TBMM Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu, bazı üniversitelerin ismini değiştiren 5
kanun teklifi ile
AK Parti Grup Başkanvekilleri Nurettin
Canikli,
Ahmet Aydın, Mahir
Ünal, Mustafa
Elitaş ve Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, İlk
öğretim ve Eğitim Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapan
kanun teklifini, yaklaşık 2 saat süren usule ilişkin
tartışmanın ardından birleştirerek, görüşmeye başladı.
Teklifin üzerinde
Hükümet adına söz alan
Milli Eğitim Bakanı Ömer
Dinçer, bugün uluslararası toplumda, ilkokul ya da
ilköğretim eğitiminin yetersiz kaldığı, tüm nüfusun en azından lise düzeyinde eğitim alması gerektiğinin yaygın olarak kabul edildiğine işaret etti. Dinçer, 1970'li yıllardan itibaren ise
OECD ülkelerinde, lise eğitiminin çağ nüfusunun tamamına yaygınlaştırılması ve üniversite öncesi eğitimin süresini uzatarak,
genç nüfusun daha uzun süre eğitim alması yönünde politikalar oluşturulduğunu söyledi.
Eğitim sistemlerinin yapılarında yeniden düzenlemeler gerçekleştirildiğini, pek çok ülkede zorunlu eğitim sürelerinin artırıldığını dile getiren Dinçer, gelişmeler ışığında, bugün
Türkiye'de 8 yıllık zorunlu eğitimde gelinen noktanın yeterli olmadığının görüldüğünü belirtti.
Dinçer, 8 yıllık zorunlu eğitime geçişte, ilkokullar ile
ortaokulların birleştirilmesi sonucunda çeşitli sorunların ortaya çıktığını, farklı yaş grupları ve
gelişim özellikleri gösteren öğrencilerin aynı
çatı altında eğitim görmelerinin farklı sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olduğunu kaydetti.
Bakan Dinçer, 8 yıllık zorunlu eğitime geçişin gerçekleştiği yıllarda, okullaşma oranının düşük olmasının temel sorun olarak görülmesine karşın, bugün zorunlu eğitimde okullaşma oranının yüzde 100'e yaklaştığını bildirdi. Ancak sistemin yapılandırılma biçiminden kaynaklanan sorunların sürdüğünü ifade eden Dinçer, ''Dolayısıyla hem bu yapısal sorunların çözülmesi hem de öğretim programlarının toplumun, ekonominin ve demokrasinin ihtiyaçları ile birlikte, bireylerin ilgi, ihtiyaç ve yeteneklerinin gerektirdiği yönlendirmeyi mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir'' diye konuştu.
''Kız erkek ayrımı yapmaksızın herkesi eğitmek''
Temel eğitimin tüm ülkelerde ilkokul, ortaokul ve lise olmak üzere üç evreye ayrıldığına işaret eden Dinçer, ülkelerin çoğunluğunda zorunlu eğitimin 5 ya da 6 yaşından itibaren başladığını, bazı ülkelerde ise 4 ya da 7 yaşında başladığının da görüldüğünü anlattı. Dinçer, zorunlu eğitimin, 9 yıldan 13 yıla kadar değişik süreleri kapsadığına işaret etti.
Dinçer, bu yapı içinde genel olarak birinci kademeden sonra seçimlik derslerin artması, meslekler ya da çeşitli alanlar hakkında bilgilendirmeler yoluyla, öğrencilerin ilgi, ihtiyaç, yeteneklerine göre yönlendirilmelerini sağlayacak seçenekler oluşturulduğunu söyledi.
Eğitim ve öğretim
hizmetlerinde
hedeflerini, ''kız-erkek ayrımı yapmaksızın herkesi eğitmek,
rekabet içinde geliştirmek ve hayata hazırlamak'' şeklinde açıklayan Dinçer, Türk eğitim sisteminin, okul öncesinden yükseköğretime kadar yaygın eğitimi de içerecek şekilde hayat boyu öğrenme yaklaşımıyla yeniden düzenlendiğini kaydetti.
Dinçer, ''Eğitim ve öğretim süreçlerini hayat boyu öğrenmeye dahil eden anlayış içerisinde getirdiğimiz kanun teklifiyle eğitim süresinin 12 yıl olarak yeniden yapılandırılması öngörülmüştür'' dedi.
''Belirlenen hedefin gerisinde kalındı''
İlk olarak 1946'da yapılan 3. Milli Eğitim
Şurası'nda zorunlu öğrenim süresinin 8 yıla çıkarılmasının önerildiğini anımsatan Dinçer, 1-5
Kasım 2010'da yapılan 18. Milli Eğitim Şurası'nda ise zorunlu öğretim süresinin 13 yıla çıkarılması yolundaki kararın, ''
Zorunlu eğitim, öğrencilerin yaş grupları ve bireysel farklılıkları göz önünde bulundurularak; 1 yıl okul öncesi eğitim, 4 yıl temel eğitim, 4 yıl yönlendirme ve
ortaöğretime
hazırlık eğitimi ve 4 yıl ortaöğretim olmak üzere öğrencilere farklı ortamlarda eğitim almaya fırsat verecek şekilde 13 yıl olarak düzenlenmelidir'' şeklinde yer aldığını söyledi.
Dinçer, Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu İlköğretim Kanunu'nun 18
Ağustos 1997'de yürürlüğe girdiğine işaret ederek, kanunun hedeflerinden ilkinin, ikili öğretime son vermek olduğunu kaydetti. Dinçer, ''1999-2000 öğretim yılında Türkiye genelinde 4 bin 639
kent ilköğretim okulunda 5 milyon 156 bin 552 öğrenci ikili öğrenim görüyordu. Bu sayı kentlerde öğrenim gören 7 milyon 17 bin 233 öğrencinin yüzde 73,48'idir. Bu öğretim yılında 2 bin 788 köy ilköğretim okulunda 610 bin 563 öğrenci ikili öğrenim görüyordu. Bu sayı, söz konusu kesimdeki toplam 2 milyon 613 bin 333 öğrencinin yüzde 23,36'sıdır. Buna göre belirlenen hedefin çok gerisinde kalınmıştır'' diye konuştu.
Hedeflenenler
İkinci hedefin,
sınıf mevcutlarını 2000 yılına kadar aşamalı olarak 30'a çekmek olduğunu ifade eden Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü:
''1999-2000 öğretim yılında bir dersliğe düşen ortalama öğrenci sayısı
Şırnak'ta ve Şanlıurfa'da 67, İstanbul'da 64, Gaziantep'te 62, Batman'da 61,
Adana ve Kocaeli'de 59'dur. Buna karşılık bir sınıfa düşen ortalama öğrenci sayısı Burdur'da 18,
Gümüşhane ve Rize'de 20,
Bayburt'ta 21,
Isparta ve Giresun'da 22'dir. Bu konuda da hedefin çok gerisinde kalınmıştır.
İlköğretim kurumlarında bilgisayar laboratuvarları kurarak, bu laboratuvarlarda
Bilgisayar Destekli Eğitimin yanı sıra, tüm öğrencilere bilgisayar kullanımını öğretmek de bir diğer ulaşılmak istenen hedefti. 2000 yılında sadece 250 okulumuzda bilgisayar vardı.
Dördüncü hedef, çocuklarımıza ilköğretim kademesinde en az bir
yabancı dil öğrenme imkanı sağlamak olarak yer almıştır. 2000 yılında Ankara'daki ilköğretim okullarında yabancı dil öğretmeni bulunamadığını düşünürsek; Şırnak, Bayburt,
Iğdır, Kilis gibi birçok ilimizde, bu hedefin ham bir hayal olmanın ötesine geçemediğini üzülerek belirtmek gerekir. Kanunun kabul edildiği 1997'de 12-15 bin
rehber öğretmene ihtiyaç duyuluyordu; ancak 1999-2000 öğretim yılında yalnızca 568 rehber öğretmen hizmet vermekteydi.''
''İhtilaf bulunmuyor''
Dinçer, kesintisiz zorunlu ilköğretim uygulamasına büyük bir öğretmen açığıyla başlandığını dile getirerek, kesintisiz, zorunlu eğitim sürecinin, meslek liselerine büyük
darbe vurduğunu, kesintisiz zorunlu eğitim sürecinin, merkezdeki okullarda yığılmalara neden olduğunu anlattı.
8 yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitimin, bu haliyle amaçlarına ulaştığını iddia etmenin, bugünün şartlarında mümkün olmadığını belirten Dinçer, sözlerini şöyle tamamladı:
''Türkiye'de zorunlu eğitim konusundaki tarihsel sürece bakıldığında, 8 yıllık süre ve uygulaması konusunda ilgili kesimler arasında, genel olarak ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak bunun kesintili mi kesintisiz mi olacağı konusundaki tartışma, özellikle 1980 askeri darbesi sonrası ve 1997 yılındaki 28
Şubat süreci sonrası dönemde gündeme gelmiştir. Dönemin doğası gereği 8 yılık eğitimin kesintisiz olması yönündeki görüşler, konjonktürel olarak ağırlık kazanmış ve bu konudaki karşıt görüşler dikkate alınmamıştır.
İmam hatip liselerinin önünün kesilmesi mantığıyla geçilen 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulamasıyla, süreç tüm meslek liselerini olumsuz etkilemiştir.
Çağdaş ve gelişmiş ülkelerin eğitim alanındaki deneyim ve uygulamaları incelendiğinde; temel eğitim sürecini tek bir aşamada düzenlemek yerine, öğrencilerin yaş grupları ve fiziki özellikleri temelinde bir kademelendirmenin
tercih edildiği görülmektedir. Ülkemiz eğitim sisteminin de 18. Milli Eğitim Şurası'nda alınan kararlar doğrultusunda, 4 4 4 şeklinde yeniden yapılandırılması ve eğitimlerin ayrı binalarda verilmesi sağlanmalıdır. Kanun teklifiyle, zorunlu eğitimin söz konusu şura kararlarıyla da tespit edilen uluslararası örnekler ile bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu esaslar ışığında, kademeli bir yapıyla 12 yıla çıkarılması amaçlanmaktadır. İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, eğitim sistemimizin halihazırdaki yapısal sorunlarına ve gelecek hedeflerimize dönük önemli bir düzenlemedir.''
Teklifin görüşmeleri devam ediyor.