Açıkgöz, "Yasal düzenek içinde biz açarsak üniversiteleri
türbana, yarın öbür gün çarşaflı bir kızımız gelirse biz onu geri çeviremeyiz" dedi.
28 Kasım'da
görev süresi dolacak olan ZKÜ Rektörü Prof.Dr.
Bektaş Açıkgöz, DHA muhabirinin üniversitelerdeki türban sorununa ilişkin sorularını cevaplandırdı. Türbanın, 1980-1990'lardan sonra üniversitelere girdiğini belirten Prof.Dr. Açıkgöz, "O dönem türbanlı arkadaşlarımız gelmeye başladılar.
Üniversitelerde serbestti türban. Bir süre sonra çarşafla gelinmeye başlandı. Değişik tarikatların giysileriyle gelinmeye başlandı. Bunun üzerine üniversite
yönetimleri bunları yasaklamaya başladı. Yasaklanınca türbanlı kızlarımız
mahkemeye gitti. İdari Mahkeme,
Danıştay,
Yargıtay derken
Anayasa Mahkemesi'ne gidildi.
Anayasa Mahkemesi 2 önemli karar verdi. Ondan sonra
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (
AİHM) götürüldü. AİHM de, üniversitelerde uygulamayı doğru buldu. Biz de o nedenle türban yasağını uyguluyoruz. Bu şekilde uygulanması gerekiyor" dedi.
ZKÜ'de türban sorunu olmadığını, öğrencilerin türbanlarını çıkararak kampuse girdiklerini belirten Prof.Dr. Açıkgöz, "Benim dönemimde hiç türban sorunu olmadı. Bundan sonra olur mu bilemem. Kimse kimseden farklı değil. Kimse kimseye yan gözle de bakmıyor" diye konuştu.
Prof.Dr. Açıkgöz, 2008'de bir dergiye yansıyan, "Üniversitelerde türbanın serbestliğine dair çıkarılacak
kanun, Anayasa'nın
laiklik ilkesine aykırı olarak nitelendiriliyor. Yapılacak düzenlemeler Anayasa'daki laiklik ilkesinin aşılması çalışmaları olarak nitelendirilir. Türbanın serbest bırakılması üniversitelerde sosyal huzuru bozacaktır" şeklindeki sözlerinin hatırlatılarak, "Bu görüşünüzün arkasında mısınız hala?" sorusu üzerine şunları söyledi: "Aynen, bu sözümün arkasındayım. Çünkü bir kızımız, türbanla üniversiteye geldiği zaman, 'Ben farklıyım' diyor. Niye farklısın? 'Burası
Müslüman bir
ülke. Ben bunu dini sebeple yapıyorum' diyor. Peki bunu takmayan insanlar Müslüman değil mi? Ve
baskı oluyor. Yani biz bunları yaşadık. Diğer kızlar, türban takmayan kızlarımız baskı altında kaldılar. Tarikatlar çeşitli giysilerle gelmeye başladılar. Bugünkü yasal düzenek içinde biz açarsak türbana üniversiteleri, yarın öbür gün çarşaflı bir kızımız gelirse biz onu geri çeviremeyiz. Çünkü aynı şeyi o da söyleyecek. 'Ben dini inançlarım sebebiyle çarşafla geliyorum' diyecek. Nasıl geri çevireceğiz? Tamam kimse kimsenin başörtüsüne, türbanına karışmıyor. Dini, siyasi simgesine karışmıyor. Bu bir insanlık gereğidir. Düşündüğün zaman öyle. Ama şöyle bir şey var; Bir baskı unsuru olduğunu hissettiği zaman, baskı unsuru olduğu anda ki oldu, o zaman laik devlet ve laik yönetim buna kısıtlama getirebilir. AİHM de bunu haklı buldu."