Türk Üniversiteleri nasıl kurtulur?

Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Osman Çakmak'tan Türk Üniversiteleri üzerine çarpıcı değerlendirme.

Türk Üniversiteleri nasıl kurtulur?

UĞUR İLYAS CANBOLAT’ın röportajı -Üniversite problemi denilince tartışılan konuların başında rektör seçim sistemi ve onların yanlış tasarrufları akla geliyor. Halbuki daha önemli problemler var: Örneğin diplomalı işsizlik tehlikeli bir boyuta ulaştı. Bugünlerde üniversiteler seçim hazırlığı içinde. İsterseniz üniversitelerdeki seçim sistemini ele alalım. Bu konudaki görünüz nedir bir öğretim üyesi olarak? - Rektörlerin üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilmesini doğru bulmuyorum. Bunun bir çok mahzurları var. Bir kere önce üniversitenin temel misyonuna bakılmalıdır. Dikkatle incelendiğinde aslında mevcut seçim sistemi bizim üniversite anlayışının rotasından nasıl saptığını gösteriyor. Üniversitede rektör dekan ve öğretim üyesi aslında kime karşı sorumlu olmalıdır? Benim görüşüm halka karşı sorumlu olmalıdır, öğrenciye karşı sorumludur. Akademisyenlere değil… Rektörü halk seçmelidir. Türkiye’de bunu başarmalıyız! Bir sonraki seçimde tekrar seçilmeyi düşünen rektörlerimiz menfaatlerde ayrıcalıklar yapmaz mı? Örneğin akademik terfi ve kadro, idari görev gibi tercihlerde kendisine oy verenlere öncelik vermez mi? Zaten böyle olmaktadır. Onlara şirin görünmeye çalışmaktadır. - O halde nasıl bir seçim sistemi düşünülmesi gerekir özgür bir üniversite için? - Üniversitelerin asıl görevlerinin ne olduğunu tekrar hatırlamakta yarar var. En yeni bilgi ve tecrübeleri taraflarla paylaşarak üniversiteleri uzman düşünüşün, derin bilginin merkezi haline getirmek ve böylece üniversiteleri kalkınmanın ve gelişmenin motoru yapabilmektir. Bu asli görevlerin ifa edilmesi, halkın da söz sahibi olacağı halkın temsilcilerinin denetleyeceği mekanizma ve sistemleri kurmakla mümkün olabilir. Son zamanlarda üniversiteleri ülke sathına yayma konusunda artan çabalar var. Her ile üniversite kuruyoruz ama o ilin ileri gelenlerini, halkın temsilcilerine kalkınmanın sanayinin iş dünyasını üniversitede hemen hiçbir etkiye ve yetkiye sahip değil. Eğer rektörlerin seçimi mütevelli heyetlerinin eli ile olmalıdır. Bu olursa üniversite ile halkı birbirine bağlamada en önemli adımı atmış oluruz. Evet rektörü mütevelli heyeti seçmelidir. Tabi rektörü göreve atayan makam onu aynı zamanda görevden alabilmelidir. -Siz bu konuda düşünmüşsünüz anladığım kadarıyla. Size göre üniversite mütevelli heyetinden kimler olmalıdır? - Halka karşı kalkınmayı gelişmeyi temsil edenler seçilmelidir. O bölgenin/ilin sanayi ticaret odası başkanları olmalıdır. O bölgenin devlet temsilcileri olan vali ile belediye başkanları gibi olabilir. O bölgenin vergi rekortmeni iki üç iş adamı yer alabilir. Mütevelli heyetinde tabi ki üniversite hocaları da temsil edilmeli… Belki bu temsil oranı yüzde elli kadar olmalı. Ayrıca öğrenci temsilcilerinin de rektör seçiminde bir yeri olmalı ki rektör kendisini öğrencilere karşı sorumlu hissetsin. - Siz üniversiteleri bir işletme mantığı ile değerlendiriyorsunuz sanırım. Size göre rektör işletmeci mi olmalıdır? - Elbette… Düşünün milyonlar, milyarlarca YTL bütçesi var. Aynı zamanda devasa işletmeler niteliğinde üniversiteler. Seçilen rektörün işletme bilgi ve tecrübesi ise yok, yıllarca hocalık yapmış. Bakkal bile işletmeye tecrübesi olmayan bir kişi rektör seçilebiliyor. Bunu nasıl kabul edeceğiz? Ehliyete haiz olmayan bir kişinin ülkenin ve hazinenin malını en iyi şekilde çekip çevirmesi ve kâr getiren kurumlar haline getirmesi mümkün müdür? Halkın problemleri ile iç içe olmamış, ticaretin sanayinin firmaların dert ve problemlerinden habersiz birisinin üniversitesine, bölgeye ne derece faydalı olabilir? Bunlar üzerinde herkesin düşünmesi gereklidir? Öyle gariplikler oluyor ki üniversite konusunda… Örneğin sanayi kurumlarının yoğun bulunduğu bölgeye inşa edilmesi gereken bir meslek yüksek okulu binası gidilip dağ başı gibi bir ıssız bir yere kuruluyor. 500 öğrenci kapasiteli binada 100 öğrenci öğrenim görüyor. Hele şu işe bakın ki o ilde açılması gereken, kritik öneme haiz yüksek okul veya yüksek okul bölümü açılamıyor.. Üniversitelerin bölge halkından, bölge ileri gelenlerinden kopukluğun boyutuna dikkat edelim. Belediye başkanı, vali yahut ticaret sanayi odası meslek erbapları ya da işverenler o bölge için önemli ve öncelikli hizmet içi kurslarını açtıramıyorlar. Bu tür taleplerine merci dahi bulamıyorlar. Daha bunun gibi sayılamayacak derecede gariplikler üniversitelerin halktan ne derece kopuk olduğunu gösteriyor. - Problemleri tespit etmek belki kolay bir iş… Ancak problem çözümünde takip edeceğimiz yol ne olmalıdır? Yüksek öğretimin problemlerini ve çözüm yollarını sunmak sanırım yeterli olmuyor. Bir de nasıl çözeceğimizi belirlemek önemli... Problem çözmeyi bilmiyoruz galiba.. ne dersiniz? - Probleminin çözüm yoluna girmesi için bir defa çok boyutlu eğitim ve üniversite problemlerinin tüm boyutları ile çeşitli sempozyumlarda ve şûrâlarda 'bilimsel olarak' ele alınması ve tartışılmalıdır. Bunu yapmış değiliz. Problemin çözülmesi için önce onu iyice anlamamız gerekiyor. Üniversite reformu konusunun 3. ve 4. derecedeki karmaşık bir denklem statüsünde iken 'dört işlem mantığı' ile ele alınmamalıdır. Hatta bu konularda tez çalışmaları yapılmalı. Bilimsel platformlarda ele alınmalı. - Eğitim ve araştırma problemlerinin çözüm yoluna girmesi için bir kere problemleri gerçekten kavrayan, bilimsel çözüm metotları geliştiren profesyonel uzmanları bulup onları yetkili ve etkili kılabilecek irade ve dirayeti gösterebilecek miyiz? - Bekliyoruz. Bir akademisyen ve bu konuda kafa yoran birisi olarak yapılan yanlışlara dikkat çekmeye çalışıyorum. Çözüm adına teşebbüslerin boşa gitmemesi için gölge ayrıntı problemler yerine gerçek problemleri göstermeye çalışıyorum.. Gelişmiş ülkelerin hepsinde üniversiteler, toplumların sosyal değişim-gelişim-kalkınma süreçlerinde ve yeni kültürel değerlerin benimsenmesinde kilit rol oynamaktadır. Büyük problemlerin çözümü, büyük takımların kurulmasını gerektirir. Üniversiteleri problem olmaktan çıkarıp kendileri problem çözen hale getirmek istiyorsak sanayi, devlet kurumları ve yüksek öğretim kurumlarının ileri gelenleri beraberce bir yol haritası oluşturmalıyız. Öncelikle üniversitelerin kalkınmada ve rekabette motor görevi yapamamasının asıl nedeni araştırılmalı, gerçek problemler bir bir belirlenmeli... Üniversitelerin Türkiye ekonomisinin verimliliğine ve rekabet edebilirliğine niçin olumlu katkıda bulunamadığı sorusu sorulmalı öncelikle. -Yeni bir üniversite reformu teşebbüsünde, başarılı sonuçlar elde etmek istiyorsak, nelere dikkat etmeliyiz? - Artık ayrıntı problemler ve pansuman tedbirlere değil gerçek sorunlara odaklanılmalıdır. Bunun için de öncelikle problem çözme tavır ve yaklaşımlarımızı gözden geçirmeliyiz diye düşünüyorum. Konuyu bilimsel platformlara taşımak ve önce neyi çözeceğimizi bilmeliyiz. Sonra kanun çıkarmak ancak çözümün kendisi değil olsa olsa bir parçası olacağının farkında olmalıyız. Konular bir proje olarak ele alınmalı, zamana yayılmalı; yıllara göre kimin ne zaman ne yapacağı kimin hangi rolü üstleneceği belirlenmelidir. Sonra, üniversite reformunu ortaöğretimden ayrı düşünmemek gerekiyor. Bunlar da yetmez. İlgili tarafların ikna edilmesi ve çözüm için bir ciddi isteğin oluşturulması önemli. Ön yargılı bir yaklaşıma sahip bir toplum olduğumuzu unutmayalım. Bunun için kamuoyunun özellikle basının ikna edilmesi belki her şeyden daha önemli bu süreçte. - Bilim hayatımızın neresinde? Önce bu soru ile başlayalım. Diğer ülkelerde üniversiteler bilimsel ve teknolojik gelişmelerde, hatta sosyal ve kültürel değişimlerde “tetikleyici” ve “hızlandırıcı” rol üstlendiği halde ülkemizde neden bu fonksiyonlarını ifa edememektedir? - Bilimin önemi arttıkça, yüksek öğrenim daha gerekli ve önemli hale geldiği ve üniversitelerin sorumluluğu arttığına göre üniversitelerin önemi ve rolü yediden yetmişe hepimizi ve geleceğimizi ilgilendiriyor. Üniversitelerden gelecek demektir, kalkınma demektir, hürriyet demektir. Kimse üniversitelerden kendini bağımsız tutamaz. - Üniversitelerimiz, kitleleri ardından sürükleyen felsefi ve siyasi düşüncelerin, bilimsel ve teknolojik yeniliklerin üretildiği, eleştirildiği, yanlışlandığı veya reddedildiği mekanlar haline nasıl getirilebilir sorunu ile karşıya bulunuyoruz. Üniversiteler değişimin taşıyıcısı haline getirmek ve verilen eğitim, gençlere diploma vermekten öte amacının olması lazım diye düşünüyoruz. Toplumda okulunu bitiren mesleğini öğrenemiyor diye yaygın bir kanaat var? Bu yaygın kanatın kaynağı nedir? - Her sorunda olduğu gibi eğitim ve araştırma konusunda da problemlerin gerçek kaynaklarına eğilmeliyiz. "Yanlış yere bakmaktan vazgeçmeliyiz yani. Eğitimin sorunları olarak "görüntüler" ve "ayrıntıları" yerine kök sorununa inmeliyiz. Öncelikle YÖK sistemini konuşmalıyız. Üniversite ile halk arasında kalın duvarlar oluşturduğu kanaatı var. Adeta halka hizmeti adeta yasaklayan bir üniversiteler YÖK sistemi var. Öncelikli görevi ülkemizin sanayi teknolojisine, kültürüne, ekonomisine hizmeti esas alan bir üniversite anlayışını ve üniversite yönetimini ele almalıyız. - Sorunlarını çözebilen bir toplum olduğumuzu söyleyemiyoruz. Daha çok kavga ediyoruz. Uzlaşma kültürü kaybolmuş gibi. Neye bağlıyorsunuz? - Problem temelli ve proje tabanlı bir eğitim yerine hazır bilgiye konan bir eğitim yapısına sahibiz. Haliyle sorununun çözümünü başkasından bekleyen insan tipi yetişiyor bu eğitim yapısında. Beceri ve sorgulayan nesil yetiştirmek için önce eğitim yapısından işe başlamalıyız. Aksi halde kısır döngüden kurtulamayız. Sorun çözmenin ve üretmenin batı insanına, has bir durum olduğuna inanmaya başlarız. Bu eğitimin tek bir amacını görüyoruz: “Sınav başarıcısı çocuk yetiştirmek” Nasıl tuğla yığınından bina ortaya çıkmazsa merkezi test odaklı bu eğitimle de insanımızı düşünen ve üreten konuma çıkaramayız. Bu eğitim, genç neslimize, öğrenilmiş çaresizliği öğretmekte ve kendine güvensiz yığınlar yetiştirmektedir. Sonra sınavların eleme niteliği ile ÖSS sistemi ile % 80 ini ıskartaya çıkartan bir sistemle gençleri daha hayatının baharında yokluğa ümitsizliğe mahkum etmekteyiz. Gençleri daha hayatının ilk nakavtında yenik bırakmaktayız. Ne yapmalıyız? Beyin fırtınası tekniği gibi aktif eğitim modellerini hayata geçirmeliyiz. Kimlik ve şahsiyet sahibi, kendisi ve kendi değerleri ile barışık, batı karşısında kompleks duymayan bir gençlik yetiştirmeliyiz önce. Aksi halde bu eğitim yapısı ile insanımızın beynini uyuşturmaya devam ederiz. Kafa boş kutu habire bilgi yığan ve televizyon seyreder gibi eğitimden nasıl icat eden sorgulayan nesiller yetişebilir mi? Nasıl bir tuğla yığınından bina ortaya çıkmıyorsa, bilgi yığını da bilimsel düşünceyi doğurmuyor ve kısaca bilimin kendisini ortaya çıkarmıyor. Bilgi aktarmaya dayanan ve adeta dershaneleşen mevcut eğitim yapısı içinde meraka dayalı kuşku ve sorgulama neredeyse sıfır düzeyde kaldığından, verilen eğitim üretici ve mucit düşünceleri geliştirememekte, fert problem çözme yeteneğine sahip olamamaktadır. Eğitim sınavlara hazırlanmak ve kafaya bilgi yığmak halini görüyoruz üniversitelerde. Elbette üniversitelerde mevcut eğitim yapısının sorgulanarak artık aktif eğitimin uygulamaya konulması gerekiyor bu süreçte. Öncelikle yapılması gereken aktif ve verimli ders metotlarını uygulayamaz hale getiren ders ücretli eğitim sisteminin terk edilmesidir. - Evet üniversitelere dönersek, gitgide diplomalı işsizliğin artması üzerine KPSS denen yine teste (malumat, ezber bilgi) öne çıkmaya başladı. Dershaneler ve kurslar artmaya başladı. Bu durumda üniversite eğitimi de liseler gibi önemini kaybedecek, dershane bağımlısı haline gelecek gibi görünüyor. “Beşikten mezara dershane” hayatımız olacak gibi. - Sorgulamalıyız. Üniversitelerde eğitim ne denli araştırmaya dayalı? Ne kadar gerçek hayatla iç içe? Üniversitede öğrenci ağır ders yükü altında ezilmekte, yüklenilen bilgileri özümsemeye fırsat bulamamaktadır. Sonunda ezberciliğe yönelip imtihan geçmeye odaklanmak zorunda kalmaktadır. Özgüvenden yoksun olarak mezun olmaktadır. Sorgulama, yaratıcılık, analiz ve sentez kabiliyetleri gelişmeden mezun olan bu gençlerin büyük kısmı iş bulmakta zorlanmakta veya bir liselinin yapabileceği işlere talip olmaktadır. Dünyada eğitime çok zaman ve çok maddi kaynak ayırdığı halde netice almayan bir toplum haline gelmemizin sebebini iyi araştırmalıyız. Özellikle sistemi dejenere eden test odaklı eğitimdir. Son zamanlarda Milli Eğitimin yeni müfredat yaklaşımı iyi bir başlangıç… Ancak mevcut sınav sistemi bu yeni eğitim sisteminin mantığı ile taban tabana zıt. Bakan dershaneleri kaldıracağım vs dedi. Ama gördük ki OKS yıllara yayılarak dershaneler ve sınav odaklı eğitim iyice pekiştirilmektedir. Yetkililer çoğu kere iyi niyetle çalışıyorlar ve çözmeye de uğraşıyorlar. Ama problemin temeli “anlaşılmayınca” kolay değil sonuç almak! - Bilimi rehber ve iktidar yapmak ne anlama gelmektedir? Bilimi ülkemizde nasıl öncü konuma getirebiliriz? - Bilim ve ortak aklı derin düşünce ile işlerimizi yapabilsek işlerimiz daha kolay çözülecektir elbette. Avrupa ve Amerika’da kararları siyasiler alıyor görünse de arkada kararlar araştırmaya dayalı uzun strajiler ve bilim politikaları vardır. Bakanlar başkanlar başbakanlar bürokratlar sekreter yani uygulayıcı hayata geçirenlerdir Arkada çalışan bir bilim ordusu alır. Bir bilim politikası vardır.
<< Önceki Haber Türk Üniversiteleri nasıl kurtulur? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER