Afrika'daki Türk Okulları'nı kapatma girişimine tepki yağıyor. Arif Özutku, Nijerya'da yıllarca görev yapmış bir öğretmenin anısını 'Afrika’daki Türk Okulları kapansın diyenler, meydanı kime bırakmak istiyorlar?' başlıklı bir yazıyla kaleme aldı.
İşte Özutku'nun o yazısı:
'Bu yazımda uzun yıllar Afrika’daki Türk Liselerinde görev yapmış olan arkadaşım Hasan Aygün Beyin yaşamış olduğu ilginç ve ibretlik hadiseleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Hasan Bey başından geçen hadiseleri şöyle anlatıyor:
2003 - 2010 Yılları arasında Nijerya'daki Türk Liseleri’nde yedi sene genel müdür olarak görev yaptım. Nijerya'ya giderken zihnimde SSCB dağıldığında Papa 2. Jean Paul'un kendi kurmaylarıyla yaptığı bir toplantının sonunda sarf ettiği şu sözler yankılanmaktaydı. Papa, Vatikan kurmaylarını toplayıp onlara "Sizden daha önce Afrika’yı istemiştim. Gösterdiğiniz cansiperane hizmetlerle bugün Afrika milletlerini din kardeşimiz olarak kazandık. Bunun için sizlere teşekkürü bir borç biliyorum. Bildiğiniz gibi SSCB dağıldı. Şimdi aynı duyarlılığı göstererek sizden bugün de Asya’yı kazanmanızı istiyorum." demişti. Acaba Afrika milletleri Papa'nın dediği gibi gerçekten de Hıristiyanlık’a teslim olmuşlar mıydı? Eğer Hıristiyan olmuşlarsa bu büyük değişim kara kıta da nasıl gerçekleşmişti? Bu kesif sorulara gerekli cevapları Nijerya'da görev yapacağım zaman dilimi içerisinde bulmayı ümit ediyordum.
Nijerya'ya vardığımda Afrika’yla alakalı ilk intibam, yeraltı ve yerüstü kaynakları olarak çok zengin olan kıtanın Batılı devletler tarafından tabi tutulduğu sömürünün büyüklüğü üzerine olmuştu. Her ne kadar bu devletler günümüzde bağımsız olsa da emperyalist güçlerin elinden çekmeye devam ediyorlardı. Batı tarafından, sahip oldukları yer altı ve yer üstü zenginlikleri bir şekilde günümüzde de ellerinden alınıyor, karşılığı kendilerine layıkıyla verilmiyordu. Belki de misyonerlik faaliyetlerinin en önemli neticesi bu çarpık düzenin devamını sağlama üzerine oluyordu.
Ayrıca millet olarak buralara biz gelmeyelim diye ülkemizde yamyam olarak tanıtılan bu insanların arasında bizim anladığımız manada yamyamda hiç yoktu. Afrika insanı özünde çok sıcak kanlı ve cana yakın insanlardı. Kime bakıp tebessüm etsen o da sana aynen tebessüm ederek karşılık veriyor hatta bir de üzerine el sallıyordu. Afrika'da bulunduğum yıllarda arabamla ve yalnız olarak defalarca ülkeler arası seyahat ettiğim halde bu saf ve temiz insanlardan herhangi bir zarar görmedim.
Abuja’da eğitim vermekte olan bir Amerikan Lisesi mevcuttu. Halk bu okulun eğitiminin kaliteli olduğunu düşünüyordu. Söylenilenlerin doğruluğunu araştırmak ve yapmış oldukları faaliyetleri yakından görmek üzere kendilerinden randevu alıp ziyaretlerine gittim. Okul şehir merkezinden 70 km uzağa tabiri caizse kuş uçmaz kervan geçmez bir yere kurulmuştu. Okulun ihtiyaç duyduğu elektrik jeneratörle üretiliyor, su ise artezyenle çıkarılıyordu. Bahçe girişinde bulunan mermer bir levha üzerine ‘Bu kampüs 7.5 milyon dolara mal olmuştur. Maliyetin 5 milyon dolarlık kısmı A.B.D hükümeti, diğer 2.5 milyon doları ise A.B.D deki ‘Kiliseler Birliği’ tarafından karşılanmıştır.’ yazıyordu.
Her Sabah Kilisede Dua Ederek Eğitime Başlarız
Okul müdürü girişte bizi çok sıcak bir şekilde karşıladı. Kendisi doktorasını yapmış, akademisyen bir papazdı. Okul kampüs şeklinde inşa edilmişti. Kampüsün tam ortasında büyük bir kilisesi vardı. Okulu gezmeye ilk kiliseden başladık. Müdür bey ‘Her sabah tüm öğretmen, öğrenci ve personel burada toplanıp, dua edip derse öyle gireriz’ dedi. Kiliseyi gezerken de durup bize Hristiyanlığı tebliğ etti.‘ Biz belki de bir ömür boyu bir daha sizinle görüşemeyeceğiz. Sizin için bu tarihi bir fırsattır. Kutsal bir mekandayız. Hristiyan olmayı düşünmez misiniz, olursanız cennete gidersiniz.’ dedi.
Müdür beyin bu ilginç teklifini kibarca reddettikten sonra kampüsü gezmeye devam ettik. Gerçekten de okulun eğitim binaları, yurtları ve yemekhanesi çok güzeldi. Hiçbir masraftan kaçılmamış, hiçbir ayrıntı unutulmamıştı. Müdür beye okulu gezerken “Buralara nasıl geldiniz? Sizin aileniz ve çocuklarınız yok mudur?’’ diye bir soru sordum. Tebessüm ederek ‘ Ailem Amerika’da yaşıyor. Çocuklarım üniversitede okuyor. Bir Pazar günü kiliseden beni çağırdılar. Nijerya’daki okula müdür lazım, seni gönderelim dediler. Ben ahiretim adına böyle bir teklife hayır diyemezdim. Öğrencilerimizi tamamen dini hassasiyet üzere yetiştiriyoruz. Liseyi bitiren çocuklarımızı farklı köy, şehir, ülkelere misyoner olarak gönderiyoruz. Talebeliği döneminde Hristiyanlığı kavrayamayanları Amerika’daki kilisemiz aracılığı ile tespit ettiğimiz ailelerin yanına yerleştirip eksik kalan kısımlarını orada tamamlıyoruz.Afrika’da çok güzel bir hizmet zemini var. Boş kalan vakitlerimi de başka okullarda öğrencilere Hristiyanlık dersleri vererek geçiriyorum’ dedi. Gezerken kimi görse selamlaşıyor, tebessüm edip akrabalarına varıncaya kadar insanların hal ve hatırlarını soruyordu.
Bir başka misyoner okulunu da Nijerya’nın ikinci büyük şehri Kano’da ziyaret etme fırsatım oldu. Gittiğim okulun müdürü İskoçyalı’ydı. Bir önceki müdüre sorduğum sorunun bir benzerini de ona sordum: İskoçya neresi Nijerya neresi? Nasıl oldu da ülkenizden bu kadar uzaklara gelebildiniz? dedim. Verdiği cevap hakikaten çok ibret vericiydi.
Sabırlı Olmalısın, Çok Çalışmalısın, Zorluklar Karşısında Yılmamalısın
Bundan 25 sene evveldi. İngiltere’de bizi bir seminere tabi tuttular. Toplamda 600 kadar misyoner öğretmendik. Afrika’nın değişik ülkelerine gidip misyon okulları açacaktık. Benim gibi birkaç kişi ile özel görüştüler. Bana dediler ki sen Nijerya’nın Kano eyaletine gideceksin. Orada nüfusun %98’i Müslüman. Kano şeriatla yönetiliyor. Sana engel olmak isteyebilirler. Orada sabırlı olmalısın. çok çalışmalısın, olumsuzluklar karşısında yılmamalısın ki o karanlık nokta da hristiyanlık adına aydınlansın. Ben bu sözlerden çok etkilenip buralara geldim. Önce bir bina kiraladım. Okulumu açtım. Bakanlık yetkilileri bir gün beni bakanlığa çağırdılar. Böyle kiralık binada okul açamazsın. İlla okul açacaksan biz sana arsa vereceğiz. Kendi binanı o arsaya inşa edeceksin. Binan bitince okulunu açacaksın dediler. Halbuki herkes biliyor ki Nijeryada okulların %40’ının resmi kaydı yok. Kiralık binalarda eğitim yapan binlerce okul var. Bu tavır aslında bana buralardan çekip gideyim diye çıkarılan hususi bir problemden ibaretti. Ama bana büyüklerim sabırlı olacaksın, çok çalışacaksın, yılmayacaksın demişlerdi. Kendilerine tamam, arsayı verin dedim.
Arsayı bilerek şehir dışında verdiler. Buna rağmen yılmadan, sabırla binamı yaptım. Şimdi şehir büyüdü. Görüyorsunuz okul artık şehrin merkezinde kaldı. İlk yıllar Kano halkı çocuklarını bize göndermediler. Okulun bahçesine bir cami yaptırdım. Yine göndermediler. Ben de çözüm olarak buradan evlenmeye karar verdim. Sonra hanımın akrabalarından az da olsa öğrenci gelmeye başladı. Bu öğrencileri canla başla çalıştırdık. Yarışmalarda hep birincilikleri bizim okulun aldığını görünce insanlar çocuklarını bize göndermeye başladılar. Şimdi yerimiz yok. Artık gelen öğrencileri geri çevirmek durumunda kalıyoruz.’
Dinlediğim sözler karşısında adeta şok olmuştum. Keşke biz de buralara 50 sene önce gelebilseydik, bu insanlara biz sahip çıkabilseydik, acaba ahirette Allah bize bu çocukların hesabını sorar mı diye düşünmekten kendimi alamadım. Ama asıl kahredici tablo ile henüz karşılaşmamıştık Ben kendi his dünyamda karmaşık düşünceler içerisindeyken içeriye siyahi bir hanım girdi. Yanında 2 çocuk vardı. Siyahi çocuklar baba diye İskoç müdüre sarıldılar. Müdür Bey bir yandan çocuklarına sarılıp bir yandan da beni onlarla tanıştırdı. Bu iki kız benim çocuklarım, bu hanımefendi ise eşim Ayşe. Ayşe Hanım’ın boynunda sallanan bir haç kolye vardı. Kılık kıyafeti kesinlikle Kano’lulara benzemiyordu.
Aklıma Nijerya’ya gelirken takılan soru geldi. Kara kıta da yaşanan değişimin nasıl gerçekleştiğini merak etmiştim. Ziyaret ettiğim bu ve benzeri okulların binlercesi açılarak Afrika Hristiyanlık’a teslim edilmişti. Yaşadığım bu iki örnek o an ne kadar doğru işler yapıyor olduğumuzun somut bir göstergesiydi. Arkasına devletini ve dini teşkilatlarını alıp buralarda kadar gelen insanlara mukabil bizler inanmış bir avuç öğretmen ve samimi bir kaç esnafla çok kısa zamanda ülke de pek çok güzelliğe vesile olmuştuk. Okullarımız kendi kültürüne sahip çıkan şuurlu fertler yetiştiriyor emsalleri gibi tahrip etmek için değil de tamir etmek için buralarda bulunuyordu. Bu sebeple yapılan hizmetlerin güzelliğine şahit olan yerel idareciler sürekli yeni okul talepleriyle karşımıza geliyor bu okulları ülkemizin her yerine yaymamız gerekiyor diyorlardı.
Afrika’yı tanımdan, bu insanların ıstırabını bilmeden ezbere Türk Okullarını kapatın diye lobi faliyetleri yapanlar, okulların kapatılmasının ne manaya geldiğini acaba gerçekten biliyorlar mıydı? Okulları kapattırarak acaba bu insanları kimlerin ellerine bırakmak istiyorlardı?'
SAMANYOLUHABER.COM