Türkiye'de ilk kez Yüksek
öğretim Kurulu (YÖK) ve üniversite sisteminin
baskıcı, antidemokratik ve otoriter yapısı bilimsel bir araştırmayla ortaya konuldu.
Üniversitelerde öğretim elemanlarına uygulanan ayrımcılık, baskı, eziyet, korkutma,
küfür,
hakaret,
taciz gibi resmî olmayan cezalar bir akademisyen tarafından doktora tezine konu edildi.
Marmara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü'nde bir eğitim
yönetimi sorunu olarak öğretim üyelerine uygulanan informel (resmî olmayan) cezalar araştırıldı. Yard. Doç. Dr.
Erkan Yaman'ın yaptığı araştırmanın tez danışmanlığını Prof. Dr. Hoşcan Ensari yapmış. Buna göre üniversitelerimizin genel görünümü şöyle: "Korku kültürü hakim. Baskıcı ve otoriter yönetim anlayışı üniversiteyi yozlaştırıyor.
Akademisyenler sürekli sindiriliyor, tehdit ediliyor. Adam kayırma ve yandaşlık had safhada. Öğretim elemanları bu ortamda bilim üretemiyor ve mutsuz."
Halen
Sakarya Üniversitesi'nde
öğretim üyesi olarak görev yapan Erkan Yaman, doktora tezini Türkiye'nin değişik bölgelerindeki üniversitelerde informel cezalara maruz kalmış öğretim üyeleri ile yüz yüze görüşmeler yaparak gerçekleştirdi.
Araştırmaya göre üniversitedeki otoriter yapı sisteme uymayan öğretim üyelerine
yasa ve yönetmeliklerde yer almayan cezalar veriyor. Bu cezalar tutum ve davranışlar yoluyla şu şekilde tezahür ediyor: "
Ayrımcılık, kayırma, yıldırma, korkutma,
ihmal, sömürü, istismar, bencillik, işkence, eziyet, şiddet, baskı, saldırganlık, iş ilişkilerine
politika karıştırma, hakaret ve küfür, bedensel ve cinsel taciz, görev ve yetkinin kötüye kullanımı, dedikodu, dogmatik davranışlar, yobazlık, bağnazlık."
Araştırmada üniversitelerde oluşturulan korku kültürü, öğretim üyelerinin anlatımlarıyla ele alınıyor. İsmi açıklanmayan bir araştırma görevlisi, üniversitelerde askerî hiyerarşik yapılanmanın bir benzerinin varlığına dikkat çekerek şöyle konuşuyor: "Bir akademisyen düşünün ki bağımsız düşünce süreçlerini ve doğru bildiğini her fırsatta ifade etmesi gereken bir bilim insanı tuvalete giderken dahi izin isteyecekti. Bu korkunç bir manzaraydı." Akademisyenlikte usta-çırak ilişkisi bulunması, amirin onayı olmadan bir şey olunamayacağı sonucunu doğuruyor. Bu da insanların hak aramadan çekinme ve korkuyu beraberinde getiriyor. Böylece ideolojik yapılanma ve kadrolaşma da etkisini devam ettirebiliyor.
Resmî olmayan cezalar arasında yöneticilerle ters düşen öğretim elemanlarına
ambargo uygulanması da bulunuyor. Bir yardımcı doçent, yöneticilerle ters düştüğü için üniversitedeki memur ve müstahdemlere varıncaya kadar herkese kendisiyle konuşulmaması talimatı verildiğini ifade ediyor. Öğretim üyesi, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Tabii ki kimse bizimle
arkadaş olmuyordu korkudan. Korkuyorlardı insanlar, memur ve hizmetliler dahil. Onlara bizim için 'düşman öğretim üyeleri' denmişti. Maalesef korkunç. Akademik camiada bunları da yaşadık."
Yard. Doç. Dr. Erkan Yaman, Türkiye'nin en önemli sorununu aydınların henüz bu korku kültürünü tartışmaya dahi açamaması olarak görüyor ve şu yorumu yapıyor: "Korku kültürü bir dünya görüşü, yaşama bakış tarzı, diğer insanlarla paylaşılan bir algılama zemini oluşturur. Bu algılama zemini, insanın özünü, onurunu, tekliğini önemsemez; bu zeminin önemsediği en önemli faktör güçtür. Bu bir kültürdür ve ülkemizdeki insanlar bu kültürün içinde yoğrulmuşlardır... Türk toplumunun en can alıcı sorunu budur. Nitekim araştırmamızın bulgularında da öğretim elemanları, çalıştıkları fakülte ya da bölümlerde yöneticileri tarafından oluşturulan korku kültürünün onlarda ciddî düzeyde olumsuz
örgüt iklimi algısının ve sorunların oluşmasına neden olduğunu belirtmiştir."
Bilimsel araştırmada öğretim üyelerinin en çok şikayet ettiği konuların başında öğretim elemanlarına akademik yükseltmelerde kadro verilmemesi veya engellenmesi; yaptıkları bilimsel çalışmalara değer verilmemesi; yayınlarının yöneticiler tarafından olumsuz biçimde eleştirilmesi gibi davranışlar geliyor.
Üniversitedeki baskı, hocaları hasta ediyor
Üniversitelerdeki baskı ve sindirme kültürü, akademik camianın en alt mertebesi kabul edilen araştırma görevliliğinden itibaren oluşturuluyor.
Araştırma görevlisinin geleceği, iş hayatı ve yükselmesi sürekli bir üst amirinin elinde olduğu için özel işlerde kullanıldığına vurgu yapılıyor. Araştırma görevlileri, informel cezaya maruz kalmamak için öğretim üyeleri ve yöneticilerin derslerine giriyor; ama ücretini başkası alıyor, onlar adına akademik çalışma yapıyor; ama ismi yazılmıyor, özel işlerinde kullanılıyor veya çanta taşıtılıyor. İnformel cezaların öğretim elemanı üzerindeki fiziksel ve
psikolojik etkileri de doktora tezinde araştırıldı. Buna göre cezaya maruz kalan akademisyenlerde kronik uyku bozukluğu,
kronik yorgunluk sendromu,
aşırı kilo alma veya verme,
boyun ve sırt ağrıları,
kalp ritim bozukluğu,
ağız kuruluğu, sersemlik hissi, kontrolünü yitirme korkusu, titreme ve seğirmeler, nefes almada zorluk, alerjik reaksiyonlar,
baş ağrısı veya migren, kaşıntı ve döküntüler, saçlarda beyazlaşma veya dökülme gibi fiziksel etkiler görüldü. Cezaların en önemli psikolojik etkisi ise stres, mutsuzluk ve hüzün olarak ortaya çıktı.
ZAMAN