Tarihin tanıklılığında Türk-
Ermeni sorununu masaya yatıran
Gülen Koleji,
Türkiye Radyo ve
Televizyon Kurumu tarafından devlet arşivlerinden yararlanılarak 3 DVD halinde hazırlanan, yapım ve yönetmenliğini Zeynep Keçeciler'in üstlendiği belgesel eşliğinde öğrencilerini bilgilendiriyor.
TRT'nin hazırladığı belgeseli satın alan kolej yönetimi ve öğretmenleri Sosyal Bilgiler derslerinde öğrencilere bu belgeseli izleterek “Türk ve Ermeni halkının birbirlerini ne kadar tanıdıklarını, birbirleri hakkında iki halkın neler düşündüğünü,
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ‘Sadık Tebaa' olarak adlandırılan Ermenilerin neden 27
Mayıs 1915 sabahı zorunlu göçe tabi tutulduklarını, tehcire giden tarihsel süreçte neler yaşandığını, Osmanlı – Ermeni ilişkilerinin bozulmasında kimlerin yer aldığını öğrencilerine belgeler ışığında anlatıyor.
Gülen Koleji Müdürü Mustafa ÜSKÜPLÜ yaptığı açıklamada:
Amacımız Ermeni düşmanlığı yapmak, geçmişte yaşanan acıları bugüne taşımak değildir.
Tarihi belgeler ışığında bir zorunlu göçün; Ermeni tehcirinin hikayesini öğrencilerimize doğru olarak öğretmektir, dedi.
Gülen Koleji Müdürü Mustafa ÜSKÜPLÜ, TRT'nin hazırladığı belgesel eşliğinde öğrencilerimize şunları öğretiyoruz:
- Türk ve Ermeni halkının birbirlerini ne kadar tanıdıklarını ve birbirleri hakkında iki halkın neler düşündüğünü,
- İki halkın tarih sahnesinde karşılaşmasını ve birbirleriyle olan tarihsel ilişkilerini,
-
Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilerin sosyal, kültürel ve
ekonomik konumunu,
- Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Sadık Tebaa” olarak adlandırılan Ermenilerin neden
27 Mayıs 1915 sabahı zorunlu göçe tabi tutulduklarını; tehcire giden tarihsel süreçte neler yaşandığını,
- Bunun yanı sıra Osmanlı-Ermeni ilişkilerinin bozulmasında çok önemli rol oynayan misyonerlerin rolünü,
-
Avrupalı misyonerlerin kendi menfaatleri uğruna içten içe Ermenileri Osmanlı İmparatorluğuna karşı ayaklandırmaları ve bu süreçte ne kadar başarılı olduklarını anlatıyoruz.
Batlı misyonerler kadar batılı devletlerin ve Rusya'nın kışkırtmasıyla
bağımsızlık fikrini iyice benimseyen Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğunu arkasından vuruyorlar, imparatorluğu zayıflatmak için sürekli
isyan çıkarıyorlar ve
terör hareketlerinde bulunuyorlar. Tüm bu isyanlar ve terör hareketleri imparatorluğu çeşitli önlemler almaya mecbur bırakıyor.
Ermeni isyanları durmak bilmiyor. Bu başkaldırı hareketleri 1.Dünya
Savaşında yer alarak Osmanlı İmparatorluğuna karşı savaşmaya kadar uzanacak ve imparatorluğun
Kafkas cephesinde önemli bir yenilgi almasına neden olacaktır.
Anadolu'yu ve Çanakkale'yi kaybetmemek için Osmanlı İmparatorluğu
doğudaki Ermeni isyanlarına, Ermenilerin düşmanla
işbirliği yapmasına bir çözüm bulmak zorundadır.
Ve nihayet dönemin yöneticileri olan İttahat ve Terakki Partisi çareyi Ermenileri Doğu Anadolu'dan o dönem Osmanlı toprağı olan Suriye'ye göç ettirmekte bulurlar.
1915 olayları yani Ermeni tehciri, göçü iddia edildiği gibi bir toplu
imha operasyonu, bir soykırım değil, savaş koşullarında her devletin yaptığı gibi sadece askeri bir tedbirdir.
Kaldı ki Ermenilere 4 yılın sonunda kendi yaşadıkları topraklara dönüş hakkı sağlanmış, geri dönenler
e devlet tarafından her türlü
yardım yapılmıştır. Tehcir sırasında suistimalleri görülenlere, yani Ermenilere eziyet edenlerde kurulan mahkemelerce yargılanıp cezalandırılmışlardır.
Bunun yanı sıra Malta'da İngilizler tarafından üst düzey ittihatçılar, Ermenilere soykırım yaptıkları iddiasıyla yargılanıp
beraat edilmişlerdir.
İşgal altındaki bir imparatorluğun yetkilileri bu mahkemelerde rahatlıkla suçlu bulunabilecekken beraat edilmişlerdir.
Ermeni sorunu
Kurtuluş Savaşı sonunda itilaf devletleriyle Türkiye arasında imzalanan
Lozan anlaşmasında ele alınmış ve sonuçlandırılmıştır. Yeni kurulan
Türkiye Cumhuriyeti azınlıkların konumunu belirlerken Ermeni sorununu da çözümleyip son noktayı koymuştur.
Fakat daha sonra yakın tarihimizde Karabağ'da yaşananlar günümüzdeki Türk-Ermeni ilişkilerini tekrar sorgulanır hale getirmiştir.
Tüm dünyanın gözü önünde Ermenilerin Karabağ'da yaptıkları
katliamlar ve dünya kamuoyunun buna sessiz kalması da büyük bir talihsizlik olmuştur.
İki Yüzlü ve Çıkarcı Avrupa Siyasetçileri
Fakat günümüzün sorumluluk sahibi eğitimcilerinden, siyasetçilerinden ve idarecilerinden beklenen dünde yaşanan kavgaları ve düşmanlıkları bugüne ve yarınlara taşımak değildir.
Geçmişte yaşanan acıları, kinleri, kırgınlıkları, tatsızlıkları siyasi hırslarına ve siyasi beklentilerine alet edenler bugünkü ve yarınki nesillere de kavgalarla, düşmanlıklarla, savaşlarla dolu yaşanmaz bir dünyayı
miras bırakan beceriksiz Avrupa siyasetçileri ve idarecilerdir.
Geçmişte Yaşanan Cinayetlerin Sorumluları Bugünkü Türkler ve Ermeniler Değildir
Tamam, o gün hiç mi
cinayet işlenmemiştir. Katliam yapılmamıştır. İki taraf da kışkırtmalara ve
tahriklere kapılıp birbirlerine karşı olmaması gereken
cinayetler işlemişlerdir. Ama kimse başkasının işlediği hatadan ve günahtan sorumlu tutulamaz. Bugünkü nesiller de dün babalarının ve dedelerinin hatalarından ve cinayetlerinden sorumlu tutulamaz. Geçmişte karşılıklı yaşanan yanlışların ve acıların sorumlusu bugünkü Türkler ve Ermeniler değildir. İki tarafı da kendi çirkin menfaatleri uğruna birbirine karşı kışkırtan, tahrik eden o günün süper güçleri, batılı devletleri ve onları yöneten ikiyüzlü, çıkarcı siyasetçileri ve idarecileridir.
Bugünün Sorumlu İdarecilerinden Beklenen…
Bugünün sorumlu idarecilerinden beklenen geçmişte yaşanan acıları tazelemek, kabuk bağlamış yaraları kaşımak ve kanatmak değil; tarihinde uzun yıllar birlik ve beraberlik içinde, insanca, dostça yaşamış bu toplumları tekrar nasıl bir araya getirebiliriz; sevgiye, şefkate, dostluğa, güvene ve barışa dayalı insanca yaşanılacak bir dünyayı ve istikbali yeniden nasıl inşa edebiliriz, bunu düşünmek ve başarmaktır.
Yarın Hayırla ve Takdirle Anılacak İdareciler
Yarınların ve gelecek nesillerin dünyasında hayırla ve takdirle anılacak yöneticiler ve siyasetçilerde bunu başaranlar olacaktır.
Evet geleceğin başarılı idarecileri geçmişte yaşanan acıları bugüne taşıyanlar değil; Türk ve Ermenileri tekrar barıştıranlar olacaktır.
Yoksa kan ve
gözyaşı üzerinden acıların üzerinden siyasi ikballer devşirmeye çalışan talihsizler değildir.
Gülen Koleji'nin Ermeni asıllı öğrencisi Lusin'in velisi Rafi
Kaplan da yaptığı açıklamada:
Ben Ermeni asıllı bir Türk vatandaşıyım. Geçmişte kendi menfaatleri uğruna bizi Türk ve Ermeni diye birbirimize düşman eden, asırlık dostluğumuzu ve kardeşliğimizi
bombardıman eden Avrupalı devletler dünkü kavgaları, dargınlıkları ve kırgınlıkları bugüne de taşıyıp bizleri tekrar birbirimize düşürmek istemektedirler. Günümüzün medeni dünyasında artık eski kavgaların ve düşmanlıkların yeri olmamalıdır.
Tarihte yaşanan karşılıklı yanlışların bugüne taşınmasının akılla, mantıkla izahı olmadığı gibi kimseye faydası da yoktur.
Biz bugün Anadolu'da yeni Türk toplumu ile beraber huzur, barış ve kardeşlik ortamı içinde yaşıyoruz ve çok mutluyuz. Ermeni veya Hıristiyan olduğumuz için bir ayrıma tabi tutulmuyoruz.
Benim eşim Türk. Kızım özel bir Türk Okulu olan Gülen Koleji'nde okuyor. Ben ve kızım bu okulda okumaktan çok mutluyuz ve huzurluyuz. Kızım öğretmenlerini çok seviyor, öğretmenleri de kızımı çok seviyor.
Tıpkı geçmişte olduğu gibi tekrar karşılıklı hoşgörü, saygı, anlayış ve birbirini kendi konumunda kabul etmeye dayanan bir dostluk ortamını oluşturup yaşamaya çalışıyoruz.
Batılı siyasetçiler kendi çıkarları için bizim ve çocuklarımızın aydınlık geleceği ile oynamayı bıraksınlar. Üzerimizden ellerini çeksinler. Bize gölge etmesinler, başka ihsan istemeyiz.
Burası bizim vatanımız ve biz burada Türklerle kader birliği yapmışız, birlikte yaşayacağız, dedi.