci, DSİ ve bazı Dışişleri mensuplarının Meksika’ya gideceğini belirtirken, Ankara’da da 21-23 Mart tarihleri arasında ilk kez yapılacak ‘Su Yönetimi Kongresi’nde de bu önemli konunun tartışılacağını söylüyorlar.
GÖRÜŞLER...
Su paylaşımında güven yok
Siyaset bilimci Prof. Dr. İlter Turan, Fırat ve Dicle konusunda Suriye ve Irak’la sorunların çözülmesi için orta yolda buluşmak gerektiğini söyledi. Turan, “İki ülke su envanterlerini çıkarmalı. Fırat ve Dicle’nin tek havza mı, iki havza olarak benimsenmesi konusunda da Suriye ile görüş ayrılığı bulunuyor. Suların paylaşımında ve
maliyet konusunda da taraflar anlaşamadı. Uzlaşmazlığın altında da güvensizlik yatıyor. Bu durum da nüfuz gücünü göstermek isteyen Batılı ülkelerin işine geliyor” dedi.
Giden suyun maliyeti var
Prof. Dr. Doğan Kantarcı, Türkiye’nin su zengini değil su fakiri olduğunu söyledi. Kantarcı şöyle devam etti: “Fırat ve Dicle’den verilecek suyun maliyetini Suriye ile Irak karşılamalı. Çünkü, o çevrede orman niteliğindeki arazilerimiz az. Kar eriyince seller oluyor. Toprağı erozyondan korumak ve ağaçlandırmak gerekir. Suriye’ye verilen 500 metreküplük suyun faturası büyük. Her saniyede metreküp suyun maliyeti 15 kuruşa geliyor. Bunun günlük faturası ise 7 milyon YTL. Suriye ile Irak, yatırımlara katkı için bu parayı vermeli” diyor