Katsayı haksızlığı OECD raporunda

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), 1989 yılında hazırladığı Türkiye raporundan on sekiz yıl sonra Türk eğitimini yeniden mercek altına aldı.

Katsayı haksızlığı OECD raporunda

İlk ve ortaöğretim politikası hakkında kapsamlı bir rapor hazırlayan teşkilat, meslek liselerine yapılan katsayı haksızlığının kaldırılmasını istedi. Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) 'üniversite yerleştirme sürecinde son derece tartışmalı ve kritik bir rol üstlendiğini' kayda geçirirken, ÖSYM'nin YÖK'ün kontrolünden alınarak bağımsız bir yapıya dönüştürülmesini tavsiye etti. İmam hatip okullarının durumunun da irdelendiği raporda, sınav sisteminden okullardaki kız-erkek eşitsizliğine kadar pek çok konuda Türk eğitim sistemine eleştiriler getirildi. Alınan bilgilere göre, rapor için Türkiye'ye gelerek ülke genelinde çok sayıda okulda incelemelerde bulunan heyet, eğitim konusunda yapılan çalışmaların da önemine işaret etti. Gelişen ekonomi, hükümetin oluşturduğu istikrar ve AB sürecine atıf yapılan raporda, bu gelişmelerin eğitim reformu için Cumhuriyet'in son dönemlerinde hiç olmadığı kadar ümit verici şartlar oluşturduğuna dikkat çekildi. Raporda ayrıca, örnek olarak ele alınan bir okuldan da övgüyle bahsedildi. İstanbul Fatih'teki Mimar Sinan Lisesi'ni ziyaret eden OECD heyeti, okulun 'kendini işine vermiş öğretmenlerinden' ve 'kaliteli ekipmanından' çok etkilendiklerinin altını çizdi. Türkiye'nin üye olduğu Paris merkezli OECD'nin eğitim başkanlığının hazırladığı ve Milli Eğitim Bakanlığı'na yeni iletilen "Türkiye'de Temel Eğitim" raporunun başlıca sonuçları: Meslek liseleri: YÖK, öğrenci yerleştirme sürecinde son derece tartışmalı ve kritik bir role sahip. Kurum; teknik, meslek ve imam hatip okullarından mezun olan bütün öğrencilere, düşük katsayı sistemi (negatif ağırlık) uyguluyor. Negatif katsayı uygulamasının etkisi çok büyük. Kısıtlama sadece üniversite sınavında değil, yatay geçişlerde de uygulanıyor. Düz lise öğrencileri istedikleri zaman meslek liselerine geçebilirken, meslek liseliler aynı hakka sahip değil. Bu uygulamaların sonucunda 1997-2001 arasında meslek, teknik ve İHL'lere kayıtlar yüzde 14 düştü. Bu oran İHL'lerde yüzde 27,5. Bu okulların yüzde 90'ı iki yıllık meslek yüksekokullarına yerleştiriliyor. Uygulamaların sonucunda, meslek liselerinden iki yıllık yüksekokullarına kayıt artmış olsa da özellikle iş dünyasının talepleri açısından bu okulların etkinliği konusunda endişe var. Konuya ilişkin raporun tavsiyeler kısmında, "Meslek liselerinin, öğrencilerini yükseköğrenime hazırlama konusundaki kalite ve müfredat yeterliliklerini değerlendirmek için katsayı uygulamasının dışında yeni alternatifler düşünülmeli. Kaliteli meslek lisesi öğrencilerinin, sistem içinde yatay ve dikey geçişlerinin önündeki diğer engeller kaldırılsın." deniyor. Üniversite sınavı sistemi: Türkiye, üniversite sınavı yerleştirme sistemini değiştirmeli. Sorumluluk, YÖK'ten alınarak MEB, üniversiteler ve sivil toplumla güçlü bağları olan bağımsız bir kuruluşa devredilmeli. YÖK, kökten yeniden şekillendirilmeli. Üniversite sınavı, sadece az sayıdaki öğrenciyi seçme aracından, yükseköğrenim için yeterliliğin ve başarının değerlendirildiği daha kapsamlı bir sınav olmalı. Eğitim sistemi, kabul edilemeyecek düzeyde, sosyoekonomik statülere bağlı kalarak öğrencileri seçmeyi öngören sistemden herkese eğitim hakkı vermeyi planlayan bir sisteme geçmeli. Sistem seçkinci: Türkiye'deki ortaöğretim politikası, OECD ülkelerinin yüzde 80'indeki gibi öğrencileri bilgili ve donanımlı bir şekilde yetiştirerek hayata hazırlamak üzere tasarlanmış herkese açık bir sistem değil. Öğrencileri, üniversiteye seçme ve hazırlama yörüngeli bir sistem. Bunun sonucunda öğrenciler, lisede iyi bir eğitim almayı değil, üniversiteye girebilmenin şartları üzerine yoğunlaşıyor. Bu, Türkiye'deki ortaöğrenim reformunun önündeki başlıca engel. Öğretmen yetiştirme: Öğretmen yetiştirme konusunda YÖK ve MEB arasındaki tansiyon soruna yol açıyor. ÖSYM'nin öğretmenlerin ilk atanması sürecinde yaptığı çoktan seçmeli sınav, atamalarda yeterli bir araç olarak gözükmüyor. OECD, bu sınavın sorumluluğunun MEB dışarıda bırakılarak YÖK'ün idaresindeki ÖSYM'ye bırakılmasından derin endişe duyuyor. Türkiye, sadece öğretmenlerin sayısını değil, kalitesini de artırmak için çalışmalı. Kız oranı: Özellikle ortaöğretimdeki kız-erkek eşitsizliği çok yüksek. Bunun önündeki engeller kaldırılmalı. Hükümet, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarma konusundaki çalışmalarından önce, önceliği okula gitme (özellikle kızların) ve sekiz yıllık eğitim çerçevesinde erken çocuk eğitimine vermeli. İHL: İHL'lilerin sadece yüzde 29'u dört yıllık üniversitelere gidebiliyor. Yüzde 69'u açık öğretimde devam ediyor. Bu durum, İHL öğrencilerinin sınavı geçebildiği ve nihayet dört yıllık okullara girebildiği anlamına geliyor. Ama, veriler bunun çok düşük bir ihtimal olduğunu gösteriyor. 2003'te bütün İHL'li adaylardan sadece yüzde 2,8'i dört yıllık üniversitelere girebilmiş. MEB: Milli Eğitim Bakanlığı'nın çok merkezi yapısı, eğitimde reformun önündeki engeli oluşturuyor. Bakanlığın görevleri, illere ve okullara daha fazla sorumluluk vererek azaltılmalı. Müfettişlik sisteminin rolü ve görevleri yeniden tanımlanmalı. Ağırlık, öğretmenlerin bireysel olarak başarılarını ölçme değil, okulların performanslarını destekleme ve teftiş etme üzerinde olmalı. Dil eğitimi: Özellikle Anadolu liselerinde dil eğitimine verilen öneme rağmen öğretmenlerin ve öğrencilerin İngilizce konuşma yeteneklerinin geliştirilmesi konusunda sorunlar var. Ali İhsan Aydın - ZAMAN
<< Önceki Haber Katsayı haksızlığı OECD raporunda Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER