ÜRETİM DE İHRACAT DA ARTIK BÜYÜK ORANDA İTHALATIN UZANTISI
Hükümet yetkilileri ithalatın ihracattan daha fazla daralması nedeniyle dış ticaret açığında görülen yüksek oranlı daralmayı öne çıkarmaya çalışırken ihracattaki daralma bir ilk olarak da kayda geçiyor. Yüksek oranlı devalüasyonların yaşandığı 1994, 2001 gibi yıllarda ihracat fiyatları, emekgücü fiyatı yani ücretler başta olmak üzere yerli girdilere bağlı olarak döviz bazında düşmüş, Türkiye dış pazarlarda ucuz kalmış ve yüksek oranlı ihracat artışları sağlanmıştı. Ancak kur artışı bu sefer aynı etkiyi yaratmadı. Üretimin ve dolayısıyla ihracatın ithalat bağımlılığının 2000’li yıllarda düzenli bir şekilde artmasından ötürü artık ihracatta “ucuzlama” etkisi görülmüyor. Ücretlerde çok büyük düşüş yaşansa da kalan kalemlerde, hammadde, ara malı, lisans bedeli, ithalat ve kur bağımlılığı çok yüksek. Yerli girdi kullandığı görülen sektörlerde de dolaylı etkiler söz konusu. Örneğin yerli girdi oranı en yüksek cam, seramik gibi sektörlerin maliyetlerinde enerjinin payı çok yüksek ve hem kur hem de petrol fiyatlarındaki yüksek oranlı artışlar bu sektörlerin de aslında görünenden daha fazla ithalata bağımlı olması nedeniyle etkilenmesine yol açıyor. Ayrıca özel sektörün döviz bazında yüksek borçluluk düzeyi de finansman maliyetlerinde artış nedeniyle etkili oluyor.
Bir önemli gelişme de petrol başta olmak üzere hammadde ve ara malı fiyatlarında döviz bazında dünya genelinde artış yaşanan bir dönemden geçiliyor olması. Türkiye'nin "rakip" ülkelerle karşılaştırıldığında tarımdan demir-çelik, kimyaya temel sektörlerde dışa bağımlılığı çok yüksek. Kurdan bağımsız olarak hammaddelerdeki fiyat artışlarından temel sektörlerde dışa bağımlılığı daha düşük ülkelere göre çok daha fazla etkileniyor.
Sanayi üretimde ithalat bağımlılığı sektörden sektöre farklılık göstermekle birlikte yüzde 40-45 civarında hesaplanıyor. Yani herhangi bir malın üretim maliyetinin yüzde 40-45’i ithalat yoluyla temin edilen girdilerden oluşuyor. Yerli görünen mal ve hizmetlerin dolaylı ithalat içeriği de dahil edildiğinde oranın daha yukarılara çıktığı tahmin ediliyor. Türkiye’de üretimin dilimleme, paketleme gibi fiziksel işlemlere fazlaca indirgenmiş olması nedeniyle üretim ve ihracatın, ithalatın uzantısı haline gelmiş olması “Kur arttığında ithalat azalır, ihracat artar” denklemini bozmuş durumda.
İhracattaki daralmada bazı firmalar için üretim yapmak yerine dövizde likit kalma tercihinin de etkili olabileceği, “paradan para kazanma”yı tercih etmiş olmalarının bir olasılık olarak değerlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
İHRACATTA TEK SORUN KUR YA DA İTHALAT BAĞIMLILIĞI MI?
2018 yılı başından bu yana ihracatın teklediği görülüyor. Otomotiv başta olmak üzere temel sektörlerde tutar bazında artış gözlenmekle birlikte miktar bazında düşüşler olduğu daha önce soL’da işlenmişti. Kur artışı, dolar/avro paritesindeki gelişmelerin yanısıra bu seyirde temel sektörlerde üretim kapasitesinde yaşanan sıkışma, yeni yatırım yapılmaması da önemli bir etken olarak öne çıkıyor. Örneğin otomotiv sektörü tam kapasiteye yakın çalışıyor ve yakın gelecekte yeni bir hat yatırımı yapılmaması durumunda otomotivde yüksek oranlı ihracat artışı mümkün görünmüyor. Daha köklü bir diğer sorun ise Türkiye’deki “sektörel yoğunlaşma”. Türkiye, dünyada artık ticarete daha fazla konu olan sektörler ve ürün gruplarında ya üretim kapasitesine sahip değil ya da uluslurarası işbölümü doğrultusunda bazı dar alanlara sıkışmış ve yukarıda vurgulandığı gibi tamamen dışa bağımlı bir şekilde üretim yapıyor. Otomotiv, elektrikli teçhizat, elektronik ürünler, makine sektörleri dünya ticaret hacminde payı düzenli artan sektörler ve aynı zamanda artan şekilde ABD, AB, Çin arasında yüksek rekabete, “ticaret gerilimi”ne konu sektörler.