Kuzey Afrika ve
Orta Doğu'daki
muhalif hareketlerin uzmanı Doç. Dr.
Veysel Ayhan,
Suriye'de yaşananları
analiz etti.
SURİYE İÇİNDEKİ MUHALİFLER SUK'UN KAFASINDAKİ MODELE KARŞI
Doç. Dr. Veysel Ayhan,
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve ORSAM Orta Doğu Danışmanı. Orta Doğu ve
Kuzey Afrika'daki muhalif hareketler üzerine çalışmış ender akademisyenlerinden, "
Arap Baharı: İsyanlar, Devrimler ve İç
Savaşlar" adlı kitabı nisan ayında yayınlanacak. Suriye'de devrimi Suriye
Ulusal Konseyi'nin tek başına değil, Suriye içinde örgütlenmiş yerel koordinasyon grupları ile birlikte gerçekleştirebileceğine dikkat çekiyor.
"Suriye'de devrimi gerçekleştirecek olanlar, hem Esed'e hem de sürgündeki muhaliflerin kafalarındaki Suriye modeline karşılar" uyarısında bulunuyor.
Muhaliflerin
Mayıs 2011'de yaptığı toplantıya atıfla "Suriye'den gelenler büyük bir inançla Esed'i devirebileceklerini ve tüm Suriyeliler'in dinsel, etnik ve mezhepsel fark gözetmeksizin birlikte yaşayabileceğini ileri sürerken, sürgündekilerin önceliği ise sonuç bildirisinde hangi kelimelerin olacağıydı" diyor.
SURiYE KAPISI KAPANIRSA TÜRKİYE YÜZYIL KAYBEDER
Kuzey Afrika ve Orta Doğu'daki muhalif hareketlerin uzmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan, Suriye'de yaşananları analiz etti:
İran,
Türkiye'nin Orta Doğu'ya açılmasını önlemeye çalışıyor. Suriye kapısı kapanırsa Türkiye, Orta Doğu'yu bir yüz yıl daha kaybeder.
* Türkiye ile Suriye'nin bir sıcak çatışmaya girmesi ihtimali var mı?
Esed rejiminin Türkiye ile sıcak bir çatışmaya veya savaşa girmesi oldukça güç, ancak rejim yanlısı milis güçlerin irrasyonel bir davranış göstermeyeceğinin bir garantisi yok. Şayet Esed rejimi Türkiye ile bir çatışmaya girerse, rejim ve rejimi destekleyen tüm kurum ve toplumsal gruplar Suriye'deki ayrıcalıklarını büsbütün kaybetme riski altına girer. Bu durum rejimi elinde tutanların, rejimin çökmesi durumunda kendilerine güvenli bir
bölge kurma planlarının da rafa kaldırılmasına yol açabilir.
HALK TATMİN EDİLMELİ
* Sizce Türkiye'nin Suriye
politikasında eksik nerede?
Türkiye, Esed sonrası için nasıl bir Suriye öngördüğünü şimdiden açıklamalıdır. Türkiye'nin Esed rejimi çökerse, dini ve mezhepsel azınlıkların can ve mal güvenliğini nasıl korunacağını açıklaması gerekir. Muhaliflerin kazanması durumunda rejim taraftarlarına veya tarafsız kalan gruplara karşı girişilecek
tasfiye hareketi karşısında Türkiye'nin tepkisi ne olacak? Türkiye'nin Suriye'ye yönelik kırmızı çizgileri nedir? Bazı muhalif grupların dile getirdiği gibi federal veya otonom bölgelere ayrılmış bir Suriye'nin ortaya çıkmasını destekleyecek mi yoksa bu kırmızı çizgilerin aşılması mıdır? Üstü örtülü açıklamaların veya girişimlerin Suriye
halkını tatmin etmediği ortada. Tahran'ı, Pekin'i ve Moskova'yı ikna etmekle uğraşmak yerine Suriye halkını ikna etmemiz daha doğru olur.
* Suriye, Türkiye ile İran'ın bir mücadele alanına mı dönüştü?
Bu mücadelenin kökenlerinde
Osmanlı-Safevi rekabetini görebiliriz. Orta Doğu'yu Türkiye'ye kapatmak isteyen İran ve Suriye üzerinden Orta Doğu'ya açılmak isteyen Türkiye... Tarihi bir nottur,
1. Dünya Savaşı sonrası
İngiltere ve Fransa'nın İran,
Irak ve Suriye'de kurmuş olduğu etki, Türkiye'nin yaklaşık 90 yıl Arap Yarımadası ile olan ticari, toplumsal, siyasi ve diplomatik ilişkisinin kopmasına yol açmıştı. Şimdi İran aynı senaryoyu hayata geçirmeye ve Türkiye'nin Orta Doğu'ya açılan bütün kapılarını kapatmaya çalışıyor. Suriye kapısının kapanması Türkiye'nin Orta Doğu'yu bir yüz yıl daha kaybetmesi anlamına gelebilir.
FARS GİBİ DÜŞÜNÜP...
* İran’ın nükleer
müzakerelerin
İstanbul’da değil de Şam ve
Bağdat’ta yapılmasını seslendirmesini nasıl yorumluyorsunuz?
İran için nükleer müzakereler değil, Suriye öncelikli mesele. İran, Bağdat ve Şam’ın da İstanbul kadar önemli aktörler olarak dikkate alınması gerektiği mesajını vermeye, müttefikleri arasında güven tazelemeye, Türkiye’nin uluslararası etkinliğini
hedef almaya çalıştı. İran 1 saat içerisinde 4 kez söylem ve ilke değişikliğine gidebilir.
Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada görüldüğü üzere Türkiye’nin politikası ise çok nettir. Dış politikada karar vermeden önce Fars gibi düşünüp, Türk gibi davranmak daha yerinde olur.
*
Annan Planı çerçevesinde askeri gözlemci istenen
ülkeler arasında Türkiye'nin olmamasının anlamı nedir?
Gözlemcilerin raporlarının tarafsızlığının tartışılmaması için heyette yer alacak gözlemcilerin soruna tek taraflı angajmanlar içinde olmayan ülkelerden seçilmesi doğaldır.
BM VE NATO ’NUN DESTEĞİ ŞART
* Türkiye'nin Suriye içerisinde bir
tampon bölge oluşturması için bir eşikten bahsediliyor, nedir bu eşik?
Eşik, mülteci akımının 100 binleri aşması, içerideki çatışmaların da düşük yoğunluktan yüksek yoğunluklu bir çatışmaya dönüşmesi ve uluslararası destektir. BM nezdinde bir desteğin yanı sıra NATO desteği. Bu iki koşul gerçekleşmeden bir tampon bölge oluşturmak oldukça riskli. Tampon bölge başka bir ülkenin toprağında fiili bir askeri
kontrol kurma anlamına gelir.
Egemenlik ihlalinin kabul edilebilir şartlarının oluşması gerekir. Türkiye, Suriye'den kaynaklı bir saldırı karşısında
ittifak üyelerinin harekete geçeceğinin garantisini alırsa tampon bölge kurmaya girişebilir.
Başbakan Erdoğan'ın 10
Nisan sonrasına dönük açıklamaları bu ihtimalin
masada olduğuna işaret ediyor.
Bir uzlaşma ihtimali hiç yok mu?
Burada temel çatışma, Suriyeli muhaliflerin ve bir kısım bölge ülkelerinin lider değişikliğini kabul etmemesi. Açıkçası,
Sünni Araplar Irak'ta kaybedilen
iktidarın karşılığı olarak Şam'ı istiyor. Suudi Arabistan'ın veya Katar'ın agresif bir politika izlemesinin altında yatan olgu da budur. Bağdat'ı Şiiler ve İran'a teslim eden
Washington da Şam'ı Sünniler'e vermeye zorlanmaktadır. Yoksa bölgedeki denge İran'ın lehine işlemeye devam eder. İktidar değişikliğini yalnızca Şam'la sınırlı tutmak, Musul'un, Erbil'in, Trablus'un bugünkü siyasal haritalar içinde kalmasını beklemek de yanıltıcı olacaktır, bölgede haritaların bile değişebileceği bir değişimi görebiliriz.
30 BİN SURİYELİ ELEMANI RUSLAR EĞİTTİ
*
Rusya niye Suriye'nin arkasında?
Suriye üzerinden Rusya bir kez daha küresel bir aktör konumunu güçlendirdi. Tüm dünya Suriye konusunda Rusya'nın rolünü kabul etmiş durumda. Ayrıca, Ruslar, Suriye rejiminin hem içeride hem de bölgede hatırı sayılır bir desteğe sahip olduğunu ve bundan dolayı askeri bir müdahale dışında yıkılmayacağını görüyor. Esed gönderilse de rejimin temel karakterini koruyarak yeni bir lider ile yola devam edebileceğini düşünüyor. 2003 Irak Savaşı öncesi Ruslar Irak'ta önemli enerji anlaşmaları yapmıştı, müdahele ile birlikte bütün bunlar ortadan kaldırıldı. Libya'daki yeni
yapılandırma süreçlerinde ise Batı Rusya'yı sürecin dışına itti. Buna benzer senaryoların yıllardır
işbirliği içinde olduğu Suriye'de gerçekleşmesine izin vermek istemiyor. İki ülke arasında aynı zamanda toplumsal düzeyde de bir işbirliği bulunuyor.
Sovyetler Birliği döneminde bugün devlet kurumlarında görev alan 30 bin Suriyeli bu ülkede eğitim aldı.
ESED, PAZARLIK UNSURU OLARAK KULLANIYOR
* Esed kalıcı mı?
Suriye'deki sorun Beşşar Esed'in liderlik koltuğunda kalıp kalmayacağı değil. Esasında Esed bugün itibariyle rejimi ayakta tutan kişi ve kurumlar tarafından bir koz ve bir pazarlık unsuru olarak kullanılmakta. Esed artık rejimin elinde bir rehindir. İstediklerini aldıkları
vakit Esed'i harcayacaklar. Mayıs ayında Suriye'ye bir ziyaret için yerel kontaklarımızla yaptığımız görüşmelerde, bize kendisine rejimi koruma görevi biçen kesimlerin Esed dahil herkese karşı geniş bir güvenlik seti oluşturdukları anlatıldı. Esed'in bile Şam dışında garanti veremeyeceği, "Rejimin Koruyucuları"nın kontrolü ele aldığı ifade edildi. Eğer Beşar Esed yarın çıkıp da "Ben iktidarı barışçıl ve demokratik yöntemlerle devretmeye hazırım" derse, aynı dakikada en yakınındaki kişiler Esed'i ortadan kaldırır.
* Esed gitse bile rejim kalır mı?
Kuzey Afrika ve Orta Doğu'daki tüm
isyan hareketlerinde devrime giden stratejiyi ben Mezopotamya halkları tarafından
zafer tanrısı olarak kabul edilen "Behram" ismini verdiğim modelle anlatıyorum. Bu modelde, iki ulusal aktör, bir bölgesel, bir küresel aktör olmak üzere 4 aktörün isyana yaklaşımı önemli. Modeli Suriye'ye uygulayacak olursak, Suriye rejimi farklı düzeylerden de olsa 4 temel aktörün desteğini arkasına almış bulunuyor. Rejimin belli bir toplumsal desteğinin yanı sıra devlet kurumları (ordu, istihbarat, büyükelçiler ve bakanlar) düzeyinde desteği sürüyor. Aynı zamanda bölgesel düzeyde İran, Irak,
Lübnan ve küresel düzeyde de Rusya ve Çin'in desteği var. İsyanın barışcıl bir devrimle sonuçlanması oldukça güç, ülke bir
iç savaş ve dış müdahaleye doğru evriliyor. Rejimi 4 ayaklı bir masa gibi düşünürsek, masanın ayakları zayıflamış olmasına karşın tamamen kırılmadığı için masa ayakta kalmaya devam ediyor. Dış müdahale dışında masayı devirebilme ihtimali kalmıyor.
SADDAM FORMÜLÜ
* Sınıra yakın bölgelerde Suriye Hava Kuvvetleri'nin kullanıldığını "acil kod"la BM Genel Sekreteri'ne iletilmesinde aciliyetin sebebi nedir?
Bir ülkenin hava veya
deniz kuvvetlerinin bir cezalandırma yöntemi olarak sivillere karşı kullanması insani normlar ve değerler açısından düşünüldüğünde ciddi bir suçtur.
Saddam 1991'de bunu kullandığı vakit,
Güvenlik Konseyi'nin 688 sayılı kararıyla bir
güvenli bölge oluşturuldu. Aynı durum Suriye için de geçerli. Eğer Suriye'nin düzenli ordu birliklerinin yanı sıra hava ve deniz kuvvetlerini sivillere karşı kullandığı tespit edilirse, tampon bölge veya güvenli bölge oluşturulmasına dair talepler daha yüksek sesle dile getirilir ve bu tespit
Annan Planı'nın başarısızlığa uğradığının da göstergesi olur.
İSRAİL İÇ SAVAŞA SEYİRCİ KALMAYI YEĞLİYOR
*
İsrail'in pozisyonu nedir?
İsrail, bir yandan Mısır'da
Müslüman Kardeşler ile Selefi el Nur Partisi'nin yükselişinden kaygı duyuyor diğer yandan da aynı hareketlerin Esed sonrası Suriye politikasına etki etmesinden çekiniyor. İsrail'in politikası Batı'nın Suriye konusundaki çekimser davranmasına da yol açıyor olabilir. İsrail'in son aşamada
Müslüman Kardeşler'in Suriye'ye
egemen olmasındansa bölünmüş bir Suriye'yi
tercih edebileceğini düşünüyorum. Bundan dolayı iç savaşa
seyirci kalmayı yeğliyor.
BUGÜN