ALİ DEMİREL
Hicreti esnasında neler yaşadı?
Hz. Zeyneb İslam’ı tercih edince eşi hicret için hazırlanmasını istedi. Evlerinde olan hareketlilik çok zeki bir hanım olan Hind binti Utbe’nin gözünden kaçmadı. Bedir savaşında babası, amcası ve kardeşini kaybettiği için Müslümanlara büyük bir kin besliyordu. Belki de şimdi içini biraz olsun rahatlatacak bir fırsat yakalamıştı. Bundan sonra neler olduğunu Hz. Zeyneb anlatıyor:
“Hicret ederek babama kavuşmak için hazırlanırken Hind binti Utbe ile karşılaştım. Beni görünce:
- Duyduğuma göre babanın yanına gitmek için hazırlanıyormuşsun, doğru mu? diyerek ağzımdan laf almaya çalışıyordu. Çok samimi görünüyordu. Yine de tedbirli davranarak:
- Bunu sana kim söyledi?
- Duydum işte!
- Yanlış duymuşsun, dedim. İstediği cevabı alamayınca, bu kez yumuşak bir ses tonuyla:
- Ey amcakızı! Bunu bana yapma! Yolculuk sırasında ihtiyacın olacak ya da babana götürmek istediğin bir şey varsa lütfen çekinmeden söyle. Onu temin etmek için elimden geleni yaparım. Sen de bilirsin ki hanımlar arasındaki dayanışma erkekler arasındaki gibi olmaz. Hem senin mutluluğunu en fazla amcakızın ister, dedi.
Nerdeyse hicret edeceğimi söyleyecek ondan yardım isteyecektim. Ancak bir kötülük yapmasından şüphelendiğim için söylemekten son anda vazgeçtim. Güvenemedim, söylemek istemedim.”
Hazırlıklarını tamamlayınca eşi, kardeşi Kinâne b. Rebî’den Hz. Zeyneb’i Medine’ye götürmesini istedi. Devenin üzerine bir hevdeç yapıldı. Annemiz bu hevdecin içine girdi.
Hz. Zeyneb ve kaynı henüz Mekke’den ayrılmadan içlerinde Habbâr b. Esved ve Nâfi b. Abdulkays’ın da aralarında bulunduğu bir grup süvari peşlerine düştü.
Grup Zî Tuva mevkiinde onlara ulaştı. Habbâr mızrağını Hz. Zeyneb’e doğru yönelterek var gücü ile attı. Mızrak devesine isabet etti. Deve yaralanıp sendeleyince Rasûlullah’ın narin gülü deveden aşağı düştü. O sırada hamile olan Annemiz, büyük bir sancı ile yerde kıvranmaya başladı.
Kâinatın Efendisinin kızı, yıllarca baba hasreti çekmiş, inancından dolayı evine hapsedilmişti. Sonra vatanını, ailesini terk etmek durumunda kalmıştı. Bu da yetmiyormuş gibi şimdi de onu yurdundan çıkaranların attığı ok yüzünden az kalsın canından oluyor, çocuğunu düşürüyordu.
Kanaması başlamıştı. O bir kenarda kıvrılıp acısı ile baş etmeye çalışırken müşriklerin yaptıklarına çok kızan Kinâne, sadağından (İçine ok konulan torba veya kutu biçiminde kılıf) bir ok çıkararak yayına yerleştirdi ve müşriklere doğru çevirdi. Sonra:
- Yaklaşmayın! Yaklaşanı öldürürüm! diyerek onları tehdit etti. Adamlar korkup geri çekildiler. O sırada Mekke’nin reisi Ebû Süfyân olay yerine geldi. Kinâne’ye seslenerek:
- Okunu üzerimize doğru çevirmeyi bırak da konuşalım, dedi. Ebû Süfyan’ın sözüne güvenen Kinâne okunu aşağı indirdi. Ebû Süfyân onlara yaklaşarak:
- Senin güpegündüz herkese meydan okurcasına onu Mekke’den çıkarmaya kalkışman doğru değildi. Sen Bedir’de bizim başımıza gelenleri bilmiyor musun? Adamlar sana izin verdiklerinde bütün Araplar, Mekkelilerin zayıf düştüğünü, her şeye sessiz kaldığını düşünürler. Yoksa kimsenin Zeyneb ile bir alıp veremediği yok. Onun Mekke’den ayrılması kimseyi rahatsız etmiyor. Onları rahatsız eden ayrılış şekli ve zamanı. Şimdi geri dön, etraf sakinleşsin, öfkeler yatışsın. Hanım kızımız da biraz dinlensin. Sonra bir gece onu alır, sessizce babasına götürürsün. Ömrüme yemin ederim ki onu babasının yanına gitmekten alıkoymak bize herhangi bir fayda vermez. Onu alıkoymakla intikamımızı almış olmayız, dedi.
Hz. Zeyneb’in yaralandığını gören Kinâne, Ebû Süfyân’ın sözlerini yerinde bularak ondan hiç kimsenin Hz. Zeyneb’e dokunmayacağına dair kesin söz aldı. Verilen sözle adamlar geri çekilince onu alıp Mekke’ye geri götürdü. Hz. Zeyneb çok kan kaybettiğinden iyice rahatsızlanmıştı. Uzun bir süre yatıp dinlenmeye ihtiyacı vardı.
Hz. Zeynep annemiz iman yolunda sınav üstüne sınavdan geçmiş, hasretin her türlüsünü çekmişti. İşte şimdide canından can koparak bedel ödüyordu. Allah Resûlü (s.a.s) kızının gelmesi gecikince Bedir Savaşı’ndan bir ay sonra evlatlığı Zeyd b. Hârise’yi yanına çağırarak:
- Mekke’ye git, Zeyneb’i alıp buraya getir. Şu yüzüğümü de yanına al, emrimle geldiğine ikna etmek için Zeyneb’e verirsin, buyurdu.
Zeyd b. Hârise’ye taktik veren Allah Resûlü (s.a.s):
- Yanına muhacirlerden iki kişi al, Yacec mevkiine gelince orada konakla! Oradan Zeyneb’e haber göndererek yanına gelmesini sağla! Gelince de alıp buraya getir, buyurdu.
Hazırlıklar yapıldı. Zeyd b. Hârise muhacirlerden iki kişiyi de yanına alarak yola çıktı. Mekke’ye yaklaştıklarında uygun bir yere gizlendiler. Çevreyi biraz araştırınca Hz. Zeyneb’in koyunlarını otlatan bir çobana rastladılar. Ona:
- Bu koyunlar kimin? diye sordular.
- Zeyneb binti Muhammed’in. Ona şöyle şöyle oldu, diye anlattı. Söylenenler sahabileri çok üzdü. Çobana:
- Biz sana bir şey versek onu kimseye söylemeden, gizlice hanımına götürür müsün, diye rica ettiler. Çoban:
- Elbette götürürüm, deyince Allah Resûlü’nün (s.a.s) yüzüğünü çobana vererek Hz. Zeyneb’e gönderdiler. Yüzüğü görünce hemen tanıdı. Çobana:
- Bunu sana kim verdi?
Çoban Zeyd b. Hâris’i tarif ederek:
- Şöyle şöyle bir adam verdi.
- Onlar şimdi neredeler?
- Yacec mevkiindeler.
Hz. Zeynep çobana kimseye bir şey söylememesini tembih ederek onu koyunların başına gönderdi. Kendisi de hicret için hazırlanmaya başladı.
Allah Resûlü (s.a.s) Zeyd b. Hârise’den kızı ile birlikte çocuklarını da getirmesini istemişti. O sırada oğlu Ali sütannede olduğu için Mekke’de kaldı. Hz. Zeyneb, çobandan yüzüğü alınca bir gece uygun bir vakitte kızı Ümâme’yi de yanına alarak deveye binip kaynı Kinâne ile birlikte sahabilerin bulunduğu yere gitti.
Annemizi karşılayan Zeyd b. Hârise onları Medine’ye götürdü. Böylece üzüntülü ve sancılı da olsa Hz. Zeyneb sonunda hicret edip canından çok sevdiği babasına kavuştu.
Daha sonra Allah Resûlü, Hz. Zeyneb’in oğlu Ali’yi sütannesinden aldırıp Medine’ye getirtti.
Hicret yurdunda neler yaşadı?
Hz. Zeyneb Medine’ye hicret edince çok mutlu oldu. Babası ve kardeşleri ile birlikte Rabbine özgürce kulluk etmenin hazzını doyasıya yaşadı. Yıllardır böyle güzel duygular yaşamamıştı. Buna rağmen huzursuzdu. Aklının bir köşesi, kalbinin bir tarafı Mekke’de kalmıştı.
Ne olurdu eşi de Müslüman olsaydı! Ama Allah’ın hidayete erdirmediği kişiyi kimse hidayete ulaştıramıyordu.
Hz. Zeyneb Medine’ye hicret edince Allah Resûlü (s.a.s) onu kendine yakın uygun bir eve yerleştirdi. Kızıyla yakından ilgilenerek ihtiyaçlarını giderdi, gönlünü hoş tutmaya çalıştı. Kızının çocukları ile de yakından ilgilenen Efendimiz, onlara da Hz. Hasan ve Hüseyin gibi müşfik bir dede edası ile ve şefkatle yaklaştı.
Katâde’den rivayet edilir:
“Bir gün ikindi namazını kılmak için Allah Resûlü’nü (s.a.s) bekliyorduk. Bilâl, Allah Resûlü’nü (s.a.s) namaz için çağırdı. Biraz sonra Zeynep Hanım’ın kızı Ümâme ile birlikte yanımıza geldi. Ümâme’yi omzuna almıştı. Allah Resûlü (s.a.s) namaza kalktığında Ümâme yanında bulunuyordu...”
Torunlarını çok seven Efendimiz, babalarından ayrı oldukları için onlara özel ilgi gösterir, sevindirmekten haz duyardı.
Hz. işe’den rivayet edilir:
“Habeş kralından Allah Resûlü’ne (s.a.s) çeşitli hediyeler gelmişti. Hediyelerin içinde üzerinde Habeş taşı olan altın bir yüzük vardı. Allah Resûlü (s.a.s) uzanıp yüzüğü aldı. Sonra Zeyneb’in kızı Ümâme’yi yanına çağırarak yüzüğü ona verdi ve:
- Ey kızım! Al bunu tak, buyurdu.”
DEVAM EDECEK