Hocaefendi'nin hukuk serüvenini kitaplaştırdı

Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili 2000 yılında başlayıp 2008 yılına kadar süren ve beraati ile sonuçlanan dava süreci, Amerikalı insan hakları savunucusu ve hukukçu James C. Harrington tarafından kitaplaştırıldı.

Hocaefendi'nin hukuk serüvenini kitaplaştırdı

Harrington, Fethullah Gülen Hocaefendi ve dava süreci ile ilgili Samanyolu Haber'in sorularını cevaplandırdı. "Bu kitap, Türkiye'deki politik bir dava hakkındadır". Bu ifadeler, "Fethullah Gülen'in Hukuk Serüveni kitabının" arka kapağından... Raflarda yerini almasının ardından kısa sürede en çok satanlar listesine giren kitabın yazarı Texas Üniversitesi'nden hukukçu ve insan hakları savunucusu Profesör James Harrington... "Kitabımı özetlemek istersem şunu diyebilirim: Bu, demokratik değişimin Türkiye'ye nasıl geldiğiyle, yerleşik yapının onu nasıl reddettiğiyle, Avrupa Birliği'ne üye olma isteğinin sistemde nasıl hayırlı değişikliklere yol açtığıyla ilgili büyüleyici bir hikaye. Nihai olarak hem davanın kendisi, hem de davanın devam ettiği 8 yıllık tarihi süreç Türkiye'yi daha iyi bir demokrasi haline getirdi. Bir sivil toplum oluşmasına ve hem dini özgürlüğün, hem de ifade özgürlüğünün gelişmesine yardımcı oldu. Bence takdire şayan bir hikaye ve Türkiye için dikkate değer bir tarihsel dönem." Kitap ile ilgili sorularımızı internet üzerinden yaptığımız bağlantıda cevaplayan Harrington, kitabı yazma fikrinin nasıl oluştuğunu anlattı: "İnsan haklarıyla ilgili çalışmalarım sebebiyle dünyanın çeşitli bölgelerini gezdim. 3 yıl önce Türkiye'ye geldiğimde kimsenin davayı yazmadığını gördükten sonra kitaplaştırmaya karar verdim. Türkiye'nin AB'ye girme isteği ile AB'nin bireysel hak ve özgürlüklerin kuvvetlendirilmesi için hukuk sisteminde yapılmasında ısrar ettiği değişiklikler arasında ilginç bir etkileşim vardı. 1 yıl süren yazım aşamasında çok araştırma yaptım, Türkiye'ye iki kez daha gittim ve pek çok kişiyle 8 yıl süren davayla ilgili mülakatlar yaptım. Diğer politik davaların aksine iyi bir şekilde sonlanması "en çok Türkiye için" oldukça faydalı oldu." Gülen davasını siyasi bir dava olarak tanımlayan Harrington, bunun sebebini de açıkladı: "Siyasi davalar kişinin görüşlerin düzene bir tehdit oluşturduğunu iddia eder. Bay Gülen'in de görüşleri sebebiyle dava açıldığında devlet onun dini bir devlet kurmak istediğini, şeriat getirmek istediğini vesaire iddia ediyordu. Tabii itibarını düşürmeyi hedefleyen daha pek çok mesnetsiz iddia vardı. Suçlu bulunsaydı doğrudan bağları olmasa da, devlet bütün okullara el koyabilecekti. İddianameyi okuyunca görüyorsunuz ki, devlet bu hareketi tehdit olarak görüyordu. Çünkü hareket Türkiye'nin dinamiklerini değiştiriyor, orta sınıf ile Anadolu insanını yükseltiyor, devleti şeffaf olmaya yöneltiyor ve aslında Türkiye'ye daha fazla demokrasi getiriyordu, tabi bu da varolan kurulu düzene tehdit demekti. Bu sebeple de ona karşı gerçekten berbat bir medya kampanyası icat edildi ve bir yıl sonra da dava açıldı. Dolayısıyla davanın siyasi olduğundan en ufak bir şüphem yok. Zaten ortada bir suç yok ki..." Harrington, Gülen'in yargılanma sürecinden çıkarılabilecek dersler olduğunu da düşünüyor: "Bu süreçte kendini demokrasiye adamış, darbe döneminde işkence görmüş, ülkelerini terk etmek zorunda kalmış, suikast girişimlerine uğramış insanlarka görüştüm. Beni etkileyen şey bu insanların ne kadar adanmış olduğunu görmekti. Biliyorsunuz ABD kurulalı 220 yıldan fazla bir zaman oldu. Bence biz hangi süreçlerden geçtiğimizi, bağımsız olabilmek, demokrasiye sahip olabilmek ve bugün olduğumuz ülke haline gelebilmek için nasıl savaştığımızı unuttuk. Türkiye gibi genç demokrasilere bakınca, bu ülkelerin, kendimizi yeniden demokrasiye adama adına gerçekten bize ilham verici olduğunu düşünüyorum. James Harrington, Gülen için iddianamedeki suçlamaların tutarsızlığına değindi: "İddianamedeki suçlamalara baktığımız zaman CIA ajanı, İran'ın ajanı, Çin'in ajanı, Moon tarikatı üyesi gibi aklınıza gelebilecek her türlü suçlama görülebiliyor. Bir de tabii benim favorim olan; Papa tarafından görevlendirilen gizli bir kardinal olduğu iddiası var. Ben de bir katoliğim ve bu iddialar gerçekten gülünç ve absürt. Sağlık sorunları sebebiyle buraya geldiğinde ABD onu sınırdışı edebilmek için tam 2 yıl uğraştı. Dolayısıyla hem ABD tarafından sınırdışı edilmeye çalışılıp hem de CIA ajanı olamazsınız." ABD'li profesör, bu durumu ise şöyle açıklıyor: "Bunun amacı aslında tribünlere oynamak ve insanları şüpheye düşürmektir. Türkiye'de seküler kelimesi, burada bizim için sahip olduğu anlamdan farklı bir anlama sahip. Burada seküler kelimesi, 'kilise' ile 'devlet'in birbirinden ayrılması, insanların istediği şeyi ifade etmekte özgür olması ve istedikleri yerde,inançları başka bir insana zarar vermedikçe istedikleri şeyin bir parçası olmaları demek. Türkiye'de ise seküler, kamusal alanda ve milli eğitimde dini dışa vurmamak anlamına geliyor. Başörtüsü meselesinin devreye girdiği yer tam da burası. Dolayısıyla, bunu Batı'ya tercüme ettiğinizde "Türkiye sahip olduğu sekülerizmden uzaklaşıyor" ya da "bu hareket Türkiye'yi sekülerizmden uzaklaştırmak istiyor" gibi ifadeler ortaya çıkıyor." Amerikalı akademisyen kendi gözlemleri ışığında Gülen'in idealini şu şekilde açıklıyor: "Bence bu oldukça iyi bir sivil toplum oluşturma gayreti. Sivil toplum içinde birimler ve gönüllü organizasyonlar oluşturarak insanlara, özellikle de fakir insanlara ulaşma ve yardım etme girişimi. Tabi kaynağını da her insanın içinde bulunan maneviyattan alıyor. Bir Hristiyan olarak bence oldukça etkileyici. Mesela benim kendime dönüp bakmamı, kendi vicdanımı, dini inancımı ve onu ne kadar iyi yaşadığımı sorgulamamı sağladı. Ama temel olarak bu, insanı merkeze alan, (adem-i merkeziyetçi), Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanında insanların kendi insiyatifiyle hareket ederek daha iyi bir hayat yaşamalarını ve aynı zamanda etrafındaki insanlara yardım etmelerini sağlayan organize ve düzenli bir hareket. Bana göre çok etkileyici bir hareket ve bence hem ABD'de hem de dünyanın diğer ülkelerinde desteklenmesi gereken bir hareket." Harrington, Türkiye insanına şu mesajları vermeyi de ihmal etmiyor: "Türkiye'deki insanlara demokrasi için mücadelelerine devam etmelerini salık veriyorum. Harekete dahil olup olmamak ya da hareketin bir parçası olmayı isteyip istememek önemli değil, bence her insan kendi hayatında hareketin yapmak istediklerini yapmak istemeli. Peki nedir bu? Birincisi Allah'la daha yakın bir manevi irtibat kurmak, ikincisi de insanlara el uzatmak ve yardım etmek. Çünkü hayat tam olarak da budur, insanlara yardım etmektir, bencillik değildir ya da mümkün olan en çok parayı kazanmak değildir. Hareketin öğretmek istediği tam olarak da budur."
<< Önceki Haber Hocaefendi'nin hukuk serüvenini kitaplaştırdı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER