Mehmet Çetingüleç, Ecevit'in dönemin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş için, "En büyük pişmanlıklarımdan birisidir. Şeytani hesaplar içerisindeydi" dediğini öne sürdü.
Gazeteci Mehmet Çetingüleç, ölümünden önceki son üç yılda Bülent Ecevit'ten dinleyip not aldığı anılarını kitaplaştırdı.
Ecevit’in Anıları: 12 Yıl Saklı Tutulan Veda Sohbetleri adlı kitap için Çetingüleç ile konuşan Hürriyet'ten İpek Özbey'in söyleşisinin bir bölümü şöyle:
-Ecevitler ile nasıl tanıştınız?
-Eşim Tülay da gazeteci. Ecevitleri 12 Eylül’den sonra yasaklı olduğu dönemden beri takip ediyoruz. Zamanla birbirimizin evine gidip gelecek kadar yakınlaştık. ‘Rahşan’ isimli kitabın hazırlıkları sırasında 1998’de Ecevitlerin arşivinde 1 yılı aşkın süre her dosyayı inceleyecek kadar detaylı bir çalışma yaptım. O çalışma sırasında Ecevitler aile büyüğümüz haline dönüştü.
-Neden bu kitabı yazmak için 12 yıl beklediniz?
-Ecevit’in vefatından önceki son üç yılda ‘Veda’ belgeselini çekmiştik. Çekimler bittiğinde Bülent Ecevit “Nerede yayımlanacak” diye sordu. “Önce sponsor bulmamız gerekiyor. Sonra anlaşacağımız bir kanalda yayımlanacak” dedim. Güldü, “İşiniz zor. Kimse sponsor olmaz. Benim etrafımda işadamları yok” dedi. Gerçekten de öyle oldu. Aradan 12 yılı aşkın süre geçtiği halde sponsor bulamadık. Oysa başbakanların anıları ‘devletin devamlılığı’ için eşi bulunmaz bir hazinedir. Ama devlet televizyonu TRT bile buna sıcak bakmadı. Kitabı belgeselden sonra yayımlamayı planlamıştık. Olmadı. Özellikle son dönemde yaşadığımız Türk-Amerikan ilişkileri konusunda yol gösterici açıklamalar içerdiği için büyük bölümü belgeselin deşifresine dayalı olan bu kitabı, şimdi yayımlamaya karar verdik.
Mehmet Çetingüleç ve kendisi gibi gazeteci olan eşi Tülay Hanım, ailenin yakın dostuydu. Yukarıdaki kare Rahşan ve Bülent Ecevit’in kütüphaneye dönüştürdükleri Oran’daki evlerinde çekilmişti.
-O üç yılda Bülent Ecevit’in sağlık durumu nasıldı?
-Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra sağlık durumu daha iyiye gidiyordu. Yürümekte ve konuşmakta yaşadığı güçlükleri aşmaya başlamıştı. Yurtdışı seyahatine çıkacak duruma geldi. Danimarka ve Norveç’e gitti. Ancak yine de tedavi gören bir hasta olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Çok iyiydi demek mümkün değil.
DERVİŞ'İN PARTİSİNİ BÖLMEDE İTİCİ GÜÇ OLDUĞUNU GÖRMÜŞTÜ
-Sohbetleriniz sırasında ortaya çıkan ama sizin kamuoyuyla paylaşamadığınız şeyler oldu mu?
-Kitabı yayına gönderdikten sonra aklıma gelen iki notu aktarayım. Birincisi; ANAP lideri Mesut Yılmaz, Ecevit’e gelip MHP’nin koalisyon dışına çıkarılmasını, yerine DYP’nin alınmasını istemişti. Ecevit öneriye sıcak bakmadı. İkincisi; Ecevit hayatı boyunca önem verdiği Köy-Kent projesinin pilot uygulama bölgesi olan Ordu’nun Mesudiye Köyü’nden 2002 seçimlerinde sadece üç oy alabilmişti. Çok üzüldü. Hayal kırıklığını birkaç kez dile getirdi. Buna rağmen hastanede kendisini ziyarete gelen Başbakan Erdoğan’dan projenin devam ettirilmesini istedi. Çünkü Türkiye’nin kalkınması için köylerin kalkınmasını zorunlu görüyordu.
-Kitabınız okunduğunda Bülent Ecevit’in Kemal Derviş’e ne kadar kızgın olduğu daha iyi anlaşılıyor. Bu konuyu konuştuğunuzda size geçen his neydi?
-Ecevit’in Derviş’le ilgili hayal kırıklığı kitaba yansıyanın çok ötesindeydi. Bizzat kendisi istemişti gelmesini. Ancak Derviş, ‘ekonomiden sorumlu’ olduğu halde, ekonominin toparlanmaya başladığı bir dönemde ‘erken seçim’ istedi. ABD’ye gidip 12 gün boyunca Başbakan’ın telefonuna çıkmadı. Döndükten sonra Ecevit’le baş başa görüşerek istifa etmesinin yararlı olacağını söyleyecek kadar ileri gitti. Bu cüret Ecevit’i çok kızdırdı. Derviş’in partisini bölmede itici güç olduğunu görmüştü. İhanete uğradığını düşünüyordu.
Seçim hezimetinden sonra bu kez Ecevitlerin evinde ailece oturduğumuz bir yemekte geçmişin muhasebesi yapılıyordu. Söz Kemal Derviş’ten açıldı.
Bülent Ecevit: En büyük pişmanlıklarımdan birisidir.
Ardından hepimizi şoke eden bir benzetme yaptı.
Bülent Ecevit: O şeytani hesaplar içerisindeydi!
Şaşırdık, çünkü Ecevit’in bilinen üslubuna uymayan bir tepkiydi. Ama bu cümlede ne kadar ağır bir hayal kırıklığının yüklü olduğunu tahmin edebiliyorduk.
-Başbakanın 12 gün ulaşamadığı bakan, Ecevit’e ne dedi?
Ekonominin bıçak sırtında olduğu günlerde Kemal Derviş, Amerika’ya gitmiş ve uzun süre kendisinden haber alınamamıştı.
Bülent Ecevit: Nerede olduğunu dahi bilmiyorduk. Görüşmek istedim. Arkadaşlarımız defalarca aradı ama ulaşamadılar. Olacak iş değildi; 12 gün hiç yanıt vermedi arayışlarımıza. Herkesin zihninde kuşku uyandırıyordu.
Türkiye’nin geleceğinde önemli roller üstlenmeye hazırlanan Kemal Derviş, ABD gezisinden sonra hem erken seçimi gündeme getirmeye başladı hem de Başbakan Ecevit’le yaptığı ikili görüşmede görevden çekilmesinin ekonomi için faydalı olacağını söyleyecek kadar ileri gitti. Ecevit’i kızdıran bir konuşmaydı ve Ecevit, onunla tartışmadığını, birebir görüşmede sözünü kestiğini söyledi.
-Türkiye’nin ufkunda neler görüyorsunuz?
Bülent Ecevit: Türkiye’nin ufkunu aydınlık görüyorum. Çünkü Türk halkının olağanüstü yeteneklerine güveniyorum.
Koalisyon hükümetinin ipi Washington’da çekildi!
-Ecevit’in 2002 yılı ocak ayında Washington’a yaptığı son ziyaretle Türkiye’nin erken seçime gitmesi arasında nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz?
- Ecevit, Ocak 2002’de Washington’a giderek Başkan Bush’la görüştü ve ABD’nin Irak operasyonuna Türkiye’nin karşı olduğunu söyledi. Oysa Irak’ın sınır komşusu Türkiye’nin, topraklarını ABD askerlerine kullandırması, operasyonu kolaylaştıracaktı. Amerikalılar Ecevit’in tavrına sessiz kaldı. Ancak Ecevit, ABD’den döndükten 3.5 ay sonra ‘karın ağrısı’ şikâyetiyle hastaneye kaldırıldı. Hemen ardından ABD’den gelen Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş’in desteğiyle DSP parçalandı. Koalisyon ortakları MHP ve ANAP birbirine girdi. Hürriyet’in o dönemki Washington Temsilcisi Serdar Turgut’un yazdığına göre Ecevit hastayken Mesut Yılmaz, ABD’ye gidip Başkan Bush’la görüşmeye çalıştı. Sayın Yılmaz’ın bu konuya açıklık getirmesi gerekir. Kemal Derviş de ABD’ye gitti ve Başbakan Ecevit, 12 gün süreyle kendisine ulaşamadı.
-Ecevit apar topar erken seçime gidilmesinden de Kemal Derviş’i sorumlu tutuyor, değil mi?
-O dönemde Ecevit’le bir sohbetimizde, “Mesut Yılmaz’ın MHP yerine DYP’yi koalisyona sokmaya çalıştığını” söyledi. Ancak bu öneri Ecevit tarafından reddedildi. MHP ve ANAP arasındaki çekişme, Devlet Bahçeli’nin ‘erken seçim’ resti ve daha da önemlisi ekonomiden sorumlu Derviş’in de erken seçim isteyip Ecevit’i istifaya davet etme cüreti göstermesiyle geri dönülmez boyuta ulaştı. Özetle Başbakan Ecevit, Washington ziyaretinde ABD’nin Irak operasyonuna karşı çıktıktan 10 ay sonra Türkiye erken seçime gitmek zorunda kaldı ve koalisyon ortağı üç parti Meclis’e giremeyecek kadar küçük parçalara ayrıldı.
-Oysa hükümetin daha 1.5 yıl süresi vardı...
- Tabii. Her türlü ekonomik tedbir alınmıştı. Bu süre kullanılsa üç parti de barajın üstünde kalabilir ve siyasi tablo çok farklı şekillenebilirdi. Emekli bir büyükelçiden duymuştum: Biri bize istemediğimiz bir şey söylerse ona bağırıp çağırırız. Amerikalı ve Avrupalılara istemedikleri bir şey söylerseniz size hiç tepki vermezler. Sadece eve giderken arabanızın tekeri yerinden fırlar!
-Peki Ecevitler bu konuda ne düşünüyordu?
- Rahşan Hanım, “Parti bölündü, ABD Ecevit’ten kurtulmuş oldu. Sonra Irak’la ilgili çalışmalara başladılar” dedi. Bülent Bey ise şunu söyledi: “O vakitteki savaşa, yani işgale Amerika’nın istediği gibi katkıda bulunmuş olsaydık, tabii Amerika bizi hoş tutardı. Hem Demokratik Sol Parti daha güçlü olurdu, hem Amerika Türkiye’ye daha çok yardımda bulunurdu. Ama öte yandan biz bölgede ve dünyada saygınlığımızı kaybetmiş olurduk.”