- Osman Çakmak; "Bugün büyük rağbet gören okulların yarın aynı rağbeti görecekleri meçhul."
- "Apartmandan dönme binalardaki eğitime para ödemenin mantığına kimse inanmayacaktır."
- "Türkiye'de eğitim müfredatı devlet tekeli altındadır."
Halihazırda özel okulların kapasitelerinin yarısı boşken, velilerin apartman binaları arasında sıkışıp kalmış dershaneden dönme binalarda ‘eğitim’ görecek çocukları için okul parası ödemeye kalkışmayacaklarını ifade eden Çakmak, yıllardır atama bekleyen isyan halinde on binlerce öğretmen varken dershanelerde görev yapan 50 bin civarında öğretmeni işe almaya kalkmanın basiret bağlanması olduğununu dile getirdi.
İşte Osman Çakmak'ın bugünkü 'Dershaneler özel okula dönüşebilir mi?' yazısı;
Dershaneleri Özel Okula Dönüştürmek
Hiç bir aile çocuğunu geleceğe hazırlayamayan bu rekabetçi dünya şartlarında varlığını sürdüremeyen bir okula göndermek istemeyecektir. Bugün için büyük rağbet gören okulların yarın aynı rağbeti göreceklerinin hiçbir garantisinin olmadığını da bilmek gerekir. Modern kampüslerde faaliyet gösteren özel okullardaki kapasitenin yaklaşık yarısı boş dururken hiç bir şey yapılmazken ve üstüne üstlük %8 KDV alınırken, apartman binaları arasında şıkışıp kalmış dershaneden dönme binalarda ‘eğitim’ görecek öğrencilerin okul parasını ödemeye kalkışmanın hiç bir mantığı yoktur ve bu teklife kimse inanmayacaktır. Sonra, dışarıda yıllardır atama bekleyen isyan halinde on binlerce öğretmen varken, dershanelerde görev yapan 50 bin civarında öğretmeni, hem de KPSS istemeden, işe almaya kalkmak, basiret bağlanması ile izah edilebilir.
Gerçek Eğitim Reformlarına Dönme İhtiyacı
İnsanımız çocuklarımıza bir medeniyet fikri, ruhu ve iddiası kazandıracak nitelikli bir eğitimin hasreti içinde.
Ülkemiz, sürekli birilerine (Batıya) bakarak hizaya gelmeye çalıştı. Hala da kurtuluşu Batı modellerinde arıyor; Batılı danışmanların arka planda sinsice dayattığı şekilsel dönüşümlerden medet umuyoruz. İyi araştırılırsa önceki sonuçsuz kalan şekilsel reformlar gibi dershanelerin kapatılması yada dönüştürülmesi projesinin de böyle bir sinsi projenin ucu olma ihtimali var. Geçmişe baktığımızda eğitime ruh ve kimlik kazandıracak projeler hiç gündemde olmadı. Hep şekilsel şeyler önümüze sunuldu. Bir proje-reform başlıyor. Onun daha neticelerinin görmeden, ikincisi gündeme geliyor. Onun rüzgarı ile bir süre oyalanıyorsunuz. Sonra başka bir sözde reform ve dönüşüm hikayeleri gündeminizi işgal etmeye başlıyor. Eğitim bu yüzden yap boz tahtasına dönüştü.
Başlatılan “güzel” projelerin yarı yolda ve sahipsiz kalmasının bir temel nedeni var. Kendi referanslarımızla yola çıkamıyoruz. Kendi medeniyetimizi ve değerlerimizi yansıtan bir eğitim modeli inşa etmiş değiliz.
Eğitim meselesi, bir medeniyet meselesidir esasen: Her medeniyet, kendi insan ve alem tasavvuru doğrultusunda kendine has bir eğitim idraki geliştirir ve geliştirdiği bu eğitim idraki üzerinde kendi insan tipini, hayatı ve hayat tarzını, vasatı ve vasıtaları inşa eder. Kendi büyüklerinizi örneğin Mevlana’yı, Şeyh Galib’i, İbni Arabi’yi, Farabi’yi, İbn-i Sina’yı, Heysem’i, Ak Şemsettin’i, Gazali’yi, Bediüzzaman’ı tanıtmadan başka medeniyetlerin Buda, Eflatun, Descartes, Konfüçyüs, Kant, Hegel, Heidegger gibi zirvelerini tanıtamıyorsunuz.
Medeniyet meselesini kavramadan eğitim meselesini hal yoluna koyabileceğimizi zannediyoruz.. Türkiye'deki eğitim meselesini tartışırken, bizim eğitim sistemimizin Batının kötü bir kopyesi ve karikatür taklidi olduğunu unutuyoruz.
Türkiye'de, eğitim sorunlarını sığ ve dayanaksız temeller üzerinden, kısır ve zihnimizi kısırlaştırıcı bir çerçevede tartışıyoruz. Bu zaman diliminde, Sezai Karakoç'un da, Nurettin Topçu'nun, Bediüzzaman'ın yaptıkları tespitlerin ve tekliflerin hiçbir şekilde gündeme getiremeyişimiz eğitim meselesinde çözümü bilmediğimizi gösteriyor. Gerek Sezai Karakoç'un, gerek Nurettin Topçu'nun, gerekse Bediüzzaman ve gerekse Dünyayı kuşatan Hizmetin okullarının sahip oldukları kuşatıcı, ihata edici medeniyet perspektifi, yalnızca eğitim meselesinde değil, her alanda bize yepyeni ufuklar sunmaktadır.
Yapacağımız şey basit aslında. Kaybettiğimiz güvenimizi ve ümidimizi kendi değerlerimizle yeniden kazanmak. Ne kadar basit olursa olsun kendi geliştireceğimiz ve pilot uygulamaları ile başarılarını göreceğimiz modelleri hayata geçirmek… Kendimizin ürettiği milli karekterli modeller insanımızın vicdanında ma’kes bulacak ve umumi bir heyecan ortaya çıkacaktır. Eksiklikler zamanla telafi edilecek, mükemmele doğru bir gelişim süreci başlayacaktır.
Tam da bu noktada şimdiye kadar yabancıyı-Batıyı referans alan ve her defasında oyuna ve tuşa gelen eğitim dünyamız için bir çıkış noktası olduğunu düşünüyorum. Dünyanın güzelliğini ve eğitim tecrübelerini hiç bir karşılık beklemeden ülkemize taşıyacak bir potansiyel çözüm var. Bu, Anadolu’nun bağrından doğmuş eğitim ve hizmet destanı yazan Türk okullarının sergilediği başarı sırrı. Ortaya konan model ve örnekler...